Ece Kim

226 22 65
                                    

 Öncelikle inanılmaz uzun bir bölümle geldim çünkü dünkü ilginiz bir tık beni mutlu etti ne kadar beğeni okunurluk ve yorum artarsa o kadar gaza gelip bölüm atıyorum umarım beni gazlamaya devam edersiniz ben de hergün bölüm atarım işleri yavaştan kızıştırmaya başlayacağım mesela Ece Kim Hande neden kıskançlık hissetmesi gerektiğini sordu bütün bunlar bir çelişki midir neyse ne kadar ekmek o kadar köfte pardon bu böyle değildi ne kadar yorum o kadar bölüm 😅😅😅😅 sizi daha fazla tutmayayım ve perde






Akşamüstü Simge’nin  “hadi, gidip bir yerde güzel bir yemek Yiyelim” önerisini, “yorgunum” diye reddetti, üniversiteden çıkıp İstanbul’ un kalabalık trafiğine karıştı, akşama yağacak yağmuru haber veren bulutlar, yolun iki yanındaki, dalları bahar yapraklarıyla kabarmış iri ağaçların gölgesini artırıyor, asfalt simsiyah gözüküyordu, uzun araba sırasının kırmızı stop lambaları, sabırsız koma sesleri bir ateşböcekleri ordusunun cehenneme saldırısını düşündürüyordu Hande’ye. “Tuhaf şeyler düşünüyorum” diye gülümsedi, yalnızken çevresindeki objelerden sürrealist Rönesans tabloları oluştururdu

Aklında, tombul bir hizmetçi kadından yerlerdeki erkek kafalarını süpüren bir melek, otobüs duraklarında bekleyen kalabalıklardan

“son yemeğe” katılan havariler yapardı.

Egzozlarından fışkıran dumanları, yanıp sönen lambaları, hırıltılı vites sesleri, motor homurtulularıyla olduğu yerde yaylanıp duran demir bir sürüngene benzeyen araba kalabalığının içinde ilerlemeyi umarak beklerken, içindeki huzursuzluk da ağır ağır sudan çıkan hayalet bir gemi gibi şekillenmeye, büyümeye başladı.

Bilincinden önce, bir tür şartlı refleks gibi hareket eden alışkanlıkları ona beklediği zil sesinin çalmadığını söylemişti, daha sonra Zehra'nın  kendisini bütün gün aramadığını fark etti. Zehra'nın onun sesine olan bağımlılığına alışmıştı. Hastalanan birçok ilişkide olduğu gibi onlar da sevginin, aşkın, şefkatin

Dışında zehirli bir patikadan birbirlerine ulaşır olmuşlar, karşılıklı olarak kurtulmaya çalıştıkları garip bir bağımlılıkla birbirlerine bağlanmışlardı. Her birinin bağımlılığı diğerinin bağımlılığından besleniyordu. Zehra’nın bağımlılığı da Hande’ de

Bağımlılık yaratmıştı. Zehra'nın bir keresinde kendisine “ah, biz hastalandık,” dediğini, sonra şöyle eklediğini hatırlıyordu:

“en kıymetli varlığımız da bu hastalık oldu.”

Diğer insanlara karşı ruhen ilgisiz iki insanın bu tür bir bağımlılığı taşıması çok zordu, bir yandan birbirlerine sarılırken bir yandan da dağlarda yakalanan yaban atları gibi silkinip duruyorlardı, ona rağmen zaman zaman, ya birbirlerine

Duydukları sevgiden ya da yarattıkları o masala olan tutkularından, bu bağımlılığa rıza göstermişler, hayatlarını bu bağımlılıkla sürdürebileceklerini kabul etmişlerdi. Ama ne yazık ki orada da kaderin alaycılığıyla karşılaşmışlar, hiçbir zaman ikisi de bu bağımlılığı aynı anda kabullenememiş, her seferinde diğerinin isteği eksik kalmıştı.

Bu durumu uzun uzun “tahlil” etmişlerdi. Bu, onların en sevdiği oyundu. Bir filmi, bir kitabı, söyledikleri bir cümleyi,

Bir kelimeyi hatta bir bakışı, “tahlil” sözcüğüyle eğlenen bir gülümsemeyle “hadi, bunu tahlil edelim” deyip saatlerce konuşurlar, kolay kolay akla gelmeyecek psikolojik ayrıntılara

İnerler, ilk bakışta fark edilmeyecek anlamlar bulurlar, yaptıkları buluşlarla birbirlerini şaşırtırlar, birbirlerinin zekasına hayran kalıp, her seferinde aşık olmak için doğru insanı seçtiklerine bir daha inanırlardı.

Sevmek Yeter Mi? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin