Entrikalılar Bölüm 10 - Mutluluk Yarıda Kaldı

2.7K 1.4K 141
                                    

Güvenmek ve güvenilmek arasında detaylar önemlidir. Yalan söyleyerek güven verenler ve doğrularıyla acı çektirenler...

Hacı Hüsam değişik bir yürüyüş tarzıyla üzerimize doğru  geliyor. Bende bisikleti tutarak, adımlarımı hızlandırıp, Hacı Hüsam'ın üzerine doğru gitmeye başladım. Hacı Hüsam şekil şekil yürürken, ayakları birbirine dolandı ve birden yere düştü. Bende bisikleti yere bırakıp hemen yanına doğru koştum. Hacı Hüsam'ı terlemiş koltuk altından tutup kaldırdım. Ellerimi çaktırmadan burnuma doğru götürdüm ve adeta burnumun direği kırılıyordu. Kendimi de düzeltip Hacı Hüsam'a "İyi misin?" diye sordum. Hacı Hüsam, bana doğru dönüp yine o çirkin bakışlarıyla, "İyilik et iyi ol, kendin ol farkını koy." diye garip bir cümle kurdu. Bizim yorgun hallerimize bakıp, kendi yoluna devam etti. Bu sıralar çok garip şeylerin döndüğü kesin. Bizde kendi yolumuza devam ederken birde arkama bakıyordum. Necati artık zombi gibi yürümeye başladı. Aslıda zombiler zayıf olur ama olsun. Bu da iri yarı bir zombi bana kalırsa. Artık eve gelmiştik ve bisikletleri de yerine bırakıp, kalan malzemeleri de alıp eve sonunda girmiştik. Necati eve gelir gelmez birden kanepeye o yorgunlukla kendini attı ve kanepeden "çıt" diye bir ses geldi. Evet güzelim kanepe kırılmıştı artık. Bende o sırada mutfağa doğru gidiyordum. Iraz, "Yardım edeyim mi?" diye seslendi. Bende bu yorgunlukla, "Hayır diyemem çok güzel olur." diyerek cevap verdim. Mutfağa geçtik, kaplardaki çıkartıp tavada ısıtmaya başladık. Her zaman, özendiğim bir şeyi gerçekleştiriyorum aslında. Sevdiğinle birlikte mutfakta hazırlıklar yapıyorsun. Bunları söylerken, mutfağa İrem geldi. İrem, "Necati yorgunlukla uyudu, bende yardım edeyim size bari." dedi. Hayallerim bir yandan suya düştü. Ne düşünürsem hep bir şeyler ortaya çıkıyor. Bende bir şey var ama hala çözemedim. Salonda yemek masasına, ben hazırlanan yemekleri ve tabakları götürürken, Iraz ve İrem'de hazırlıklara devam ediyordu. Kırılmış kanepe de yatan Necati, ağzı açık bir şekilde uyuyordu. Hazır Necati uyurken, aklıma şaka yapma fikri geldi. Mutfağa hemen giderek, Necati'nin önceden getirmiş olduğu kavunlardan birisi kestim. Iraz ve İrem'de, "Ne yapacaksın kavunu, ne oluyor? diyerek bir tepki verdiler. Bende sessiz bir şekilde fısıldayarak, "Şşşt, sessiz olun! İçeride ağzı açık şekilde yatan, insana benzeyen birisine şaka yapacağım." dedim. Ortadan ikiye kesip, dilimlediğim kavunun bir parçasını alıp tekrar salona gittim. Elime de, hani kalemlerin arkasına takılan tüylü süsler vardır onu aldım. Kavun diliminin parçasını, Necati'nin eline koydum. Necati'nin burnuna doğru hafif tempolarla kalem süsünü sürtüp huylandırmaya başladım. İlk başlarda pek işlemedi. Tempoyu biraz daha arttırdım. Necati yavaş yavaş huylanmaya başladı. Ben bu sefer daha da tempoyu arttırdım. Necati, kavun olan eliyle yüzüne bir vurdu. Kendi bile ne yapacağını şaşırdı. Yüzünden akan, kavun sularını yalamaya başladı. Kafasını biraz silkeleyip bana doğru bakmaya başladı. Fakat bu bakış, güzel bir bakış değil. Baya kötü bir bakışa benziyor. Yavaş yavaş geri adımlar atmaya başladım. Necati kolay kolay sinirlenmez ama bu sefer sanırım sinirlenmişe benziyor. Yavaşça ayağa kalktı ve ayağa kalkınca tüyleri kabaran kuşlar gibiydi. Beynimde adeta gerilim müzikleri çalarak dans ediyordu. Necati, kavun suyu olmuş elini sıkarak, boynunu bir sağa bir sola yatırdı. Bu biraz bana  dövüş filmlerini hatırlatır gibi oldu. Bende biraz duraksayarak, "Elinin kavunuyla, böyle işlere kalkışma Necati!" dedim. Beni çok pis gülme tuttu. Oracıkta kahkahalara boğuldum. Bizi duyan, Iraz ve İrem'de elindekilerle yanımıza geldi. Neyse ki üzerimde olan stres birden gitti. Çünkü İrem, "Necati, o ellerinin hali ne? Git yıka çabuk!" diyerek tepki verdi. Necati, İrem'e karşı zaafı olduğundan dolayı sadece, "Tamam" demekle kaldı. Necati, lavaboya giderken, bende hala kahkahalar atıyordum. Iraz bana yan gözle öyle bir bakış attı ki, sanırsın akbaba eve girdi. Ben kahkaha atarken, Iraz'da gülmeye başladı. Ya ben bu gülüşe hastayım. Keşke hep böyle gülse... Böyle gülmesi için, Necati'ye her gün pis şakalar yaparım ulan! Tabi bir şeyi unutmamak gerekir. Necati'ye şaka yaparken tek başına yakalanmamak gibi. Bu şekilde düşüncelere dalarken, Iraz dürtmeye başladı. Dürtüyor ama sanki duymuyorum. Yine hayallerime çok pis daldım. Dalgıçlar bile bu kadar okyanus ve denizlere dalış yapmıyordur. Bir anda kendimi yine çimdikleme acısıyla buldum. Sağıma bir baktım Necati, sonra soluma baktım Iraz. Ben sol tarafa bakmaya karar kıldım. Iraz, "Hadi sende lavaboya! Hadi yürüü!" dedi. "Benim ne suçum var?" diye söylenerek lavaboya gittim. Lavabonun kapısı açtım ve yüzümün suyla ıslandığının farkına vardım. Necati gülerek, "Sana orada elini, yüzünü yıkamak yetmez," dedi. Necati'nin eline baktığımda sürahi vardı. İntikam yüzüne soğuk su dökülmesidir bence. Necati, "Al havlu sana kıymet bil bak." dedi ve havluyu da suratıma doğru attı. Buradan çıkaracağım şey Necati'ye şaka yapılmaz. 

Masaya oturduk ve aç karnımızı doyurmaya başladık. Ben tabi ki, Iraz'ın yanına oturdum. Necati zaten kendi başına elleriyle yemeklere daldı. Biz onun bu özelliğine alışkınız, en azından ben alışkınım. Güzel bir şekilde yemeğimiz yedi tabi Necati hariç. O biraz çirkinleşti ama olsun. Necati'ye bakıp, "Yeterince, enerjini almışsındır. Hadi kalkta, az yardım et." dedim. Necati, "Kavun yemeden, enerjimi alamam ben." diyerek cevap verdi. Necati'nin bu cümlesine gülerek, "Yeterince kavun yedirdim sana." dedim. Necati yine sinirlenmeye başladı. İrem, "Ayy çocuklaşmayın hadi ikinizde poponuzu kaldırın ve şurayı toplayalım." dedi. Necati'yle biz birbirimize bakış atarak aynı anda kalkış yaptık. Masada ki tabakları alarak mutfağa götürüp masayı topluyorduk. Artık kızları eve bırakma zamanı geldi. Havası kararmaya başladı çünkü. Bizde hazırlanıp, evden çıktık. Her zaman olduğu gibi, ben Iraz'ı, Necati'de İrem'i evine bırakacak. Kapının önünde, Necati ve İrem'le tokalaşıp kolumu hafif kaldırdım. Iraz'a "Gir koluma bakayım." dedim. İnatlaşmaya başladı benimle, bende zorla kolunu tutup, koluma girmesini sağladım. "Eee Iraz anlat bakalım," diye bir soru yönelttim. Iraz sessiz kaldı. "Ne oldu, bir şeyin mi var?" diye sorsam da yine de cevap vermedi bana. Yürümeye devam ettik sadece. Iraz hızlı bir şekilde nefesini içine çekerek, "İleri de bir park var oraya oturup biraz konuşalım mı?" dedi. Bende, "Neden olmasın? Oturalım, konuşalım ve birbirimize kavuşalım. Tamam şakaydı." diyerek cevap verdim. Biraz daha yürüdükten sonra nihayet parkı gördük. Parkın lambası tam güzel bir şekilde ambiyans katıyordu. Gökyüzünde parıltılı bir ay bunun yanında Iraz ve ben vardım sadece. Banka oturduk. Iraz bana bir şeyler söylemek istiyordu ama sanki söyleyemiyordu. Böyle bir hal ve tavırları vardı sanki. "Evet Iraz ne söylemek istiyorsan söyle ben seni dinliyorum." diye Iraz'a seslendim. Iraz sustu sustu ve konuşmaya başladı;

"Çağkan, bunu daha öncede söyledim. Beni seviyorsun ama bence biz birbirimizi görmeyelim. Bence sen beni unutmalısın Çağkan. Hem unutursan üzülmezsin de. Çağkan, kırma beni lütfen bu böyle olsun." demesiyle birlikte, bu sefer benim gözlerim dolmaya başladı. Bende buna karşılık, Iraz'a sorular ve birkaç bir şeyler demek istedim. 

"Neden böyle olsun istiyorsun, neden benimle olmak istemiyorsun Iraz? Neden bana bunları söylüyorsun? Artık buna bir açıklık getirir misin? Ben seni bu kadar severken neden sen bunları istiyorsun? Söyle şimdi söyle ben bunları istiyorum. Bunları bana söylemeni istiyorum Iraz!" dedim. Artık ikimizin gözleri de ıslak bir şekildeydi. İkimiz de dolmuş bir vaziyetteydik. Iraz konuşmaya başladı.

"Çağkan olmaz işte, eğer biz olursak ikimizde üzülürüz. "Biz" diye bir şey olmaz. Çağkan... Biz yokuz. Böyle kalalım diyeceğim ama sen üzülüyorsun. Tamam sana her zaman yanında olacağım dedim ama ben senin bugün gözlerini, beni ne kadar çok sevdiğini hissettim. Bu hislerin, ben oldukça daha üzüleceğini düşünüyorum. Çağkan... Biz olamayız çünkü..." deyip koşarak ve ağlayarak eve doğru gitti. Arkasından, "Iraz" diye bağırsam da fayda etmedi. 

Bankta otururken ayaklarımı uzattım. Engel olan her şeye küfür ettim. Bana  engel olan, hayatıma engel olan her şeye küfür ettim. O sırada arkamdan birisi geldi. "Beni tanıdın mı?" diye seslendi...

Facebook grubu; 

Entrikalılar Wattpad


Entrikalılar  (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin