Hanımefendi lütfen eşyalarınızı toplayın bir iki saatte araba gelecek ve sizi alacak". Bu gelen sesin sahibini anlamadan kapıyı kapattım. Etrafımda gördüğüm deli deli insanlar gitgide artıyordu. Hemen gidip ilacımı içtim. İlaç boğuk sesler duymamıda engelliyordu. Toparlanmam lazımdı. Hemen yüzümü yıkayıp odama geçtim. Kıyafetlerimi yerleştirmeye başladım. Ne alacaktım ki yanıma? Hiç gitmediğim bir yer. 2-3 tane uzun ve kısa kollu tişört ve sweatleri çantama yerleştirdikten sonra diğer gerekli malzemelerimide aldım. Yanıma bir çanta dolusu bakım malzemesi ve makyaj almayı da unutmadım. Muhtemelen canımın sıkıntısından sürekli bakım ve makyaj yapacaktım. Dolaptan gidip yulaf aldım. Umarım bana başka bir şey vermezler oralarda çünkü yulaftan başka bir şey yemiyorum. Yoğurdu da bir zahmet onlar versinler. Zaten zorla gidiyorum. Telefon için şarj aleti kulaklık ve yedek kılıf aldıktan sonra çantam hazırdı. Evi toparladım, düzenledim. Ne yapacaktım acaba bir daha eve gelebilecek miydim? Peki evime ne olacaktı? Havasızlık, rutubet, belki de bir hırsız girecekti evime kimsenin ruhu bile duymaz, her gün gelip soyardı evimi. Ben bunları düşünürken kapım belki de son kez çaldı. Gidip açtım ve tahminim gibi bazı çalışanlar gelmişti.
"Merhabalar Aslı Köse değil mi?" deja vu yaşamıştım.
"Evet benim gidiyor muyuz?" Kapıya gelen adamlardan biri bana garip garip bakıyordu. Ona dönüp "ne var?" dedim. Normalde bu kadar kaba konuşmazdım, ancak şu an bütün sinir nöronlarım kopacak derecede gerildiği için ağzıma bile hakim olamıyordum.
" İlk defa bu kadar istekli birini görüyorum" dedi. Ne demek istek ya ben istekli falan değildim.
" Oradan bakınca istekli birine mi benziyorum?" dedim. Cevap vermedi. Vermesini de beklemiyordum zaten.
Kapının karşısında duran adam "hanımefendi evinizin anahtarını bize verir misiniz, eviniz rutin olarak kontrol edecek ve havalandırılacak" dedi. Ah neyseki bu düşünülmüştü. Hiç tereddüt etmeden evimin anahtarını verdim. Zaten yedeği bende vardı. Kapının karşısında duran adam eliyle merdivenleri işaret ederek inmem gerektiğini dile getirdi. Yavaş yavaş merdivenleri inmeye başladım. Şaşırmıştım. Çünkü o kadar sakindim ki en stresli anlarımda asla sakin kalamıyorken şu an çok sakindim. Apartmandan çıktığımda karşımda büyük, siyah bir araba vardı. Kapısı da açıktı. İçeri girip oturdum.
Yarım saat sonunda gelmiştik. Burası büyük, camları siyah -muhtemelen film ile kaplanmış- ve gösterişliydi. Camların önüne asılan demir parçalar dikkatimi çekmişti. Muhtemelen kaçmaya çalışmasınlar veya intihar etmesinler diye idi. İki demir arasında bir miktar boşluk vardı - ben sığarım yani muhtemelen - bu durumu garipsemiştim. Çünkü burada olan insanların pek de iri yarı olmayacağını düşünüyordum. Şoför ve yanında oturan adam aşağı indiler ve kapıyı açık bıraktılar. Ben de peşlerinden aşağı indim. İçeri girdiğimde karşımdaki resepsiyon dikkatimi çekti. Otel gibi arkasında anahtarları bulunduran bu resepsiyonda iki kadın çalışıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Girişte dururken yanımda valizlerimi taşıyan adama baktım. O da kaşıyla gideceğim yolu işaret etti. Resepsiyonun oraya yürüdük. Resepsiyona vardığımızda yanımda olan adam, resepsiyonist kadına adımı ve soy adımı söyledi. Kadın ise buna karşılık olarak bir anahtar uzattı. Yanındaki adam sağa doğru dönerek yürümeye başladı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyorken ben de adamın peşinden gitmeye başladım. Asansöre binen adam, 12 numaraya bastı. Çıkmaya başlayan asansörün eşliğinde adam " 291 numaralı oda senin." dedi. En üst kattaydım. Bir yönden bakıldığında en azından sessiz sakin bir ortam olacaktı yani ben öyle düşünüyordum.
12. kata geldiğimizde adam bana valizlerimi verdi ve bir kart uzattı. Ardından " burada resepsiyonun, doktorun ve bazı görevlilerin numaraları var lazım olduğunda ararsın" dedi. Ardından asansöre binip aşağı indi. Odama girip eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Odamı otel odasından ayıran tek şey küçük bir muayene kısmıydı. Oda 1+1 stüdyo şeklindeydi. Büyükçe bir televizyon, çift kişilik yatak, yatağın karşısında koltuk, koltuğun yaslandı duvarın arkasında lavabo ve lavabonun karşı kısmında ecza dolabıyla muayene odası. Odamı gördüğüm zaman biraz fazla önyargı yaptığımı düşündüm. Ancak bir daha dışarıya sadece köpek gibi kısa sürelerle gideceğim aklıma geldiğinde bu düşünceden vazgeçtim. Kıyafetlerimi yerleştirmeyi bitirdiğinde sıra bakım ve makyaj eşyalarındaydı. Onları ise yatağımın sağ çaprazında bulunan aynalı vitrine yerleştirdim. Bütün işlerim bitince etrafı merak ettiğimden dışarı çıktım. İlk önce kendi katımı gözden geçirdim. Burada tam 25 tane oda vardı. Odaların önü her birini aynı olacak şekilde palmiyelerle süslenmişti. Yerde bulunan kırmızı, sarı işlemeli halı burayı cazip kılıyordu. Odaların bulunduğu koridorun sonuna kadar yürüdüm. Koridorun sonunda, köşesinde büyük bir boşluk vardı. Ancak buranın kirliliğinden çoğu insanın buraya gelmesini tercih etmediğini anladım. Merdiven yardımıyla bir alt kata indiğinde burası da aynı benim katım gibi 25 odadan oluşuyordu. Fakat buranın köşesinde herhangi bir boşluk yoktu. Bunu 10 kat boyunca sürdürdüm. Ve bu 10 katta birbirlerinin aynısıydı -benim katımdaki boşluk hariç- en alt katta ise doktorların odası, yemekhane ve resepsiyon bulunuyordu.
Odama çıktığımda kapıma sıkıştırılan bir broşür gördüm. Broşür elime aldığımda bunun doktor muayene saatleri olduğunu anladım. Pazartesi çarşamba ve cumartesi günleri saat 10'da tedavilerim olacaktı.
Odamı biraz daha incelediğimde dış kapının arkasında bir yazı gördüm. Burada bazı saatler ve saatlerde hangi aktiviteler yapılacağı yazıyordu.
Saat 9.30 ile 12.30 arası kahvaltı
Saat 13.30 ile 15.20 arası öğle yemeği
Saat 17.30 ile 19:00 arası akşam yemeği
Sadece hafta sonları saat 21.00'dan sonra hastaların ruh sağlığını olumlu etkilesin diye; konser, tiyatro ve sinema gösterileri.
Beni rahatsız eden görüntülerden uzaklaşmak için ilacımı içip yatağımı uzandım. Televizyonu açıp yarışma programlarını izlemeye başladım.
Saat 6 olduğunda akşam yemeği yemek için yemekhaneye indim. Yemekhane oldukça kalabalıktı. Kiminle zıplaya zıplaya, kimse amuda kalkmış bir şekilde, kimisi sürüne sürüne, kimisi de kendini sedyede sürükleyerek geliyordu. Bunlar gerçekten aklını kaçırmışlardı. Kendimi onların yanına koyunca çok masumdum. Yine her zamanki gibi yulaf yedim.nYemeğimi bitirdikten sonra kalkıp asansöre bindim. 12 numarayı tuşlayıp kata geldim. Halı kaymıştı. Belli ki biri burada koşuşturmuştu. Ancak birçok daire olduğunda bunu kafana takmadan odamdan içeri girdim. Odamın havasını değiştiren bir şey vardı. Kapıyı kapatmamla, siyah eldivenli elin ağzımı bulması bir oldu. Kendimi daha savunamadan beni muayene odasına çekti. Ve manzaram tamamen siyaha boyandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TIMARHANE KÖŞESİ
Tajemnica / ThrillerCinayeti gördüm ama kimse inanmadı o kadar çok acıdı ki içim, aynı ailemin bana inanmadığı gün gibi... Geçmişim o kadar çok canımı yakıyordu ki bu acıdan gelecekte yaşayamıyordum. Artık bir hiç uğruna yaşıyordum. Yani ben öyle düşünüyordum çünkü o g...