Her Şey Bir Adımla Başlar Nereye Attığına Dikkat Etmeli

195 22 66
                                    

@darkghost000 Babalar sözünü tutar.
Şimdi Zehra Cabbar'ın acıları şimdi başlıyor hazırsanız kemerlerinizi bağlayın başlayalım bu arada şoföre sövgü yok teşekkür ederim.












Koyu kahverengi, çırpıntılı bir göl gibi toprakları kabarmış tarlaların arasından köye yaklaşıyorlardı, sol yanlarında kazı yeri gibi büyük bir çukur vardı, çukurun içinde, beyazlıkları asırların yağmurları, tozları, çamurlarıyla kararmış,
yer yer kırılmış, bazı yerleri küçük küçük siyah deliklerle çopurlaşmış, büyük, dörtgen sütunlar gözüküyordu, bir kısmı hala ayakta dururken bazıları çarpılmış, bazıları da zamanın
ağırlığına teslim olup yıkılmıştı.

- Bunlar ne? dedi Zehra  Eda'ya.
- Köy eski bir Bizans kentinin yıkıntıları üstüne kurulmuş. Köyün girişinde onları sığırcık sürüleri gibi cıvıltılı seslerle bağırışan çocuklar karşıladı.
Ayça  pencereyi açtı.

- Ferhat Ağa'nın evi nerede?
Arkada duran biraz daha kabaca iki çocuğun dışındaki bütün çocuklar hep bir ağızdan "ben götüreyim, ben götüreyim" diye bağrışmaya başladılar, Zehra  onların arabaya binmek istediklerini anladı.

- Hepiniz arabaya sığmazsınız ki...
Bir sessizlikten sonra çocuklar bu kez daha da şiddetli biçimde "beni al, beni al," diye bağırmaya başladılar, arabaya bineceklerini anlamışlardı. Zehra  gözleriyle çocukları saydı.

- Bir dakika bağırmayın, dedi, dördünüz arabaya binsin, ağanın evine gidelim, diğer dördünü de dönüşte, evden buraya kadar getirelim.
Çocuklar kimin hemen arabaya bineceğine karar vermek için aralarında gürültülü bir tartışmaya girerken Zehra  arka tarafta sessizce durup bu tartışmaya katılmayan iki çocuğa seslendi.

- Siz de gelin.

Dört çocuk jipe bindiler, sessizce aralarında fısıldaşıp, arabanın içini kontrol ediyorlar, onları şaşırtan bir şey gördüklerinde birbirlerini dürterek gösteriyorlardı.
Köyün girişindeki derin hendeğin içinden görünmez bir rüzgarla dalgalanıyorlarmış gibi arabanın sallanışını hissederek
geçtiler, köyün dar sokaklarında çocuklar heyecanla, birbirlerinin sözünü keserek ne tarafa döneceklerini söylüyorlardı, evlerin önünde eskimiş mermer levhalar, bir yerlerden uçarak gelip hızla toprağa saplanmış gibi gözüken, yarısı toprağın içinde sütun başları, geçmiş çağlara ait olduğu anlaşılan yıkılmış duvar kalıntıları vardı, bugünkünden daha gelişmiş eski bir medeniyetin buralardan geçtiği, geride yalnızca taş parçalarını bıraktığı anlaşılıyordu. Evlerin kapıları açıklı, çoğunun bahçesinde büyüyememiş ağaçlar, kırık saksılara dikilmiş fesleğenler ve oraya nasıl, nereden geldiği asla anlaşılamayacak paslı araba jantları, yaylan kopmuş somyalar, hatta delinmiş emaye bir küvet görülüyordu.

İki evin arasındaki dar, kısa bir geçitten geçip genişçe bir alana çıktılar, bütün köyü dallarının altına almaya çalışır gibi alabildiğine yayılmış bir çınar ağacı kendi gölgesiyle siyahlaşmış bir dev gibi duruyordu. İri ağacın kökleri, topraktan çıkmaya çalışan bir canavarın elindeki damarlar gibi çevresine yayılmıştı. Ağacın etrafına, bir set görmüşlerdi. Setin üstünde genç bir kızla bir delikanlı yan yana
oturuyorlar, önlerinden geçen jipe kayıtsız bir biçimde bakıyorlardı, o anda yeryüzünde onların yan yana oturmaktan daha fazla ilgisini çekecek hiçbir şeyin olmadığı seziliyordu.
O küçük meydanın sonunda sanki köy birden bir kumaş gibi yırtılıp kopuyor, elli metrelik boş bir meyilden sonra yeniden başlıyordu. Meyilden aşağıya indiler, geniş demir kapılan açık uzun bir ahırın önünden geçtiler, bir evin yanından dolandılar ve yeniden boş bir alana çıktılar.

Sevmek Yeter Mi? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin