28 : Savrulan Kılıçlar

20 4 0
                                    

Biraz yorgun hissediyordum. Geldiğimiz handan çıktıktan sonra sokaklarda biraz dolanmış ve bir at arabası bulmuştum. Muhafızlarla saraya yakın bir yerde inmiş ve sarayın kapısına doğru yol almıştık. Şahsim için yapılan hediyelerle, aldığım mücevherli takılarla ve ufakta olsa bir umut edasıyla saraya gelmiştim. Gösterişli sarayın büyük kapıları gelişimle sonuna kadar açıldı ve ben sarayın girişine adımımı attım. ''Hoş geldiniz Leydi Emery.'' diyerek beni karşılayan ve selam veren muhafızların arasından geçtim. Yürürken başımla selam verdiğim muhafızlar onurlu bir şekilde sırayı hiç bozmadan eğiliyorlardı. Sarayın merdivenlerine yaklaşmışken gözüme Alice göründü. 

''Emery, geliyorum!'' Alice'in heyecanı gözlerinden okunuyordu. Bana yüzündeki gülümsemeyi bozmadan koşuyordu. ''Alice ne oldu?!'' Alice bana iyice yaklaşmışken adımlarımı durdurdum ve anlamaz bakışlarımı konuşturup ne yapacağını bekledim. Alice koşarak üstüme atladığında kollarını kocaman açıp bana sarıldı. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemeyerek bende kollarımı Alice'e sardım. ''Emery, çok mutluyum!'' Durumu normal görerek Alice'i sıkıca kucakladım. Biraz durduktan sonra kendimi geriye çekerek Alice'in neye, nasıl bu kadar mutlu olduğunu anlamaya çalıştım. Dudaklarındaki tebessüm asla sönmüyordu.

''Prensesim ne olduda mutluluk saçıyorsunuz böyle?'' Alice kollarını benden çekti ve tam önümde dönerek dans hareketleri sergiledi. Bense Alice'in bu deli dolu sevincine kahkahalarla cevap veriyordum. Alice durup eliyle elimi kavrayıp sarayın merdivenlerini hızla çıkmaya başladığında beni bir yere götüreceğini tahmin ettim. saraya girdiğimizde Alice önde, ben arkada el ele koridorda koşuyorduk. Bir koridor dönünce anladım ki şifahaneye gidiyorduk. Acaba Cedric'le mi konuşacaktık?! Odasını ziyaret etmemize izin veriyorlarsa Cedric'i görebilecektim. 

Şifahanenin açılan kapılarının ardından hızımızı alamayarak odaya girdik. Yavaşladığımızda merakla odaya bakındım. işte oradaydı. Beni dalgalarla alıp götüren gözlerin sahibi, dağınık ama parlak saçlarıyla beni büyüleyen ve her adımında beni kendine çeken adam oradaydı. Hasta yatağında oturur pozisyonda duran, bir omzu sargılarla sarılı, yanında duran iki şifacıdan birinin içirmeye çalıştığı çorbaya tiksintiyle bakan Cedric uyanmıştı ve oradaydı. Algılarımı yitirmişçesine sadece Alice'in elini tutmaya devam ediyor ve yatakta oturan Cedric'e bakıyordum. 

Kendime gelmek adına içime bir nefes çektim ve burnumdan uzunca verdim. Tek bir şey fısıldadım. ''Cedric?'' Sesime kulaklarını açan Cedric iştahsızlıkla baktığı çorbadan bana, tam gözlerimin içine bakınca yüzündeki o ifade gidiverdi. Yerine huzura ermiş bir yaşlınınki kadar derin ifade konuverdi. Oda benim gibi sadece ikimiz duyarmışız gibi fısıldadı. ''Emery?''

Şimdi ben daha sesli ve daha duygulu bir tonda ''Cedric!'' dedim ve Alice'ten elimi yavaşça çektim. Cedric'in başında çorba içirmeye çalışan kadın bize doğru dönünce beni ve Alice'i gördü ve çorbayı dökmemeye çalışarak kraliyet selamını verdi. Ardından çorba kasesini yatağın başucundaki sehpaya koydu. Bize yürüyerek yaklaşırken ''Prensin durumu gayet iyi, konuşabilirsiniz.'' dedi ve odadaki diğer şifacı kadına eliyle gel gel işareti yaptı. Bize gülümsedi ve arkamızda kalan kapının ardından çıktı. Onun hemen ardından da çıkan kadından sonra kapının kapanma sesi duyuldu.

''İşte prensimiz karşınızda!'' dedi Alice elleriyle yatağında bize gülen Cedric'i göstererek. Cedric ilk defa konuşarak ''İyiyim leydilerim. Şimdi sizde beni soru yağmuruna tutmayın.'' dediğinde artık tüm ciddiyetimi kaybetmiş ve duygularıma sarılıyordum. Cedric'in başına kadar geldik. ''Geçmiş olsun dalgalar prensi, en kısa sürede iyileşmelisiniz.'' Cedric gayet morali yerinde gözüküyordu. Aslında şaşırmaya ne gerek vardı? Bu dalgalar prensinin her zamanki mükemmel haliydi.

Sonsuz Kılıç 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin