Ölüm Acısı

200 20 68
                                    

Merhabalar ben geldim aslında yarın atacaktım ama bir şey söylemek istiyorum benim de az önce fark ettiğim bir şey. Ben bir kadından 20 dakika haber alamayınca kafayı yedim az önce ondan biraz sonra bir kadının sesiyle kendime geldim içimdeki o yakıcı telaş hafifledi biraz sonra seni özledim dediğinde içim eridi bana kızdığında kendimi 5 yaşında annesini utandıran bir çocuk gibi hissettim kapatmaya yakın istemesem de onu kıracak bir olayı anlattığımda yüzünün asılması bana iç savaşlardan mülteci sorunlarından daha üzücü geldi ben az önce fark ettim. Aşık olmuşum çok seviyorum seni çoktan da çok sevgilim iyi ki benimsin @darkghost000 çok öpücük sana çok aşk aşkım


















O iki gün boyunca Hande, "Ravel'in Bolero'su gibi" diye düşünmüştü, gittikçe daha şiddetlenerek yükselen aynı melodinin çalması gibi gittikçe daha şiddetlenerek yükselen aynı acı. Onun acılarını yöneten her kimse ona bir boleroyu layık görmüştü.

Artık daha fazlası olmaz derken daha sarsıcı bir acıyla karşılaşmıştı.
Zehra’yla yaptıkları o uzun konuşmadan ve "ona söylenemeyecek şeyler" olduğunu duyduktan sonra öğrendiği bilginin ruhunu ezen ağırlığına rağmen iki gün boyunca konuşacaklarını, telefonda da olsa baş başa kalabileceklerini düşünerek Zehra  gibi o da huzurlu bir uyku uyumuş, Zehra’dan daha geç kalkmıştı.

Güzel bir gün, yaza hazırlanan bir deniz vardı dışarda. Nedense çok acıkmıştı, koyu bir kahve yapmış, İngiltere' den kalan bir alışkanlıkla kalın bir bonfile kızartmıştı. Telefonun çalmasını beklerken zaman geçirebilmek için uğraşmış, kitaplarını hazırlamak amacıyla Simge’nin toplamaya başladığı belgeleri okumuştu.

Zehra'nın yorgun olduğu için geç kalkacağını düşünerek öğleye kadar telaşlanmamıştı ama saat on iki olduğunda telefon hala çalmayınca ofisi aramıştı. Telefona cevap veren olmamıştı. Birde gene aramıştı. Sonra ikide. Sonra üçte ... Sonra üçü çeyrek geçe, yirmi geçe, yirmi bir geçe, yirmi üç geçe ...

Her iki dakikada bir arıyor, Zehra’nın hastalandığından hatta
daha kötüsü ani bir keder darbesiyle kendini öldürdüğünden endişeleniyordu.

Korku ağır bir şahmerdan gibi ciğerlerine
vuruyor, ani bir dindarlıkla tanrıyla pazarlığa girip, "ona bir şey olmasın, her şeye razıyım" diyordu, bir daha Zehra'yı görememe ihtimaline dayanamayacağını, o ihtimal zihninde belirince daha iyi anlıyordu.
Saat beşe doğru artık Zehra'nın başına kötü bir şey geldiğine iyice inanmış, ne yapması gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Havaalanını arayıp uçak olup olmadığını sormuş ama akşam saatlerinde uçak olmadığını öğrenince çaresizliği daha da büyümüştü.
Terli elleriyle her iki dakikada bir tuşlarına bastığı telefona saat beşe doğru biri çıkmış, titreyen bir sesle Zehra'yı isteyen
Hande’ye,

- Zehra  Hanım arkadaşıyla gitti, bugün gelmez artık ...
Zaten burada da kimse yok, demişti.

İçinde bir anda bütün sesler kesilmiş, duygular ve düşünceler susmuş, zihni buzlanıp donmuştu. Ne yaptığını bile fark etmeden bir şişe viski açıp bir bardağı yansına kadar doldurmuş, üstüne hiçbir şey eklemeden onu öyle içmişti. Damağında, yemek borusunda ve midesinde hissettiği yanmayla, biraz önce susan sesler içinde patlayıvermişti. Annesiyle babasını kaybettiği kazanın haberini aldığından beri böyle bir acı, böyle bir keder, hayata ve tanrıya böyle bir isyan hissetmemişti.


Bu kez bütün o duygulara nefret de eklenmişti.
Evin bütün perdelerini kapatmıştı. Ne bir ışık görmek ne de bir ses duymak istiyordu.

Bir ölüm acısıydı bu.

Yıllardan beri o kadını sevmişti, kızdığında, özlediğinde, sıkıldığında, yalan söylediğinde, kavga ettiğinde, bütün bu duyguların hepsinde Zehra  daima onun hayatının merkezinde duruyordu, daima da orada duracağına, ne olursa olsun birbirlerinin hayatlarındaki yerlerinin, duygularındaki ani değişimlerine rağmen hep aynı kalacağına inanmıştı.
Şimdi, ruhunun, zihninin, düşüncelerinin, duygularının geniş bir kısmını kaplayan hayatının merkezindeki o kadın, birbirini sevdiklerinden bu yana ilk kez o yeri boşalıyor, onun sevdiği, tanıdığı, özlediği Zehra  ölüyordu. Bir daha geri gelse bile artık boşalttığı o yeri dolduramayacak,. hayatının merkezi olamayacaktı. Ruhunun, Zehra’nın bıraktığı o boşluğun içine doğru çöktüğünü, bütün varlığının o boşluğun karanlığına doğru aktığını , buruşup, küçüldüğünü hissediyordu.

Sevmek Yeter Mi? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin