Akşam üzeri Emir odasındaydı. Bense kendi odamda kitap okuyordum. Kapımın çalmasıyla ayağa kalktım ve kapıyı açtım. Karşımda ilk geldiğim gündeki resepsiyonist kadınlardan biri duruyordu. Altına dar, siyah, bir kalem etek üzerine ise; klasik beyaz bir gömlek giymişti. Sıcak gülümsemesi ile birlikte "bugün saat 19.00'da arka bahçeye gitmeniz gerekiyor" dedi. Onun gülümsemesine karşılık ben de gülümseyerek "peki geleceğim" dedim. Kapıyı kapattıktan sonra nedenini merak etmiştim. Oraya gitmeme henüz bir saat vardı. Bu süre zarfında giyinip Emir'in odasına gitmeye karar verdim. Hava fazlasıyla sıcak olduğundan altıma, kırmızı, kareli etek üzerime; beyaz, sıfır kol, dar bir bluz giydim. Çok ağır olmayan, hafif bir makyaj yaptıktan sonra saçlarımı yukarıdan alt kuyruğu topladım. Önüme gelen kısa saçlarımı kulak arkasına atıp, mutfağa -1+1 stüdyo ev olduğu için muayene odasının yan tarafında- ilerledim. Klasik tarifim olan, çatlak kurabiye yaptıktan sonra fırına attım. Fırında pişmesini beklerken camın önüne ilerledim. Aşağı baktığımda şaşırmıştım. Arka bahçede bir sürü koli bulunuyordu. Ve kolileri sırasıyla bir yere taşıyorlardı. Ardından yatağıma oturup telefonumla ilgilenmeye başladım.
Süre dolduğu zaman kalkıp fırını kapattım ve içinden kurabiyeleri aldım. Kısa bir süre sonra soğudular. Onları boş bir kaba yerleştirdikten sonra odamdan dışarı çıktım. Emir'in kapısını çaldığımda biraz geç açtı. Üzerinde olan siyah, Lacoste tişört beden hatlarını belli ediyordu. Ayrıca çok da yakışmıştı. Kısa bir süre beni süzdükten sonra ''hoşgeldin sevgilim'' dedi. Hızlıca içeri girip ona sarıldıktan sonra "hoş buldum" dedim.
"Hoş bulduğumdan çok yakışıklı buldum."
"Benden kapmışsın bir şeyler"
"Bu konuda senin kadar iyi olmasam da bir şeyler söyleyebiliyorum." Uzun bir süre gülüştükten sonra omuzumdan beni kendine çekerek, kafasını saçıma dayadı. Elindeki kurabiye kutusunu kaldırarak "senin için yaptım' dedim
"Şaşırdım"
"Neden?"
"Yulaftan başka bir şey yemediğine göre malzemen olmasına"
"Malzemem var ama yemiyorum" yemememim de elbet bir sebebi vardı. Ancak bunu ona şimdi söylemeyecektim. Elimden kutuyu alarak boş masaya doğru ilerledi. Ardından kutuyu masaya bırakarak kapağını açtı ve içinden bir kurabiye çıkardı. Ağzına attığı anda, tadını çok beğenmiş ve bayılmış gibi yaparak yatağa uzandı. Gülerek ona yaklaştığımda kolumdan tutarak beni kendi üzerine çekti. Yüzlerimiz altlı üstlü durduğu sırada "Nasıl olmuş?" Diye sordum. Bu soruma gülümseyerek cevap verdi. "Mükemmel. Senin gibi"
Belimden kavrayarak, beni kendine daha çok yaklaştırdı. Dudaklarımız arasında milimler bıraktı. Yüzünü bana daha çok yaklaştırdığı sırada kapı çaldı. Emir, kafasını tekrar yatağa koyduğu sırada onun üzerinden kalktım. O da yataktan kalkıp kapıyı açtı. Bana gelen resepsiyonist kadın gelmişti. Emir'e de aynı şeyleri söyleyip gitti. Bunu ona söyleyecektim ancak unutmuştum. Ben bir şey söyleyecekken o lafa atladı.
"Sana da söyledi mi?"
"Evet. Neden çağırıyorlar biliyor musun?"
"Maalesef bilmiyorum."
"Saat yaklaşıyor. Çıkalım mı?"
"Önce üzerimi değiştireyim sonra çıkalım."
"Bence gerek yok"
"Neden?"
"Çünkü üzerindeki tişört sana çok yakışmış."
"Peki" dedikten sonra aklıma bir şey takıldı. Ya aşağıda benim yaşlarımda farklı kızlar varsa.
"Ya da vazgeçtim değiştir?''
"Yakışmamış mı?"
"Çok yakışmış o yüzden"
"Bakıyorum da çoktan kıskanmaya başlamışsın"
"Kıskanacağım tabii ki de sevgilimsin" bunu duyduktan sonra gülümsedi. Eline normal bir tişört aldıktan sonra lavaboya ilerledi. İki dakika sonra geldiğinde kapıya ilerledi. Ben de arkasından gittim ve odadan dışarı çıktık. Asansöre binip alt kata indiğimizde bir şey dikkatimi çekti. Yemekhanenin içinde bir sürü koli vardı. Muhtemelen arka bahçedeki kolileri buraya taşımışlardı. Kalabalığın yavaşça arttığı arka bahçeye gittiğimizde mikrofon sistemi kuruluyordu.
10 15 dakika sonra arka bahçe neredeyse insan ile dolup taşacaktı. Mikrofonu eline alan adam gür bir sesle konuşmaya başladı.
"Değerli hastalar..." Hastalar mı ne kadar kaba bir tabir!
"Son yıllarda artan deprem sayıları ile birlikte çoğu binanın deprem güvenliği teftiş edilmeye başlandı. Alt katlarda oturanlarınız biliyordur geçen gün buraya da geldiler. Ancak sonuç maalesef çok kötü çıktı. Karara göre buradan başka bir tımarhaneye gideceğiz." Artan konuşma seslerini bastıran adamın sesi konuşmaya devam etti.
"Yemekhaneye sırasıyla gidip kolilerinizi alın ayrıca orada bulunan resepsiyonistlere oda numaranızı söyleyin. Onlar sizlere oda numaralarınızın yazdığı bazı etiketler verecekler. Bu etiketleri kolilerinizin üzerine birer tane olacak şekilde yapıştırınız." Konuşmanın bitmesiyle dağılan kalabalık yemekhaneye ilerledi. Ancak Emir ile ikimiz bir banka oturduk. Kalabalığın geçmesini bekleyecektik.
Uzun bir süre sonra kalkıp yemekhaneye ilerlediğimizde kalabalık biraz daha tenhalaşmıştı. İkimiz de kolilerimizi ve etiketlerimizi alıp üst kata çıktık. Ben kendi odama Emir ise kendi odasına geçti. Eşyalarımı toplamaya başladım. İşim bittiği sırada kapım çaldı. Kapıyı açtığında karşına birkaç usta duruyordu. Yani ben ustaya benzettim. Tahmin ettiğim gibi de çıktı.
"Hanımefendi bavullarınızı ve kolilerinizi alıp çıkın, geriye kalan montelik eşyaları biz halledeceğiz" dediği gibi bazı eşyalarım aldıktan sonra koridora çıktım. Kapıdan çıkan Emir ile göz göze geldiğimde yanıma geldi.
"Hazır mısın Aslı?"
"Evet sen?"
"Ben de hazırım. Eşyalar bir kamyonette biz ise otobüsye gidecekmişiz. Maalesef koltuklarımız arka arkaya. Senin yanında oturanı bir tık tehdit etmiş olabilirim..." Lafını kesip "Emirrr" dedim. "Rica etseydin belki kabul ederdi. Tehdite gerek yoktu."
"Olsun"
Birkaç saat sonra sadece yanımıza birkaç küçük eşyamızı alıp, geriye kalanları kamyonet koyduk. Otobüse ilerledik. Oldukça büyük ve geniş olan otobüse elime verilen fişe bakarak ilerledim. Koltuk numaram 19 idi. 19 numaralı koltuğa oturduktan sonra Emir yanıma oturdu.
Yolculuğa çıkalı 1 saat olduktan sonra uykum gelmeye başladı. Emir bunu fark ettiğinde iki koltuk arasında bulunan kolçakları kaldırdı. Onun bu hareketinden sonra ben de onun bacaklarının üzerine yattım. Kısa bir süre sonra uykuya daldım.
İnsan çığlıkları ile kalktığım zaman gözlerime inanamadım. Otobüs hakimiyetini kaybetmiş gibi bir sağa bir sola gidiyordu. Olayı tam idrak edemediğim sırada otobüs sola yatarak aşağı yuvarlandı. Kafamı ön koltuğun demirine çarptığımda gözlerime siyah bir perde indi.
Yavaş yavaş aralanan gözlerim kan ve vahşeti görüyordu. Hızla arkama baktığımda birinin kafasına cam girmiş, bir diğeri ise kendi koltuğu ile ön koltuğu arasında sıkışmıştı. Ancak benim en çok kahreden Emir'di. Göğsünün üzeri kanla kaplandığı sırada korku ile bir çığlık attım. Nabzına bakmak için elimi uzattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TIMARHANE KÖŞESİ
Mystery / ThrillerCinayeti gördüm ama kimse inanmadı o kadar çok acıdı ki içim, aynı ailemin bana inanmadığı gün gibi... Geçmişim o kadar çok canımı yakıyordu ki bu acıdan gelecekte yaşayamıyordum. Artık bir hiç uğruna yaşıyordum. Yani ben öyle düşünüyordum çünkü o g...