Bölümlük şarkı: Silence ~ Luice
Gözlerim, tenim, hislerim durulmuş tek birşeyi düşünüyordum...
Var oluş neydi?
Var olmak aslında yaşamak değil, yaşatmaktı... Var olmak için yaşatmak gerekir ancak yaşatılacak şeylerin en önemlisi manevi varlıktı. Manevi varlığımızı yaşatırsak, hislerimiz, duygularımızda bizi yaşatırlar. Yaşam sevincimiz içimizde yeşerdiği zaman bizde evrenimizde yaşamaya başlarız... Eğer içimizde bir hissizlik, belirsizlik veya karamsarlık varsa ne manevi ne de gerçekte olan varlığımız yaşar...Ben bunları iyi, güzel söylüyorum ama bir istisna var maalesef ki...
Evrenimizde her şeyin başlangıcından beri ölüm evrenin köşe bucağında bekliyor...
Bir zaman gelecek ve ölüm bizi, biz ölümü kucaklayacağız... Yada bizi ölümün kucağına bir bebek misali verecekler...Kader umursanmadan, kullanılıp atılacak bir meta olarak görülüp, ölümün kucağına veriledebiliriz...
Var olduğumuz kişilik fark etmeksizin, varlığımızın yok oluşu ölüm meleğimizin eline bulaşır, yüreğine bulaşır, kaderine bulaşır, bir leke bırakır...
Gözlerimin kabul etmediği manzara ilk ellerime sonra yüreğime ardından da bu sefer gerçekte olandan daha farklı olarak soyuma bulaştı...
O gün sanki yapraklarıyla anlaşma yapılan papatya geliverdi aklıma. Annemin ve babamın beni hep sevdiğini yüreğimde, onların ölümle kucaklaşmasından dolayı olan kanayan yaramda hep hissettim. Ancak soyumu, kanımın geldiği yerlerin beni sevdiğini hissedemedim...
Papatyanın yapraklarıyla kabul ettiğim ruhumdaki özel kanın lanetlenmiş yanı geldi ve beni kendine inandırdı...
Görmek istemediğim kanlar sanki bana kendini daha çok göstermek ister gibi en son yere düşen adamın boynundan akarken şimdi de diğer adamların ki gibi kalbinin tam üstünden tüm kanını boşaltıyordu.
Dehşetle yüzyüzeydim...Adam öldürdüğümü kabul etmek istemeyerek ve artık gördüklerime dayanmayarak çığlıklar atmaya başladım. Aynı zamanda da yerde yatan cesetlerden uzaklaşmaya çalıştım. Yürümeye çalışıyordum ama sürekli yaşananlardan dolayı sendeliyordum. En sonunda bu zorluklara dayanmayı bıraktım ve kendimi yere attım.
Attığım çığlıkların en acılısını ve en seslisini attım.
Ardından kanıma işlenmiş gerçeklerden sonra ilk defa konuştum,
" Ben yapmadım! Haayır! Olamaaz!" diye bağırıyordum ve gözlerimden yaşlar akıyordu.
Kendimi tutmayı bırakmaktan ve biraz uzağımdaki cesetlere bakmamaya çalışmaktan başka yolum yok gibiydi.
Bedenler oradaydı ama ben yoklarmış ve asla olmayacaklarmış gibi inkar ediyordum kendi kendime.
Vicdanım yaptığım hatayı kabullenmek istemiyordu.
O bedenler hep orada kalsın, bir çürük parçasına dönüşüp toprağın altındaki ebedi yerlere gitsinler istiyordum.
Böylece asla görmemiş duymamış gibi düşünecektim ama sadece düşünecektim. Çünkü zihnimdeki yaşananların gözümün önünde hep belireceğini biliyordum...
Çünkü annem ve babamda..."Ben yapmak istemedim! Yardım edin bana! Ne olur biri gelsin yardım etsin!"
"İstemedim! Anne! Baba! Yardım edin, can aldım!"
" Oradalar anne! Yatıyorlar vicdanıma inat!"
" Sihrimle yaptım baba! Sihrimle öldürdüm!"
Böyle, böyle sayıklayarak dakikalar geçirdim ama o dakikalar bana saat gibi geçti. Kan döktüm ve vicdanımla başbaşa kaldım kısa bir süre. İki tane at vardı ama çok korkmuş ve huzursuzlardı o yüzden onlarla bir yola gidemiyordum. Yerde yatan adamları da o şekilde bırakamazdım. İşte bu yüzden şimdi eşyalarımı koyduğum yerde birşeyler arıyordum. Örtü yada onları sarmak için bir kumaş. Birkaç tane kumaş buldum ama onların olduğu yere gitmek şöyle dursun bakamıyordum bile. Kumaşlarla beraber güçlükle yanlarına gittim. Yapamayacaktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Kılıç 1
FantasíaElementleri temsil eden dört büyük tanrıçanın yarattığı bir evren... Doğayla barış içinde yaşayan alflerin yanına getirilen insan soyuyla her şey değişiyor. İnsanlar tüm doğanın dengesini bozuyor ve yaradılıştan beri var olan alflere savaş açıyorlar...