29 : Bir Gece Doğan Rüya

18 4 3
                                    

Penceremin önünde oturmuş batmış güneşin son ışıklarıyla aydınlanan sarayın uzun ve yemyeşil bahçesini izliyordum. Bahçıvanlar değerli çiçeklere son kez bakıyorlardı. Öyle özenle büyütülmüş çiçekler vardı ki gözlerinizi alamazdınız. İlahi Saray'ın bahçesi yeşillerle, beyazlarla süslenmiş büyüleyici çiçeklerle dolup taşıyordu. Renklerin uyumu ve gökyüzünün görüntüsü içimdeki yorgunluğu alıp götürüyordu. Kapının tıklatılmasıyla derin derin baktığım gökyüzünden gözlerimi ayırdım ve bir nefes çekerek penceremin önüne çekerek oturduğum koltuğumdan kalktım. 

''Gel!'' dememle kapı yavaşça açıldı ve beklediğim gibi Ivo içeriye girdi. ''Gel, gel Ivo. İlk günün gelişmesi nedir?'' Ivo daha oturmadan hemen konuşmaya başladı. ''Çalışma odasına başlandı ve seçtiğim oda gayet geniş ve kullanılabilir. Senin için bazı önemli şeyler yerleştirilecek sadece ve odan tamamlanmış olacak ayrıca ailenin mezarları...'' Son kelimeleri duyduğumda içimdeki duyguların fırtınası uyuduğu yerden kıpırdandı. Ivo söyleyecek gibi değildi bende cümlesini tamamlaması için onu teşvik etmek istedim. ''Söyle Ivo. Çekinmene hiç gerek yok.''

''Mezarlar yıkılmış ve patlatılmış şekilde duruyormuş ancak mezarlığı biraz araştırmaları için birilerini gönderdim bu sorunu çözebiliriz.'' Sakin davrandım yoksa kalbimin gömüldüğü toprağın altında durmaksızın attığını oldukça belli etmem an meselesiydi. ''Peki tamam ancak çabuk bilgi alırsak daha sağlıklı bir karar verebilirim.'' Ivo başını yana yatırdı ve bana kaşlarını çatarak soru sorar gibi baktı. ''Nasıl bir karar?'' Hafifçe güldüm. ''Mezarları taşıtmayı düşünüyorum.'' Ivo buna şaşırmıştı. ''Gerçekten mi? Peki emin misin?'' 

''Elbette eminim çünkü daha güvenli olacak ve bu benim hassas noktam.'' Ivo başını yavaşça salladığında pencereden bakarken düşündüğüm fikir daha mantıklı gelmeye başlamıştı. ''Anlıyorum Emery, bugün diyeceklerim bu kadardı. Yarın görüşürüz.'' Ivo'ya samimiyetimi sundum. ''Olur görüşürüz, Ivo.'' dedim ve Ivo odamdan çıktı bende eski yerime, pencerenin önündeki koltuğuma oturdum. Bacaklarımı koltuğun üstünde bağdaş kurar şekilde birleştirdim ve gökyüzüne bakmaya devam ettim. 

Gökyüzü, Cedric'in gözlerine benziyor olabilir miydi? Ama kesinlikle Cedric'in gözleri, gökyüzüne benzemiyordu. O gözler bir şeye benzeyemeyecek kadar eşsizdi, özeldi, benzersizdi.

İstemsizce dudaklarımın üzerinde bir gülümseme tomurcuklandı. O bana bir gülse yüzümde güller açardı. Akşamın ilerleyen saatlerinde odamdan çıkıp kişisel hizmetçim Sophia'yı buldum ve bana bir içecek bulmasını istedim. Odama döndüğümde koltuğumun yanına kitaplığımdaki önemli kitapları dizdim. Bu gece ne kadar yorgunsam bir o kadarda sabırsızdım, işte bu yüzden gece boyunca uyumayıp, kitaplarla uğraşıp, biraz araştırma yapacaktım. 

Ben kitaplarımı açar açmaz Sophia geldi. Bana sarayın temel renklerinde bir tepside ve aynı renklerde, altın sarısı renginde detayları olan gümüş bir bardak getirdi. Bardağı tepsiden elime alıp şöyle bir içeceğe baktım. İlk defa gördüğüm bir içecekti. ''Sophia, nedir bu?'' Sarı renkliydi. Sarı renginde bir içecek çok garipti. ''Bu krallığımızın özel içeceğidir. Bende tatmak istersiniz diye sizin için yaptırdım. Bilgelik getirdiği düşünülür.'' Şaşkındım. ''Çok özel bir içeceğe benziyor. Masama koy içerim, teşekkürler Sophia.'' 

''Her zaman efendim.'' dedi Sophia ve odamdan çıkmak için ilerlediğinde seslenerek onu durdurdum. ''Sophia!'' Hizmetçim bana utanarak geri döndü. ''Sophia, bana efendim demeni istemiyorum. Yani, aramızda bir yakınlık olsun istiyorum. Lütfen bana efendim yada leydim deme olur mu? Adımla seslen.'' dememle şok olan Sophia dahada kızardı. Zorlanarak kekeledi. ''Pe-peki olur, E-Emery.'' dedi tedirgince ama ben içtenliğimle gülümsedim ve teşekkür ettim. Sophia'nın odadan çıkışıyla getirdiği içecekten biraz tadarak araştırmama başladım.

Sonsuz Kılıç 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin