24 : Görev

10 7 0
                                    

Şimdi allak bullak olan, her şeyi olduğundan daha beter şekilde karışmış zihnim sorulara boğulmuştu. Kendimi bu soruların içinde bulamaz hâle gelmiştim.
Annemin ve babamın mezar taşlarının gözlerimin önünde bir kara güçle yıkılıp, paramparça olduğu anları mı düşünsem?
Yoksa şuanda benim yüzümden yaralanıpta ameliyata giren ilk aşık olduğum adamımı?

Akılsız başım ve durmaksızın aşkla atan kalbim kendini tutamadı. Sevdi onu. Hemde öyle çok sevdi ki tüm bu olanlardan kendini sorumlu tutacak kadar sevdi.

Bizim aşkımızın farklılığı aşkımızı bitiriyordu. Peki ya annem ve babam? Onların aşkları, ikisinide bitirmiş miydi? Belki onlarda bizim gibi kedere mahkum kalmışlardı ama annem ve babamın aşkı şimdi birde beni bitiriyordu. O anda keşke dediğim bir cümle kurdum.
"Keşke beni hiç bulmasalardı da bana hüzün getiren bu saraya hiç adımımı atmasaydım."
Pişmandım. Tam olarak neye pişmanlık duyduğumu bilmiyordum. Belki doğanın dengesine aykırı şekilde doğduğuma, belki alf olduğumu kabul ettiğime, belki ilk bakışta aşık olduğuma, belkide aşık olduğum adamın benim yüzümden çektiği acılara sebep olduğum için...

Bilmiyordum. Bu cevaplar içinde hangisine pişman olduğumu bilmiyordum. Sadece bilmediğim ve cevaplarını asla bulamadığım şeyler arasında sadece pişmalığım yoktu. Tüm yaşadıklarımda bilmediğim ve benden çok uzaklarda olan cevaplar benden kaçıyordu ama benim tüm bunları öğrenmem için bu cevapsız kalan soruların peşinden koşarak gitmem gerekiyordu.

Sorularımın peşinden gitmeliydim.
Kendimi ve olduğum kişiyi geçmişiyle beraber bulmalıydım.
Buna bir yerden başlamalıydım. Aşkımı yüreğimin en karanlık köşelerine gömerek, üstünede toprak atarak yok etmeliydim. En başından beri bir insana aşık olmamalıydım. Alflerin kalan tek varisi olarak sevebileceğim, kendi ırkımdan ve kendi sihrimi taşıyan bir başka varis olmadığından ben asla duygularımı yaşayamaz, başka bir kalpte de yaşatamazdım.

Ben sadece gücümü konuşturacaktım. İlk geçmişin tüm yaşanmışlıklarını bulacak, ardından güce sahip olacağım yola girecektim.

Son bir kez elimin tersiyle buğulanmış gözlerimin yaşlarını sildim. İçimi ferahlatmak adına derin bir nefesi bedenime alarak ayaklandım. Gözlerimi loş ışıklı odamda gezdirdim. Her şey yerli yerindeydi. Sadece yatağının örtüsü düzeltilmiş ve yolculukta götürdüğü bazı eşyaları, çantadan çıkarılmadan yatağının dibine bırakılmıştı. Her şeyin yerli yerinde olduğunu bir kez daha kırık ve yere saçılmış cam parçalarını gördüğünde tekrar tekrar anlamış oldum.

O kırıklıkları orada öylece bir kez daha bırakmaya kararlıydım.
Yüzümü kırık camların olduğu zeminden başka tarafa çevirerek tüm duygusuzluğumu konuşturdum. Yüzümde mimik oynatmadan yatağımın dibine bırakılan ve yolculuk boyunca sadece birkaç kez açtığım çantama uzandım. Çantamı tek elimle alıp yatağıma oturdum. Çantanın iplerini sökerek içini açtım. Biraz karıştırdıktan sonra kolaylıkla bulduğum eldivenlerimi çantadan çıkardım.

Çantanın iplerini tekrar çekerek çantayı kapattım ve aldığım yere, yatağımın baş ucuna bıraktım. Eldivenlerimi dikkatle parmaklarımdan geçirerek taktım. İşim bittiğinde yatağımdan kalktım. Kral Erich gece yarısından önce taht odasında olmam gerektiğini söylemişti. Şuanda saatin kaç olduğunu anlamak için duvarımda duran ahşap, işlemeli saatime baktım. Gece yarısına üç saatten az kalmıştı.

Bu zaman içerisinde verilen görev ne olursa olsun yetiştirmem gerektiğini düşünüyordum. Bu kısa süre içerisinde yapacağım görevle kralın gözünde büyümemi sağlardı.
Odamdan çıkmadan önce ilk bir aynanın karşısına geçtim. Aynada kendime ve elbiseme bakarak üstümdeki tozu biraz silktim. Kralın karşısına çıkmak için pek uygun bir temizliği yoktu elbisemin ancak çok sade duran tüylü elbisem yinede idare ederdi.

Sonsuz Kılıç 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin