13. Bölüm. Köle

14 2 0
                                    

Uzattığım eli biri tuttu. Kolun geldiği yöne baktığımda hiç tanımadığım bir adam bana bakıyordu. Kolumu çekmeye çalıştığım sırada daha sıkı tuttu. Ona kafamı çevirdiğimde "kimsin sen?" Dedim. Tuttuğu eli yavaş yavaş bırakan adam "tuzağıma İlk düşen otobüs bu oldu" dedi. Ne tuzağından bahsettiğini anlayamadığım sırada kafamı başka yerlere çevirerek insanların durumuna baktım. Herkes kan revan içinde hareketsiz dururken bir kadın hareket etti. Adama, kadına baktığımı belli etmemek için kafamı direkt çevirdim. Belli ki adamın kötü bir niyeti vardı ve tuzağı bu yüzden kurmuştu. Adamın "ayağa kalk" emriyle ile beraber hareketlenmeye başladım. Ancak bacağım ön koltuğun arasına sıkışmıştı. Bu sefer ayağımdan dolayı  kalkamadığım sırada adam kolumdan tekrar tuttu ve beni çekti. Çekmesine rağmen kurtulamadığımda "bacağım sıkıştı görmüyor musun niye çekiştiriyorsun?" dedim. Öfkeli bakışının ardından "kes sesini hemen çık oradan" dedi. Bu adamın niyeti her neyse muhtemelen otobüsün içinde bir tomar delinin olduğunu bilmiyordu. Adam geriye doğru yürümeye başladığı sırada bana bakmayı kesti. Ben de bu süre zarfında hem kendi telefonumu hem de Emir'in telefonunu aldım. Bu şekilde birilerinden yardım isteyebilirdim. Umarım telefonlar çalışır diye düşünürken bir kadın çığlığı duydum. Çığlığın geldiği yöne baktığımda az önce ayılan kadını gördüm. Adam onu da fark etmişti. Ayağa kalkmaya çalıştığım sırada ön koltuğu ittim ve bir ses duydum. Bu ses "yavaş önde insan var" diyordu. Önümdeki adam da yaşıyordu. Fazla bağırmamaya özen göstererek "özür dilerim. Şu koltuğu biraz öne alma şansınız var mı?" Dedim.

"He öne alayım ondan sonra öleyim koltuğun altında değil mi? Amacın beni öldürmek doğru tahmin ettim mi?'' ya sabır. Deli ile konuşmak gerçekten de çok zordu. Cahille et sohbet ver zahmet.

"O zaman bana yardım eder misin buradan çıkmam lazım?"

"Nasıl yardımcı olabilirim?"

''eğer çıkabiliyorsan koltuğundan kalkabilir misin?" Bunı duyduktan sonra yavaşça ayağa kalkmaya çalıştı. Kalktıktan sonra koltuğu elimle hafifçe ittim. Un gibi yavaş yavaş dökülen parçacıklar yere yığıldı. Neredeyse yok olan koltuktan ayağımı kurtardıktan sonra, adama elimi uzattım.

"Çek beni" dediğinde adam güçlükle sol elini uzattı. Normalde sağ elin uzatsaydı çok daha rahat uzatabilirdi. Sol kolunu uzatması onun kolunun terste kalmasından sebep kısaltmıştı.

"Sağ elini uzatsana sol kısa kaldı."

"Benim sağ elim yok!"

"Ne demek yok benim gördüğüm şey bacağın mı?''

"Ne görüyorsun?"

"Sağ kolunu görüyorum"

"Benim sağ kolum yok" Hasta! Başka ne diyebilirdim ki. Güçlükle elimi ona uzattıktan sonra beni çekti ve koltuktan kurtuldum.

Adam bize doğru yaklaşırken Emir'e baktım. Perişan haldeydi. Adam muhtemelen bizi bir yere götürecekti. Götürdüğü yere Emir'i de getirmesini istediğim için Emir'i işaret ederek "onu da alsana az önce sanki biraz hareket etti" dedim. Hayır Emir hareket etmemişti. Ancak adam inansın diye yalan söylemiştim. Arkada oturan kadını kolundan tutarak getiren adam "baktım ben herkese diğer herkes ölmüş o da ölü" dedi. Ne demek öldü? Emir ölmüş müydü? Hayır. Hayır... Adam yalan söylüyordu bana. Emir yaşıyordu. O ölmezdi beni bırakıp gitmezdi. Hayatta herkesi kaybetmişken Emir'i kaybedemezdim. Yavaş yavaş dolan gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Kafamı Emir'e çevirip baktığımda yüzü bembeyazdı. Gözyaşlarımın hızlıca yanağımdan kayıp gitmesine engel olamıyorken adam kolumu tuttu ve "gidiyoruz" dedi. Emir'i bırakıp hiçbir yere gitmeyecektim. Adama direnmeye çalıştım. Ancak kolumda oluşan yarık acıdığından direnmeyi bıraktım. Hızlı adımlarla yürüyen adam bizi peşinden sürüklüyordu. Emir'den gözümü ayırmıyorken otobüsten dışarı çıktık. Yükselen ambulans sesleri ile birlikte adam hızlandı ve küfürler savunmaya başladı. Muhtemelen işi ters gitmişti. Ambulansın gelmesine sevinmiştim belki Emir kurtulurdu. Ama ben... Belki de bu adamın elinin asla kurtulamayacaktım ve olay tam ters olacaktı Emir benim için ağlayacaktı. Ambulans buraya yaklaştığı için adamı yavaşlatmaya çalıştım, direndim. Bu şekilde ambulanstaki herhangi bir insan bizi görüp yardım edebilirdi veya polise haber verebilirdi. Adam bizi bir arabaya bindirdi. Ardından hemen gaza basıp oradan uzaklaştı. 2-3 dakika sonra bir evin önüne durup kapımızın önünde beklemeye başladı. Ben en sol tarafta oturduğum için kapıyı açıp indim. Benden sonra yanımda oturan kadın ondan sonra sağ kolsuz -sağ kolu vardı ancak inkar ediyordu- adam. Adam "peşimden gelin" dedikten sonra hep birlikte adımın peşinden gittik. Kapıyı anahtar ile açtıktan sonra içeri girdi. Evin içi köy modeli dizayn edilmişti. Uzun, mavi, kare duvarlı koridorun sonuna geldiğimizde adam yere eğildi. Halıyı kaldırdığında altından bir kapı çıktı. Cebinden içinde bir sürü anahtar bulunduran anahtarlığı çıkarıp teker teker denemeye başladı. O sırada yanımda duran kadın "yarın anca gireriz artık" dedi. Adam sinirle kafasını çevirdi.

"Hemen girmek mi istiyorsun?"

"Yani hayır da... Beyinsiz misin sen? Tek tek anahtar deniyorsun!" Adam bir hışımla ayağa kalkıp kadını duvara sertçe itti. 

"Kelimelerine dikkat et. Şu an seni direkt öldürebilirim. Biliyorsun değil mi?"

"İkimiz şunu da biliyoruz bizi öldüremezsin çünkü işine yarayacağız"

"Sabır!" Tekrar eğilen adam anahtarları baştan denemeye başladı. Çünkü nerede kaldığını unutmuştu. Yüksek bir sesle nefes alıp veren kadına baktığımda bir iki adım adama yaklaştı. Elindeki anahtarları gözüyle işaret ederek "ver bana şu anahtarları" dedi. Adam kafasını döndürüp kadına baktığında "sana niye veriyorum?" Dedi. "İyi verme!" Diye geri çekilen kadına adam ''siz iyi olduğunuza Emin misiniz?" dedi. Evet düşündüğüm gibi adam şu anda delilerin arasında olduğunu bilmiyordu. Kimse cevap vermeyince ben de konuşmadım.

Adam doğru anahtarı bulup kapıyı açtığında İlk önce o içeri girdi. En arkada olduğumdan önümden adam ve kadın indi arkalarından ise ben. İndiğimiz yer dehşet içindeydi. Bir sürü insan aşağıda ip gibi dizilmişti. Bir kapının karşısında durduğumuzda içeriyi izlemeye başladım. Uzun bir masada oturan 6 adam, çaprazlarında duran adama bakıyorlardı. Baktıkları adam "100.000 dolar, satıyorum..." Diye geri sayım yaptığında amaçlarını anlamıştım. Buraya dizilen insanlar köle niyetine satılıyordu. 

 Yaklaşık bir saatin sonunda içerideki herkes satılmıştı. Hem de öyle az buz paraya değil. 6 alıcı ayağa kalktıklarında arkalarında bulunan kölelere baktı. Hepsi cebinden çıkardıkları birer ip ile birlikte kölelerinin ellerini bağlamaya başladı. Bağlama işi bittiğinde ellerindeki iplerle birlikte onları çekiştirmeye başladı. Ani çekiştirme sonucu kimileri yere düştü. Ancak çekiştiren kişi buna aldırış etmeden sürüklemeye devam etti. Yavaş yavaş boşalan odada sadece sunucu kalmıştı. Aklıma yanıma aldığım telefonlar geldi. İçeriye giren temizlik görevlisine "lavabo ne tarafta?" Diye sorduğumda spikere baktı. Spiker kafası ile onayladıktan sonra kadın yürümeye başladı. Bense onu takip ettim. Lavabonun önüne geldiğimde hızlıca içeri girdim. Telefonları elime aldım. Ancak ikisi de çalışmıyordu. Çok vakit kaybetmeden dışarı çıktığımda temizlik görevlisi hala karşımda duruyordu. Tek kelime etmeden tekrar onu takip etmeye başladım.

Tekrar odanın olduğu yere geldiğimde, yanınmda duran adam ve kadın içerideydi. Ben de onların yanına geçtim. Bizden sonra birkaç adam daha geldi. Ellerinde büyük çantalar vardı. Muhtemelen içlerinde para.




TIMARHANE KÖŞESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin