23 : İnanmak ve İstemek

17 7 4
                                    

"Ciddi bir iltihaplanma mı?" korku duygum Cedric'e olan sevgimle beraber ağır basıyordu. Alice'in duyguları karmakarışıktı. Üzgündü ama bir umut duygusu içinde anlamsızca yer buluyordu. "Omzundaki yaranın ciddiliğini azalttık ama karnındaki yara düşünmediğim bir seviyeye geldi. Maalesef elimden gelmiyor."
Stresten oynadığım ellerimle birbirine sürterek stresimi gidermeye çalışıyordum.

Alice gözleri dolarken annesinin boynuna "Anne..." Dıyerek sıkıca sarıldı. O otoritesi olması gereken, tüm elementleri temsil eden İlahi Saray'ın kraliçesi şimdi resmilikten çok uzak şekilde çok sevdiği kızını kuşun yavrusunu kanatlarının altına alması gibi sıkıca sarmaladı. Elleriyle kızının sırtını sıvazlarken ona sözleriyle abisi için güç vermeye çalışıyordu.
"Senin suçun değil, güneşim. Lütfen kendinmi suçlama." diyordu en güzel anne sevgisiyle.

Bense sadece bakmakla kalmıştım.
Şimdi annem mezarlığın oradan koşuşturarak yanıma gelse, benide böyle kollarının arasına alıpta, sarıp sarmalayarak teselli etse?
Olmaz mıydı?

Olmazdı.
Acı gerçeklerle hayaller kurarak yaşayamazdım. Bu benim ölümüm olurdu, dayanamazdım. Beni son kollarının arasına aldığı gibi tüm olumsuz dünya özelliklerinden uzakta, insanoğlunun kötülüklerine rağmen biz birbirimize umutla sarılsak tüm üzüntülerim geçerdi.

"Alice, Cedric'e baksam?" dedim sessizlik gibi bir sesle. Bu bir soru değildi. Bu sözüm bir istekti çünkü şuan istediğim buydu. Alice başını annesinin omzuna yasladığı yerden bana doğru başını kaldırmadan çevirdi. Dudağının büzüklüğüyle "Bakabilirsin tabii ama yaralarına dikkat etmeye özen göster." dedi.

Ben başımı sallamakla yetinirken Alice çevirdiği başıyla tekrar annesinin omzuna doğru sokuluverdi. Hüzünle harmanlanan duygularım kabarıyor beni at arabasına doğru yürütüyorlardı. Kapıda başı öne eğik duran bir muhafızın önünde durdum. Beni fark eden muhafız "Prenses izin verdiyse girebilirsiniz, leydim." dedi ve bende başımı sallayarak kapının merdivenlerini çıktım. Muhafız, kapının kolunu çekti ve ayaklarıma yoğun kokusu ve korkutucu görüntüsüyle ulaşan kanlara bakıp, donakaldım.

Cedric bıraktığımın aksine yaslanarak oturmuyordu. Onun yerine dahada yatış pozisyonuna geçmişti. Ayağımı kaldırıp yere tekrar koyduğumda kırmızı sıvıdan çıkan ses korkmama sebep oluyordu.
Cedric'in kanıydı işte bunlar...

"Cedric, uyuyor musun?" diye sorarak Cedric'e yaklaştım. Arabanın içinin yarısından çoğu kan lekeleriyle hatta bizzat kanlarla kaplıydı. Yüzümün aldığı hüzünlü ifadeyle Cedric'in yüzüne baktım. Bir hareketlenme yoktu. Uyuyor olabilirdi. Bu yüzden ona bakarken ses yapmamaya çalışacaktım. Aldığım ağlamaklı nefesleri soluyarak Cedric'in bedenine baktım. Göğsünde olmayan kan lekeleri yer bulmuştu.

Bu görüntü beni üzüyordu hemde çok büyük derinden,
kalbimden vuruyordu beni.

Teker teker kan lekelerine ve yaralara baktım. Omzundaki yara temiz bir sargı beziyle sarılmış, tedavi edilmişti ancak karnındaki yara sadece deri olduğunu düşündüğüm kumaşla kapatılmıştı. İltihaplanması vücudunda başka sorunlara yol açması durumunda iş dahada zorlaşırdı. Kesik, tedavi sırasında açılmış olabilirdi ama sargı bezi olmadığından tam olarak pansuman yapılmadığından olabilirdi.

Yapılacak ameliyat büyük bir operasyon olmazdı ama yaranın başka organlara zarar vermesi durumu olursa bu üzücü olauın sonu dahada üzücü olurdu. Sihri yeterli gelmediğinden yada belkide hazırlıksız yakalandığındandır ki böyle iki önemli yara almıştı.
Canının yanmamasını umarak Cedric'in elini elimin içine bir kez daha hüzün ve sevgiyle aldım.

"Ne kadar sen, benim suçum değilmiş gibi düşünsende öyle. Üzgünüm Cedric, biliyorum benim suçum tüm bunlar..."

⚜️⚜️⚜️

Sonsuz Kılıç 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin