Bırakıp gitmek kolay sanmıştı adam. Bilmiyordu ki içinde olan sevgi sağlam...
Sabah uyanıp, hemen giyindim. İlk defa karnımı doyurmadan eve çıktım. Artık Çağkan'ın evine gelmiştim. Defalarca zile bastım açan olmadı. Kapıyı açmaya çalıştığımda kapı açıktı. Eve geldiğimde olanlardan habersiz bir şekilde, açık olan bilgisayarı gördüm ve Çağkan'ın yazdıklarını okumaya başladım. Çağkan'ın yazdıkları beni deriden etkilemişti.
Bu arada söylemeyi unuttum ben Necati. Cebimden, cep telefonu çıkarttım. Başka yerimden çıkartamazdım. Şapkadan, tavşan çıkarmaya benzedi bu neyse. Harun'u aradım, durumu anlatmadan çabuk, Çağkan'ın evine gelmesini istedim ve sesi uykulu bir vaziyetteydi. Birde bana "Yok ne uyuması." demesi yok mu kavunlarımı resmen çıldırtıyor. Hemen giyinip, eve gelmesini söyledim. Aradan yarım saat geçti ve kapıyı birisi araladı, kapıdan gıcırtı sesi çıktı. Fakat kimseyi göremiyordum. "Heyyoooo" diye ses duydum ve içeriye birisi girdi. Çok pis tırsmıştım. Gelenin Harun olduğunu görünce, kavunlu enfes beddualar saymaya başladım. "Kavun yerken, ishal olursun inşallah. Yediğin kavun sulu olur da ağzın yüzün yapış yapış olur inşallah." diyerek beddualar ettim. Harun durdu durdu, "İyi de kavun yiyen ben değilim," dedi ve orada mal gibi kaldım. Harun, "Noldu, hayırdır neden apar topar çağırdın?" dedi. Bende, Harun'a olanları anlattım. Harun, "Telefonunu aramayı denedin mi? Denemediysen hemen arayalım en azından bir şekilde ulaşmaya çalışırız. Çağkan'ı mutlaka bulmalıyız. Aşk, Çağkan'ı başından aldı götürdü. Bir delilik yapmasın." dedi ve bir kez daha telefonu cebimden çıkarttım. Sonra kavunlu kılıfımı bir tarafa koyup, Çağkan'ı aramaya başladım. Telefon çalıyordu ve bir süre sonra telefonu açtı. "Aloo" diye bir kez seslendim. Ses gelmedi ve ekrana baktığımda, yanlış kişiyi aradığımı farkettim. Kalın bir sesle, "Aloo kimsin?" diye seslendi. Bende, "Kardeş telefonunu tuvaletten buldum. Sıcak sohbetler için arayın yazıyordu bende oradan aldım." dedim. Karşımda ki kişi, küfürler saydırmaya başlayınca, telefonu kendimden uzaklaştırıp kırmızıya basıp kapattım. Harun, "Noldu lan? Tuvalet falan hayırdır oğlum noluyor?" demeye başladı. Ben, "Yanlış kişiyi aramışım oğlum ya..." dedim. Hemen ardından, bu sefer doğru bir şekilde, Çağkan'ı aramaya başladım. Telefonu kapalıydı. " The person you have called..." diyen bir kadını sonuna kadar dinlemeden kapadım.
Harun'la bir karar aldık ve dışarıda aramaya karar verdik. Kapıyı çektik ve dışarıya çıktık. Geri dönüşü olmayan bir yolda iki kardeş aramaya başladık. Biz üç kardeşiz ve o kardeşimizi de kaybetmeye göz yumamayız. Harun'la ikimiz bir taraf ayrıldık. Oğlum ben yoruldum ya neyse hem kilo veririm belki. Goril gibi yürümeye başladım. Iraz'ın olduğu taraflara doğru gittim belki oradadır diye. Gördüğüm manzara çok kötüydü. Iraz, kalan eşyaları da kamyona taşıyordu. Iraz'a doğru dönüp söylendim. Iraz karşıdan, "Ne oluyor Necati? Neden bana bakarak söyleniyorsun?" dedi. Bende, "Söylenmeyecek bir şey mi kaldı? Şuan burada seninle konuşup, vaktimi boşa harcayamam. Ben kardeşimi aramaya devam edeceğim." diyerek çekip gittim. Iraz hızlı adımlarla bana doğru geliyordu. Kolumdan tuttu ve bende arkama doğru döndüm. Iraz, "Ne oluyor Necati, ne kardeşi?" diye sormaya başladı. Bende, "Sana anlatacak bir şeyim yok. Her şey için teşekkür ederim. Sana saygım sonsuz ve bu saygımı bozmak istemiyorum. Keşke bunlar hiç yaşanmasaydı." dedim. Iraz, "Necati lütfen anlat ne oldu? Çağkan nerede hem neden onunla değilsin?" dedi. Derin bir nefes alıp vererek, "Neden merak ediyorsun? Artık Çağkan yok. Yok işte! Nerede ne yapıyor, hayatta mı değil mi onu bile bilmiyoruz. Şimdi izin verirsen ben gidiyorum." diyerek uzaklaşmaya çalıştım. Çünkü adım atacak halim kalmadığı için, yavaş şekilde yürüyordum. Karşımdan da bir kız geliyordu, biraz da kıza yürüyordum sanki ve bana çarptı. Kız yere düştü ve elinden tutup yardım etmek istediğimde, "Ne yapıyorsun be hayvan herif! Az önüne bak, önünü bile görmüyorsun üstüme üstüme yürüyorsun. Sizin gibi erkeklerin nesli tükenmedi mi?" dedi. Bende bu konuşmasına karşın pis gülüşümle, "Seni kavun bombardımanına tutarım sonra kafan gözün dağılır. Evet önümü göremiyorum. Çünkü benim senin gibi gören gözlerim yok. Körüm ben..." dedim. Kız yavaşça ayağa kalkarak, "Özür dilerim bilmiyordum, size gideceğiniz yere kadar eşlik edeyim." dedi. Omuzlarımı silkeleyerek, "Gideceğim yer belli değil, istikamet nereye götürürse oraya gideceğim," Karşımda da fırın vardı, "Şuralar da sanırım fırın vardı, kokusu burnuma kadar geldi. Şu parayı al bana on iki tane simit alsana." dedim. Kız şaşırarak, "On iki tane mi? Neyse siz para vermeyin, özür adına ben size ısmarlamak isterim." deyince bende, "Sen ısmarlayacaksan yirmi dört tane olsun." dedim. Kız, kafa sallayarak, "Tamam" dedi. Kız fırının cam kısmında olan simitlerin yarısını aldı ve elime verdi. Yani simitleri elime verdi. "Teşekkür ederim, ben artık gidiyorum. Bol bol kavun ye." dedim. Kız, "Tekrardan kusura bakma." diyerek ikimizde ayrı ayrı yollarımıza devam ettik. Sabah sabah simitleri de bedava aldık. Bir tane simiti alarak, hem simiti yiyerek hem de yoluma devam ediyordum. Yolda minik bir kedi gördüm. İncecik sesiyle miyavlıyordu. Bende elimde ki simiti küçük parçalara ayırarak kedinin önüne koyup yoluma devam ettim. Aklıma Harun geldi acaba onda bir sonuç oldu mu diye. Harun'u aramaya başladım. Bir süre sonra Harun telefonu açtı. Onda da sonuç olmadığını duyunca, her zaman vakit geçirdiğimiz parka çağırdım. Bende yorgun ve yavaş adımlarla parka doğru gidiyordum bir yandan. Giderken, acaba Çağkan nerede olabilir düşüncesindeydim. Parka doğru yaklaştım. Poşetten bir simit daha çıkardım ve stresten bir simit daha yemeye başladım. Parka geldim ve banka oturdum. Simitleri, bankın kenarına koydum. Cebimden yine telefonumu çıkardım. Elimde telefonla oynarken, Harun'da geldi. Harun, "Onlar ne lan o kadar simiti nasıl yemeyi düşünüyorsun?" diye sordu. Bende bir simit uzattım ve elimdeki simiti hunharca yiyerek, "İşte böyle yemeyi düşünüyorum Harun." dedim. Harun bana ters ters bakarak sikici bir bakış attı. Elimde ki telefonu kurcalarken, rehbere girdim avaba kimi arayabilirim diye. Rehbere göz gezdirirken, Çağkan'ın patronu aklıma geldi onu aramaya karar verdim ve aramaya başladım. İlk aramamda başarılı olamadım. Telefon meşgul çalıyordu. Kahretsin lanet olası federaller diyerek haykırmak geldi içimden. Bir daha aramaya başladım. Bu sefer çalıyordu telefonu açtı yine yanlış numarayı aramışım. Ulan her seferinde bu numarayı aramakta nedir? "Aloo" diye seslendi. Bende bu sefer, "Kardeş kusura bakma telefon numaranı bu sefer ishalken sıçarken klozetin içinde buldum ondan aradım. Ben seni kız sandım." dedim. Adam, "Kapat lan gavat!" diyerek kendisi kapattı. Hem bana kapat diyor hemde kendisi kapatıyor. Neyse en sonunda telefon numarasını tutturdum ve aramaya başladım. Patronun durumdan bile haberi olmadığını söyledi. O da benden öğrenmiş. O da Çağkan'ı aramaya işlemlerine başladı. Harun'la bu konu hakkında konuşurken, üstünde battaniye örtülü iki kişi geliyordu. Birisi erkek diğer kız. Sanki bize doğru geliyordu. Harun'la ikimiz öyle bir odaklanmışız ki adeta öküzün, ineğe bakarcasına bakıyorduk. Bu böyle değildi ama olsun. "Kim lan bunlar?" diye sormaya başladım kendi kendime...
Emeğe saygı açısından yorum ve oy vermeyi unutmayınız. Facebook grubumuza bekleriz.
Facebook Grubu;
Entrikalılar Wattpad
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Entrikalılar (Kitap Oldu)
ChickLitAz biraz üzgün, dertli, günü kötü geçen, ileri ki günleri için endişelenen, okul derdi olan, kafası karışık olan, umutları yıkılan, ağlayan, kendini yalnız hisseden, hasta olan, topluma kapanık, mutlu olan, sevinçten ağlayan kısacası bu hikaye hepim...