37ஜ"Sensiz iki dakika bile bana haram bana."

20.4K 1K 165
                                    

İki Buçuk Ay Sonra

"Kerem, şu anki hâlime bakar mısın? Duba gibi olmuşum..." Aynadaki hâlimi dikkatli bir şekilde incelerken, karnım gerçekten de olması gerekenden daha da büyümüştü. Çünkü; karnımdaki küçük ağa kilosu ile beni karnımdan fazlası ile zorluyordu.

"Güzelliğine güzellik katıldı hayatım... Keşke hep hamile kalsan diyeceğim ama bebeğimizin dünyaya gelmesini dört gözle bekliyorum."

"Sırf beni kandırmak için böyle diyorsun," Sesim ağlamaklı çıkmıştı. Hamileliğim son haftalarıydı. Sekiz buçuk aylık hamileydim. Ve bebeğime kavuşmama çok az kalmıştı.

"Güzelim... Ben öyle bir şey dedim mi? Ağzımdan o anlamda bir kelime çıktı mı? Benim için hayatımdaki en güzel kadınken ve sen yüz kilo olsan bile, benim gözümde hâlâ dünyanın en güzel kadın olmaya devam edeceğini bilmiyor musun?"

Gözlerime firar eden yaşlar anında geldiği yere giderken, dudaklarımda sevimli bir gülümseme oluştu.

"Gerçekten mi?" diye sordum, eline şeker verilen çocuk gibi sevinirken diye bir benzetme yapacaktım ama eline para verilen çocuk gibi sevindim desem bence bu hâlimi daha iyi açıklardı.

"Ne zamandır evliyiz sevgilim... Ve sen şu an bana 'gerçekten mi?' diye mi soruyorsun?"

Dudaklarımı suç duyarak kemirmeye başladım. Bundan şüphe duymuyordum ama hormonlarımı kontrol altına almakta güçlük çekiyordum. Ve... Bazen bu çabam başarısız sonuçlanıyordu.

"Hepsi hormonlarım yüzünden..." diyerek ellerimi onun yanaklarının üzerine koyup, yeni çıkan kirli sakallarının üzerine dolaştırmaya başladım. Elime batan o ince sakallar, elimi acıtmıyor ya da gıdıklamıyordu. Aksine elimin hep orada durması için yapıştırıcı gibi elime bağlanıyordu.

"Gel senin şu hiç doymayan karnını doyuralım güzelim." Otomatik hareketlerle Kerem'e uyup odadan çıktık.

Kahvaltı sofrasının hazırlandığı avluya geldiğimizde, Sevim Anne hemen yanıma gelmişti.

"Nasılsın kızım? Ağrın falan var mı? Bilirim bu zamanları... Doğum yaklaşınca sancın, kasılmaların falan çok olur."

Sıcak bir gülümseme eşliğinde, "Ağrılarım var anne. Ama o kadar şiddetli değil." dedim. Yalan. Bu gün ağrının şiddeti fazlaydı. Ama belli etmek istemiyordum. Kimseyi telaşlandırmanın âlemi yoktu.

"Güzel o zaman. Hadi daha fazla ayakta bekleyip de yorulma. Kahvaltı sofrasına geçin, hadi oğlum."

"Hele şükür beni fark edebildin anne. Ben de beni ne zaman fark edeceksin diye düşünüyordum," dedi Kerem. Onun bu sahte alınganlık hâlleri beni güldürmüş aynı zaman da Sevim Anne'nin de kıkırdamasını sağlamıştı.

"İlâhi oğlum, hadi geçin kahvaltıya,"
Gözüme o an en güzel şeymiş gibi gelen kahvaltıya -Kerem o an görüş alanımda değildi- oturur oturmaz hızla tabağıma kahvaltılıklardan koymaya başladım.

Karnımın izin verdiğince hareket edebiliyor aslında, biraz da Kerem yardım ediyordu. Karnımın oldukça geniş ve büyük olması nedeniyle zorlanmam günden güne artıyordu. Ama benim için dert konusu değildi.

Ahmet Baba'nın bana gülerek baktığını fark edince, utanarak kafamı eğdim. Lanet olsun, niye bu kadar fazla yiyordum ki?

"Gelin yine iştahın çok açık maşallah." Bu sefer daha da utanmıştım. Ahmet Baba'nın bunu iyi niyetle söylediğini biliyordum. Ama yine de utanmaktan kendimi alı koyamamıştım.

Aşiretin HanımağasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin