Bölümlük şarkı:Empires ~ Ruelle
Aşk neydi?
Aşk sadece anlayana duyulan büyük bir duygu değildi.
İnsan her şeye aşık olabilirdi.
Aşk, bir insana duyulan sevgi olamazdı sadece.
Aşk;belkide sizi başka bir şeyle vurdu. Belki bir hayvana, gözlere, gülümsemeye, güneşe yada daha sayamadığım birçok şeyle sizi vurdu aşk. Kalp her şeye açabilirdi kendini. Beklerdi kalp... Ritimini değiştirecek bir şeyi beklerdi...Peki aşkın vurgunu...
Bazı aşklar dediğim gibi kalbimizin ritmini değiştirir ve alır onu içine, mutlulukla harmanlanır ancak bazen kalp ritmini değiştirdiğinde aşkın vurgunundan bazı yaşamlar son bulur...Kalbin ritmi değişir ve sonra belkide durur...
Peki sizin kalbinizi yerinden çıkaracak o ritim hangisiydi?
Ruhun ölümünü mü bekledi yoksa ruhun doğumunu mu bekledi, göğsünüzdeki o hayat parçası...Bana hayatını verecek biri gelmişti karşıma. Gözleri kalbi olmuştu adeta... Bir söz vardır, derler ki; gözler kalbin aynasıdır...
Kalbinde olduğumu bana anlatmak için kelimelere gerek yoktu. Birbirimizin içindekileri gözlerimizden okuyorduk. Sözlerin verdiği şaşkınlıkla göz bebeklerim biraz büyümüş ona bakıyordum ama asıl içimde sadece şaşkınlık yoktu. Binlerce duyguyu birbirine karışmış şekilde karnımın tam ortasında yaşıyordum. Duygular sanki kelebeklere dönüşmüşlerdi. O duygu karmaşası bana bir kelebek sürüsünün kasırga gibi karnımda dolaşması gibi geliyordu.
Ona bir tepki vermek istiyordum ama başaramıyordum. Heykel gibi öylece kalmış tek bir noktaya bakıyordum. Onun gözlerinei, yine...
Göz temasımızı kesen ilk o olmuştu. Gözlerimden gözlerini çekip, yüzümün her santiminde dolaştırdı. Yavaş yavaş yüzümü inceliyordu. Santimine kadar hepsini ezberliyordu sanki, yüzünde bir merak, korku vardı.
Sanırım vereceğim herhangi bir olumsuz cevaptan korkuyordu.
Yüzümü yere çevirdim ve öylece duygularımı düşündüm. Onun duygularını değil, kendi duygularımı...
Yüzüme bir gülümseme yerleşti. Kafamı kaldırıp tekrar ona bakmaya yeltendim.
Gülümsememi görür görmez bakışlarını kaçırıp elindeki sepete bakmaya başladı. Elleriyle ve sepetle uğraşıyordu. Kafasını çok aşağı eğmişti bu yüzden suratını göremiyordum.
Bu hali yüzünden gülüşüm büyüdü. Kafamı onun suratını görebilecek kadar eğdim. Yüzünü görene kadar bel fıtığı yada boyun fıtığı olabilirdim.Yüzüne baktığımda yanaklarının ateş gibi kıpkırmızı olduğunu gördüm. Bu normal bir ten rengi değişimi değildi. Yüzüne dokunmak istedim ama bulunduğumuz durumdan dolayı eğer bunu yaparsam öleceği kesindi.
"Cedric... Bana bakmak ister misin?" dedim. Belki deli gibi utanmayıp biraz bile olsa dururdu. Kafasını kaldırdığında gözleri fal taşı gibi açıldı dendiği gibi açılmış, nefesini tutuyormuş gibi bana bakıyordu.
Bir dakika...
Cidden nefesini tutuyordu!"Ce-Cedric! Sakin tamam. Nefesini bırakabilirsin, biraz sakin ol. Gel oturalım konuşalım." dedim ama söylediklerim nafile. Uzun bir nefes verdi ardından zar zor, nefes almaya çalışarak konuşmaya çalıştı.
"Ta-tamam a-ama ben seni gizli yerime götürsem orada konuşsak? Ne olur? Şuan sana bunları söylemek çok garip hissettirdi..." dedi.Şimdide onun bana dedikleri beni garip hissettirdi!
"Ee... Tamam olur ama kraliyet arabalarıyla nasıl gideceğiz? Yani illaki sorgularlar ve... Yanlış anlayabilirler... Yani..." diye düşüncemi söyledim. Şövalyelere yakalanıp birde yanlış anlaşılırsak hemen, her şey sarayda ki hizmetçiler, görevliler, hepsi tarafından bilinirdi. Sonrada krala yada kraliçeye giderse bizi farklı bir durumda düşünebilirlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Kılıç 1
FantasyElementleri temsil eden dört büyük tanrıçanın yarattığı bir evren... Doğayla barış içinde yaşayan alflerin yanına getirilen insan soyuyla her şey değişiyor. İnsanlar tüm doğanın dengesini bozuyor ve yaradılıştan beri var olan alflere savaş açıyorlar...