@darkghost000 söz verdiğim gibi 5000 kelime ve bir 😘 teşekkür ederim beni kırmadığın için hayatım bu arada bölümün son cümlesinde Hande benim şu anda sana söylemek istediğimi Zehra'ya söylüyor... Keyifli okumalar hayatımSize de keyifli okumalar
Sabah, kocaman pembe bir inci gibi parlaklı, doğmakta olan güneşin ışıkları uçuk mavi şeffaf gökyüzüne çarpıp içinde ince mavi damarlar taşıyan bir pembelikle dağlara, uçuruma, vadiye, geniş ovaya yansıyıp yayılıyordu.
Sabahın renginde, parlaklığında, genç serinliğinde neşeli bir şeyler hissediliyordu.
Zehra gene siyah spor kıyafetini giymişti. Güleç yüzüyle evin kapısında görünen Ebrarlnın üstünde sarı bir eşofman vardı, sabah koşusu için birai fazla makyaj yapmıştı. Zehra bu genç kızın coşkulu neşesini, saflığını, insanlarla cömertçe paylaştığı dostça sıcaklığını seviyordu ama son zamanlarda onu her gördüğünde bu seyginin içinde, hissetmekten utandığı bir kızgınlık, bastırmakta çok da zorluk çekmediği küçük bir sinirlilik de beliriyordu.
Melisa, her zamanki gevşek asker atleti, belinde tabancasıyla gelip onlara şöyle bir baktıktan sonra bir şey söylemeden dönüp koşmaya başladı, Zehra onun yüzünde tam döndüğü sırada bir gülümsemenin belirdiğini görmekten ziyade sezdi,
"kendini ne kadar önemsiyor," diye düşündü, " bir tavuskuşu gibi." Ona, zamanı geldiğinde, o kadar önemli olmadığını söyleyecekti, kafasında bu konuşmanın cümleleri şekilleniyor ve henüz yapılmamış bu konuşma, sanki yapılmış gibi onun içini rahatlahyordu.
Köyün içinden hızla geçtiler, tempoyu artıran sızlayan adaleleriyle Zehra'ydı, onun yapyğını bir başkası yapsa kızardı ama o anda bu kadınsı oyun onu eğlendiriyordu. Daha köyün çıkışında Ebrar yorulmaya başlamıştı, dağa ormanın patikanın ortasında, eşofmanının içinde çırpınan iri göğüsleriyle soluk soluğa durdu. Melisa de "ne oldu" diye homurdanarak geri döndü. Zehra onların durduğunu fark etmemiş gibi koşmaya devam etti, tepedeki bodur ağacın altnda durup ağaca yaslandı, aşağıya baktğında onların yavaş yavaş tırmandıklarını gördü, Melisa'in yüzü asılmıştı. Kendini saran pembeliğin alhndan yeşil tüylü bir aslan gibi gerinerek uyanan uzaktaki o sonsuz ovaya baktı, Hande'yi hatırladı, onnn yüzünü, gülüşünü, kısa bir an birlikte o ağacın alhnda oturduklarını hayal etti, ''bana Mezopotamya'yı anlatırdı" diye düşündü, yeniden koşmaya başladığında o cümle aklında dönüp duruyordu, ''bana Mezopotamya'yı anlatırdı, bana Mezopotamya'yı anlatırdı, bana Mezopotamya'yı anlatırdı....
bu cümle tek başına çalan bir klarnetin incecik, içli müziği gibi ona artık kaybolduğunu bildiği bir geçmişi hatırlahp onu kederlendirerek içinde yankılanıyordu. Mağaranın önünden geçerken,
"bugün dönsem," diye düşündü, "unutabilir miyim acaba", kaya yanından kıvrıldı, ''bugün dönsem mi?" Bunu düşüncenin bile kendisini ne kadar sevindirdiğini farkederken dönemeyeceğini de biliyordu. "Unutmaya hazır değilim." Köy, uçurum, vadi ve ova hep birlikte geniş bir kabartma gibi açıldı önünde. SadEce bir an duraksayıp baktı, hafifçe öne doğru eğilip, bütün süratiyle koşarak kendini uçuyormuş duygusuna bıraktı. Rüzgarın uğultusu içinde kayboluyordu, o hızlandıkça keskinleşen rüzgardan gözleri yaşarmıştı, kollarını iki yanına açtı, ovaya doğru havalanırmış gibiydi, bir an kendini boşluğa bırakmayı geçirdi aklından, ölüm o kısacık anda ona uçmaya, rüzgarın içinde kaybolmaya benzer bir çekiciliğe sahipmiş gibi gözükmüştü.
Tepenin altına vardığında gözleri hala yaşlıydı, köye yavaşlayarak girdi, Elif'lerin evine baktı, mor saçlı kadın duvarın dibinde duruyordu, sanki kadın kendisine daha dikkatli bakıyormuş gibi geldi ona, kadına gülümsedi. Kadın sadece bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Yeter Mi?
FanfictionSeni seviyorum beni seviyorsun peki bu biz olmaya yetecek mi Hande?