22 : Derin Yaralar

16 7 0
                                    

Çıplak ayaklarımı aldırmadan hoplayıp zıplayarak kadınların bu geceki kutlama için ateş yaktıkları boş alana doğru koşuşturuyordum. Yırtık kumaşlarla kurulan çadırların aralarından sevinçle adımlar atıyordum. Kuru toprağın ve yeşil çimlerin üzerinde koşarak, mutluluk dolu kıkırtılarımla ilerliyordum.
Ortasında ateş yakılmış olan geniş alana ulaştığımda bir elimle tuttuğum ayıcığımı göğsüme dayadım ve kendime çekerek sımsıkı sarıldım. "Bak sevgili ayıcığım, bu gecemiz mutlu geçecek."

Biricik dostumdu, o eskimiş ayıcık.
Bazı dikişleri patlamış, içindeki pamuklar çıkıyordu. Siyah düğmelerden oluşan gözlerinden biri sökülmüş ama kopmamıştı. Çok eskiydi ve benim gibi bir çocuk onu çok kullanmıştı ama şimdi benimle tanışmıştı.
Bir aralık gecesi, beni yanlarında tutan ablalarla beraber çok üşüyorduk ama nasıl bir üşümek. Soğuğu iliklerimize kadar hissedip, tirtir titrediğimiz bir gece.
O gecede içlerimizden iki abla ceza almışlardı. Kırbaçla dövülmüşler ve bu soğuk havaya rağmen birde buz dolu bir suyla ıslatılmışlardı.

Yine izlemiştim.
Diğer ablalar gibi onlarıda izlemiştim ve çok üzülmüştüm.
Derslerini aldıklarını düşündükleri zamanda onları benimle beraber uyumak için geldiğimiz yatakların yanına göndermişlerdi. O gece herkes onları sıcak tutmak için bir çaba gösteriyordu ama ellerine dokunduğumda hep soğuk oluyordu. Şansımıza o gece kampımıza seyahat eden bir tüccar gelmişti. Bizde dişimizden tırnağımızdan zorla arttırdığımız küçük meblalı paralarla bir şeyler alıyorduk.

Hiç param olmadığı için sadece tüccarın arabasına bakmakla kalıyordum. Beni arabaya üzgünce bakarken gören tüccar şimdiki ayıcığımı hediye etmişti.
O zamandan bu zamana kadar ayıcığıma çok iyi bakmaya çalışmıştım. Hiç yanımdan ayrılmayan tek dostumdu. Diğer dostlarımı her ne kadar sevsemde her çok sevdiğim dostum zamanla yok olup gidiyordu. Bir sabah uyandığımda dostumu yatağında değilde rastgele bir dere kenarında gözleri kapalı uyurken görüyordum.

Hep onların neden oralarda uyuduklarını soruyordum ama bir cevap alamıyordum ve  üstüne bir sonraki yolculuğumuzda onları almadan gidiyorduk.

Kendimi bildim bileli hüzünlü geçen küçük yaşamımda şimdi güzel bir şeyler oluyordu. Bu gece bir yemek düzenlenecekti!
Soyluların verdikleri yardım paralarıyla yapılacak olan yemek ziyafetinde büyük bir ateş yakılmıştı ve yemekler orada pişecek bizde orada ısınacaktık.
Ayıcığımın sökülmüş olan düğme gözüne küçük bir öpücük kondurdum ve neşeyle cıvıldayarak cayır cayır yanan, bana mutluluk veren ateşe doğru koşturdum.

Göz kapaklarımı kapattım ve dağılmış kızıl saçlarımı savurarak anın tadını çıkarmak istedim. O anki huzur bana bir ömür yeterdi. Keşke bir an bile üzülmeden, şuanda olduğu gibi huzurla günlerimi geçirseydim. Yinede bir anlık bile olsa küçük bir mutluluk bana yeterdi.

Güzel hayallerin verdiği, içimzde oluşan kıpırtıları hissedebiliyordum. Mutluluğuma diyecek yokken bedenimi yürüdüğüm yoldan savuran ve beni yere düşüren bir şeye çarptım. Gözlerimi açtığımda çoktan yere düşmüştüm ve karşımda da yere yığılan bir adam ve birçok eşyayla karşılaştım.
"Ahh çocuk! Biraz önüne baksan olmaz mıydı? Tüm mallar dağıldı."
Yapılı ve benden kat kat daha uzun olan esmer adam yerde başını ovuşturarak bana bakıyor ve bir cevap bekliyordu.

Pek bir yerim acımadığı için düştüğüm yerden destek alarak kalktım. "Özür dilerim, bayım."
İşaret parmağımla yerlere saçılan malları gösterip, çekingence "Ben toplayabilirim." dedim. Kirpiklerimi birbirine masumca değdirerek adama bakıyordum. İlk önce içtence güldü. Gülmesinin anlamını anlayamadım ve bu yüzden kaşlarımı hafifçe çattım. Kaşlarıma bakarak gülümseyen adam ayağa kalkarken bana "Teşekkürler, küçük hanım." dedi ama ben bana neden güldüğünü anlayamamıştım.

Sonsuz Kılıç 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin