26 : Halkın Arasında

20 7 0
                                    

"Bizi mutluluğa boğan varisimiz!"
"Leydim sizinle karşılaşmak büyük bir onur bizler için."
"Leydi Emery!"
"Efendim doğanın dengesini yeniden sağlayacaksınız."
"Kralımıza çok teşekkür ediyoruz, sizi bize bağışladı."

Ardı arkası kesilmeyen tezahüratlar ve bağırışlar kasaba pazarını dolduruyor ve insanları buraya daha çok çekiyordu. Bu bir anda büyüyen kalabalığa engel olunamıyordu ve ne oluduğunu anlamaya çalışıyordum.
"Aah evet ben Emery'im ama sadece birkaç şey almak için gelmiştim."
Ağzımda geveleyerek birkaç şey söylemeye çalışarak laf anlatmaya çalışıyordum. Alkışlar arkamdan kopuyor.
Adımın seslenişleri durmuyordu.

Ortasında, büyük bir evrene karşı küçük bir karınca gibi kaldığım kalabalık kafamı karıştırıyordu. Birden karşıma kalabalığın arasından çıkan tatlı bir köylü çocuğu çıktı. Eskimiş kıyafeti bana geçmişi hatırlatmıştı.
Çocuğu görünce gülümsedim. Bana utancından bakamıyordu. Elimi kibarlıkla çocuğun omzuna koydum.
"Hey nasılsın bakalım?"
Küçük, köylü çocuğu başını yavaşlıkla kaldırdı ve gözlerime baktı.

Bana gülümsediğinde yanaklarında oluşan masum kızarıklıklar içimi ısıtmıştı. Bir elini kaldırarak bana bir şey uzattı.
Gözlerime inanamadım.
O kadar tatlıydı ki.
Bana uzattığı şey benim tahtadan yapılmış küçük ve acemice yontularak yapılmış bir hâlimdi.
Saçlarımı salık şekilde yontmuş ve kırmızı boyayla boyamıştı. Birde gözlerimin çukurlarını yontmuş, oralarıda mavi boyayla gözler kondurmuştu. Kusursuz değildi ama kusursuz olmayışı benim için o kadar güzel olmuştu ki. Bu küçük eller benim heykelimi yapmıştı.

Şaşaşırdığımı mutlulukla belli ederek parmağımla erkek çocuğunun elindeki küçük heykelimi gösterdim.
"Bu ben miyim?"
Başını sallayarak cevap veren çocuğun başını okşadım.
"Bu çok tatlı."
Elindeki heykeli bana biraz daha uzattı.
"Almamı mı istiyorsun?"
Çocuk utandığından başını sallayarak cevap vermeye devam etti.
"Tabiki alırım bu çok tatlı bir hediye," çocuğa doğru eğildim. "Çok teşekkür ederim." dedim gülümseyerek ve küçük heykelciğimi minik ellerden aldım.

Heykele mutlulukla baktım. Benim memnun olduğumu gören çocuğun bakışları yüzümde gezindi ve gözleri ışıldadı. O mutlu yüzü gördüğümde şükrettim. İyiki evrenimizde böyle masumluklar var yoksa umutsuz kalırız diye düşündüm.

Çocuk tebessüm ederek başını önüne eğdi ve arkasına dönerek benden uzaklaştı ve kalabalığın içine girerek gözümden kayboldu. Etrafımdaki kalabalığın sesleri kesilmemişti. En sonunda bu işe bir el atmak için bağırarak "Hepinizin sözleri için teşekkür ederim ama ben kumaş bakmaya gelmiştim!" dedim. Sesimi duyan topluluk bir anlığına durdular sonra kendi aralarında sesli konuşmaya devam ettiler.

Ben elimde heykelcikle kumaşçı esnafa döndüm. "Sen bana onun grisinden ve mavisinden ver." dedim sonra kalabalığa döndüm. "Hepinizin buraya toplandığı için teşekkür ederim ama alışveriş yapacağım izninizle, halkım."

Halkım deyişime kendim bile şaşırmıştım.
Sonunda gerçek bir halkım olmuştu.
Beni seven ve beni mutlu etmeye çalışan bir halk.
Galiba yavaş yavaş başarıyordum.
Neyi yada neler olacağını bilmiyordum ama hissediyordum. Başarıyordum.

Sözümün ardından kopan bir alkış tufanı sonrası birbirlerine dağılmalarını söyleyen grup yavaşlıkla etrafımda çözüldü. Bende kumaşçıya geri döndüm. "Ne kadar uzunluk olsun istersiniz?"
Tam boyumdan emin olmadığım için "İki metre kes, farketmez." dedim. Kumaş modelini alarak dükkanına giren esnafı beklemeye başladım. Beş dakika sürmeden hemen bir paketle istediğim kumaşları bana verdi. Bende paketi arkamda duran muhafızlardan birine tutması için uzattım. Teşekkür ettim ve diğer tezgahlarda gezinmeye başladım.

Sonsuz Kılıç 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin