Bölüm Pazar günü yayımlayacağımı söylemiştim fakat maalesef yazmaya vakit bulamadım. Bugün de oruç tuttuğumdan dolayı bölüm bu kadar geç saate kaldı. Hepinizden verdiğim gün ekleyemediğim için özür diliyorum.
Herkesin kandini mübarek olsun! :)
Yorgunluk.
Bedenim ve ruhum artık yorgunluktan bitmiş bir hâldeydi. Bazı şeyleri aklım almıyordu. Ya da aklım almasına izin vermiyordu.
Berzan'ın beni kaçırması, hayatımda yaşamadığım bir korku ile tanıştırmıştı beni.
Evet... Yusuf da beni kaçırmıştı. Ama bu sefer hem karnımdaki bebeğimi hem de hayatımın baş köşesinde olan, ruhumun parçası olan Kerem vardı. Onları kaybetmek düşüncesi, ruhumu parçalanmış cam kırıkları misâli ayrık ayrık etmişti.
Yemek yiyip, karnımı doyurduktan sonra, gelen ilgi yoğunluğundan fazlası ile sıkılmış ve bunalmıştım. Sevim Anne olsun, Kerem olsun hatta evdeki çalışanlar olsun yanımdan ayrılmıyordu.
Ama sonra yalnız kalmak istediğimi uygun bir dille belirttikten sonra beni yalnız bırakmışlardı. Kerem'in gitmesini istemiyordum fakat Kerem hâlletmesi gereken işleri olduğunu, erken geleceğini söylemişti.
Onun ne yapacağını biliyordum. Berzan'ı hiç hoş şeyler yapmayacağı kesinlikle tüm Mardin'in bildiği bir durumdu.
Kerem'in geçmişini ve hayatından her gün ufak ufak şeyler öğrenmek de beni garip bir hisse kapılmamı sağlıyordu.
Kerem'in bir kardeşi vardı. Her ne kadar üvey olsa da bir kardeşi vardı. Bunu bana her ne kadar önceden söylememesine karşı bozulsam da ona kızamıyordum.
Beni kurtaran ve o donuk bakışların sahibi olan kişi; Kerem'in üvey kardeşiydi. Kerem'e pek benzemiyordu, daha doğrusu gördüğüm ve hatırladığım kadarıyla benzemiyordu. O anki can havliyle ben ne yaptığımı, ne düşündüğümü, ne gördüğümü bile bilmiyordum.
Kerem'den daha fazla açıklama beklediğimi ona bakışlarımla açıkça belirtmiştim. Fakat, Kerem sonra konuşacağımızı şimdi sakin kafayla dinlenmem gerektiğini uyarı dolu ses tonuyla söylemişti.
Ve konaktan ayrılana kadar da dinlenmem hakkında nasihatları da bitmemişti. Arkasında düşüncelerle boğulan bir kadın bıraktığını bilmeden yanımdan ayrılmıştı.
"Zeynep."
Tanıdık sesle birlikte bakışlarımı, elimde oynadığım patiklerden çekip, Güneş'e doğru çevirdim.
"Hoş geldin canım." diyerek, yerimden doğrulmaya çalıştım ama Güneş buna izin vermedi.
"Yat uzan, Zeynep. Sen neden kendine dikkat etmiyorsun?" Güneş'in suratına 'ne diyorsun sen?' dercesine baktım.
"Bari kendini düşünmüyorsun, bebeğini düşün Zeynep! Hastanelere de düştün sonunda." Güneş'in suratında dalga geçen ifade aradım ama karşılaştığım sadece tipik kızgın arkadaş modeliydi.
"Güneşciğim, sen ne diyorsun?" diye sordum, kaşlarımı çatarak.
Güneş, suratıma 'ciddi misin sen' bakışı attı. Ama sonra kendi kendine bir şeyler düşündükten sonra konuşmak için dudaklarını araladı.
"Ah, Kerem söyleme demişti, bizim öğrenmemi istemiyormuşsun. Ah, bebeğim. İki gün boyunca hastanedeydin ve biz senin yanına gelemedik. Ah, ne kadar endişelendim sen biliyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşiretin Hanımağası
Fanfic"Sen dün gece çok değiştin Zeynep." Dedi Kerem. Zeynep, Kerem'in cümlelerinden hiçbirşey anlamıyordu. "Ne demek istiyorsun?" Diye sordu Zeynep. "Sen dün gece şu toprakların hanımağası oldun." "Şu toprakları inletebilecek tek kadın oldun." "Sen dün...