Abii yazmışsınız falan eğer hikaye hoşunza gitmiyorsa bitireyim cidden alınmam da buna bitirmemi istiyorsanız söyleyebilirsiniz
Her dokunuş, her tutuş, her öpüş olağan bir cinsel isteğin çok ötesine geçiyor, zevkten de çok heyecan veriyor, kendisine dokunan bir elle ölümcül bir hastalıktan kurtulan bir insanın hayatka ölümün gerginliğini bir arada hissedişine benzer ilahi bir coşku yaratıyordu.
Sevişmenin ortasında, Melisa straponu içinden çıkarmadan onu kucaklayıp kaldırdı, ayakta kendine doğru çekti, Zehra bacaklarını onun beline dolarken kendisini kucaklayan bedenin gücünü sadece bedeninde değil ruhunda da hissetti.
Melisa onu o vaziyette içeriye, yatağa götürdü.
Ne kadar seviştiklerini hatırlamıyordu Zehra, Hande'den başka hiçbir kadınla yapmadığı ve asla yapmayacağını düşündüğü
ne varsa hepsini yaptı Melisa’yla, bedeninde Hande’ye ait hiçbir şey bırakmadı, onun bedenindeki izlerini bir başka kadının dokunuşlarıyla sildi, bunu yaparken kendisini öylesine büyük bir istekle vermişti ki bir daha belki de hiçbir sevişmede böylesine bir zevk ve heyecan bulamayacaktı. Barakadan çıktığında bir an duvara dayanıp durdu, serinliği
ve geceyi kokladı. "Aşık oldum" diye düşündü. Çoktandır içine kapatıldığı karanlık bir zindandan kurtulmuş, nihayet özgürlüğe ve aydınlığa kavuşmuş gibiydi, ruhu kurtarıcısına tapınırken, bedeni de kendisine bu olağanüstü zevki veren kadına tutulmuştu. Daha sonra, kendi kendine, "yatarken ona aşık değildim ama yataktan çıkarken kendimi aşık bir kadın gibi hissediyordum" diyecekti.
Barakanın diğer tarafına geçip, ofis binasının önünden geçerken Hande’yi aramadığını hatırladı, bir an onu aramayı düşündü ama şu anda ne onun sesini duyacak ne de onunla konuşacak hali vardı.
Birlikte olduğu kadından bir başkasıyla yatan kadınların
birçoğu gibi "aldattığı" kadını küçümsüyor, Hande onun gözünde aldatılmış, kandırılmış, zavallı durumuna düşürülmüş bir kadın oluyor, bu da Hande’yle ilgili diğer bütün duygularını bastırıyordu. Küçümseyebilmek şifalı bir suda yıkanır gibi iyileştiriyordu onu.
"Artık bir daha acı veremeyecek bana" diye geçirdi içinden. Kurtulmuştu. Acı bitmişti. Sırtında taşıdığı ağır keder aniden kaybolmuş, ruhu inanılmaz bir biçimde hafiflemişti.
Melisa’yla birlikte yaşayıp yaşayamayacağını bile düşünüyordu. Bu mümkün olabilir miydi, bu Kadınla bir hayat kurabilir miydi? Olabilir diyordu.
Odasına geldiğinde bacakları hala titriyordu. Ne tanrıya ne de Hande’ye karşı en küçük bir vicdan azabı bile hissetmiyordu, ikisine de kızıyordu.
Sadece Hande’nin annesine karşı suçluluk duyuyor, onu üzdüğü için üzülüyordu.
Başını yukarı kaldırdı, "anneye" baktı.
- Sen biliyorsun, dedi, sen biliyorsun neler çektiğimi...
Bunun bir ihanet olmadığını sen biliyorsun ...
Ondan sonraki günler tam bir baş dönmesi gibi her şeyin
biraz bulanıklaştığı, belirsizleştiği, şekillerin ve duyguların iç içe geçtiği bir hızla aktı. Büyük bir dönme dolabın sallanan koltuğunun her yükselişinde bir başka görüntünün ortaya çıkması gibi her sözcükle, her davranışla, her gülüşle Zehra’nın duygulan değişiyordu. Hissettiği o müthiş hafifleme duygusu, o hafiflemeyi yaratan Kadına karşı arzulu bir bağlanmaya, bir tür aşka dönüşmüştü. O hafifleme duygusu kaybolacak, yeniden eski keder baş gösterecek korkusunun yaratığı kuşkulu endişe onun Melisa’ya bütün varlığıyla sarılıp tutunmasına neden oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Yeter Mi?
FanfictionSeni seviyorum beni seviyorsun peki bu biz olmaya yetecek mi Hande?