Sabah olduğunda uyanmıştım ancak Emir henüz uyuyordu. Hastanenin yemekhanesine inip, bir tost alıp yukarı geri çıktım. Kapıyı açtığımda içeri girip koltuğa oturdum ve Emir'in uyanmasını bekledim. Kısa süre içinde uyandı ancak hala yatakta yatıyordu. Onun yanına oturduğum sırada üzerine eğilip "günaydın, yakışıklı" dedim. Oda elini sırtımın üzerine koyarak beni kendine çekti. Bir bacağımı sol tarafına atarak, karın bölgesine oturdum. Ardından ayaklarımı, ayaklarının üzerine koyarak üzerine uzandım. Saçlarımı okşayarak "günaydın sevgilim" dedi. Beni, koltuk altımdan tutarak havaya kaldırdı ve yandaki boşluğa otutturdu. Sonrasında ayağa kalkarak lavaboya ilerledi. Yüzünü yıkayıp geldiği sırada tostunu eline verdim. Yemeye başladığı tostunu kısa süre sonra bitirdi.
"Çıkacak mıyız?''
"Çıkalım" Bütün eşyalarımızı topladıktan sonra hastaneden çıktık.
Resepsiyon yoluyla arattığımız tımarhane aracı geldiğinde içine binip, yol almaya başladık. Kısa süre sonra büyük bir binanın önünde durduğumuzda, buranın tımarhane olduğunu rahatlıkla anlayabiliyordum. Bu tımarhanenin bulunduğu sokak, Emir'in evinin bulunduğu sokaktaydı.
Resepsiyona ilerleyerek anahtarlarımızı aldıktan sonra asansöre bindik. Oda numaralarımız değişmemişti. Ayrıca buranın iç tasarımı da eskisine çok benziyordu. Asansörden indiğimde, sağ tarafa baktım. Eski tımarhanede bulunan
o köşedeki boşluk, burada da vardı. Onu gördüğümde gülümseyerek Emir'e baktım. Oda bana gülümseyerek odasına ilerledi. Tabii bende kendi odama. Dolap ve komidin gibi eşyalar monte edilmişti. Bende ıvır zıvırları çıkarıp yerleştirmeye başladım. İşim bittiğinde ilacımı içerek yatağa uzandım. Aklıma, Emir'in cebinde taşıdığı mektup gelince moralim bozuldu. Benden sakladığı şeyi öğrenecektim. Bunun için çabalayacaktım. Aklıma bir fikir geldiğinde yerimden doğruldum. Dolabımın önüne ilerleyip, kapağını açtım. Baştan çıkarıcı giyinmem lazımdı. Bu sebepten üzerime; dar, kısa, sırt bölgesi açık, yırtmacı bulunan, askılı, kırmızı ve dekoltesi fazla olan bir elbise giydikten sonra saçlarımı düzleştirip, hafif bir volum verdim. Makyajımı ise fazla ilgi çeken bir kırmızı ruj ile sonlandırıp, yatağımın üzerine oturdum. Biraz daha zaman geçmesini bekleyecektim bu sayede Emir, yerleşmiş olacaktı. Onun odasına gidip ona yaklaşacaktım. Zaafı beni öpmekti. Ona bu zaafı tanıyormuş gibi yaparak mektubu cebinden alacaktım. Bir süre sonra, son kez kendimi gözden geçirip odadan ayrıldım. Emir'in odasının kapısını çaldığımda, kapıyı açtı ve kapı pervazına dayanarak beni süzmeye başladı. Altında hala aynı pantolon vardı. Umarım kağıt hala cebindeydi. Alt dudağını dişleyerek bana bakmayı sürdürürken "kapının dışında mı bırakacaksın beni?'' dedim. Gözleriyle gözlerime bakarak sırıttı. Ardından "işte şimdi tam Ateş Kızı olmuşsun" dedi. Kafamı sağ tarafa yatırarak "Ateş Kızı demek, beğendim" dedim. Kurumuş dudaklarını ıslatarak yutkundu. Ardından eliyle elimi tutarak beni odaya çekti. Ona yaklaşarak kollarımı boynuna sardım. O da beni belimden tutarak "benim için mi hazırlandın?" dedi. Göğsüne sırtımı yaslayarak, belimi tutan ellerini karnıma getirdim. Ardından kafamı arkadan ona çevirdiğimde "başka kim için olabilirdi ki?" dedim. Gülümseyerek ona bakıp, tekrar dönerek yüzümü, yüzüne yaklaştırdım. Elini, belimden yavaşça yukarı kaydırdı ve sırtımdaki açık bölgeye gelince durdu. Parmak uçlarıyla tenime dokunmaya başladığı sırada kafamı çevirip eline baktım. Ardından kafamı tekrar Emir'e çevirerek karın bölgemi hafif ileri ittim. Böylelikle sırtımın açık bölgesinin etrafındaki kumaşın bollaşmasına izin verdim. Bollaşan kumaşın arasından soktuğu elini yavaşça tüm vücudumda gezdirmeye başladı. Parmak uçlarımın üzerinde yükselip kafamı, omzundan aşağı sarkıttım. Kağıt hala cebindeydi. Küçük bir kısmı görünse de onu fark ettirmeden almam imkansızdı. Giydiği tişört, bunu engelliyordu. Kafamı omzundan kaldırıp, hiç düşünmeden "üstünü çıkart" dedim. Bunu duyduğu sırada kaşlarını çatarak "ne dedin?" dedi. Elimle; tişörtünün yaka kısmını tutup, hafif çekiştirerek "doğru duydun! Üzerini çıkart" dedim. Dudağının kenarını kıvırarak "emin misin?" diye sorduğunda "eminim" dedim. Ardından sessizce mırıldanarak "hiç bu kadar emin olmamıştım" dedim. Elini sırtımdan çekip, tişörtünün eteğine götürdüğü sırada "tehlikeli sularda yüzüyorsun, Ateş Kızı" dedi. İki kaşımı havaya kaldırarak "bırak ikimizde boğulalım" dedim. Eteklerinden tuttuğu tişörtü, yukarı çekiştirerek üzerini çıkarıp yatağa fırlattı. Onun, iri ve göz alıcı fiziğinden kendimi alamıyorken, tekrardan elini sırtımdaki boşluğa sokarak kendine çekti. Hafif sarsılmayla onun vücuduna çarptım. Çıplak kollarıma temas eden teni alev gibi yanıyordu. Beni her dakika daha fazla etkileyen vücudundan, kafamı ayırarak ona baktım. İki elimi, onun cep kısımlarında birleştirdim. Ancak kağıdı böyle alamazdım. Anlayabilirdi. Bir an bu fikrimden vazgeçmem gerektiğini düşündüm. Bunun sebebi olmama ihtimali değil, Emir'di. Şuan ondan ayrılmak istemiyordum. Diğer boşta olan elini, elbise askıma götürerek, indirdi. Ardından diğer askı için hareketini yineledi. Cep hizasından ayırdığım elimin birini, sırtına koyduktan sonra diğerini göğsünün üzerine yerleştirdim. Beni kendine daha sıkı bastırdıktan sonra, onu da çekiştirerek yatağa yattım. Üzerime yattığı sırada, hızlıca cebinden aldığım kağıdı yatağın altına fırlattım. Bizi döndürdü. Bu sayede Emir altta bense üstündeydim. Parmak uçlarımı, yavaşça çıplak göğsünün üzerinde gezdirirken hızlıca kafasını kaldırıp dudağımın kenarını öptü. Kafasını geri yatırmasıyla ortaya çıkan boynu, beni kendine çekiyordu. Yavaşça eğilip, boynunu öptüm. Rujumun izi çıkmıştı. Parmağımla sileceğim sırada "kalsın" dedi. Ardından öptüğüm yerin altını tekrar öptüm. Sonra sağını, solunu. Kafamı, göğsünün üzerine yatırdığımda kalp ritimlerini dinlemeye başladım. Daha fazla Emir'in yanında kalamazdım. Eğer kağıdın olmadığını fark ederse arayıp, bulabilirdi. Elimi, boynuma götürerek "kolyem yok" dedim. Normalde bugün kolye takmamıştım. Emir'in üzerinden kalkarak arıyormuş gibi yaptım. O da ayağa kalktığında kapı önlerini aramaya başladı. Arkası bana dönükken yerden aldığım kağıdı, katlayarak ayakkabıma sıkıştırdım. Ardından ayağa kalkarak Emir'in yanına ilerledim.
"Yok sevgilim bulamadım. Ben odama bakayım" deyip çıktım. Odaya geldiğimde kağıdı ayakkabımdan çıkarıp komidinin üzerine koydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TIMARHANE KÖŞESİ
Gizem / GerilimCinayeti gördüm ama kimse inanmadı o kadar çok acıdı ki içim, aynı ailemin bana inanmadığı gün gibi... Geçmişim o kadar çok canımı yakıyordu ki bu acıdan gelecekte yaşayamıyordum. Artık bir hiç uğruna yaşıyordum. Yani ben öyle düşünüyordum çünkü o g...