Kaçacak Yer Yok

159 19 105
                                    

Keyifli okumalar... Bana çok kızmayın olur mu.

Sen bir hödüksün Ayşegül @darkghost000 ama seni seviyorum



Bir yandan kendilerini korumak, acıdan sakınmak için uğraşırken bir yandan da karşılarındakine acı çektirmek istiyorlardı. Bu karmaşık oyunun en garip yanı ise ikisinin de bu ilişkiden kurtulmayı arzulamasına rağmen aralarındaki bağı parçalayıp yok edecek
bir mayını ilişkilerinin içine yerleştirirken, bu ilişkinin bitmesinin geçmişlerini ve hayatlarını eksilteceğini, hep bir şeylerin
eksik kalacağını hissederek bir yandan da söyledikleri yalanlarla o mayının patlamaması için çaba göstermeleriydi.
Karşılarındakine acı çektirdiklerini ve daha da çektireceklerini, üstelik bunu istediklerini biliyorlar, acı çektirilen zavallı bir güçsüzden acı çektiren güçlüye dönüşebilmek için yaptıkları her hamle, söyledikleri her yalan onları utandırdığı için de kendilerine haklılıklarını kanıtlamak için mantıksal nedenler uyduruyorlar, bu da onların zihinlerinin tuhaf tuhaf oyunlar oynamasına yol açıyordu.

İki insanın davranışlarından örülmüş o ilişkiye baktıklarında, iki renkli bir kordona bakan renk körleri gibi yalnızca bir rengi, yalnızca karşılarındakinin yaptığını görebiliyorlar,
kendi yaptıkları her şeyi haklı bulup, onları neredeyse hafızalarından siliyorlardı. Eğer birisi onlara
"ilişkinizi anlatın" deseydi, onlar ilişki diye yalnızca diğerinin yaptığını anlatır, kendi yaptığı hatırlatılıp "ama ya senin yaptığın" dendiğinde buna türlü türlü haklı mazeretler bulurdu. İlişkilerini düşündükçe haklılıklarına olan inançları ve sevdiklerine duydukları kızgınlıkları artıyordu. Uğursuz bir zincire dolanmışlardı. İkisine ait olan ilişki artık ikisinin de denetiminden çıkmıştı, araya başkaları, daha fenası başkaları için hissettikleri duygular girmeye başlamıştı. Bir başkasını sevebilmek için hissettikleri o korkunç arzuyla birbirlerine duydukları sevgi, onları hırpalayarak, ezerek, yaralayarak çarpışıp duruyordu içlerinde.

Hande evden çıkarken Ece'yi aradı, "öğlen yemek yiyelim mi?" dedi. Ece'nin Hande'nin sesine her zaman hassas olan kulakları alışılmadık bir tınıyı hemen fark etmişti.

-Olur, yiyelim ... Sen iyi misin?

-Hem de çok iyi ...

-Hem de çok iyi ha ... İyi, gel de konuşalım ...

Hande, Ece'yi öğlen yemeğine davet etmişti çünkü akşam yemeği için arayacağı kadın Ece'nin sadeliğine ve masumiyetine sahip olmayan biri olmalıydı, gece için çılgın, şehvetli, etiyle Hande'yi iyileştirebilecek, en azından acılarını unutturacak birini bulacaktı. Zehirli ot yemiş bir at gibi bundan sonraki günlerde deliler gibi kendini oradan oraya atacağını, bir kadından bir kadına savrulacağını, her gece durmadan sevişeceğini, genç bedenlerden kendilerine gençlik iksiri yapan eski zaman büyücülerinin vahşetiyle kadın bedenlerinden ruhuna ve bedenine güç aktaracağını biliyordu.
Unutabilmek için bildiği tek yöntem buydu.

Aşın bir coşkuyla, öğrencileriyle şakalaşarak verdi derslerini, arada bir dalgınlaşıyor sonra hemen kendini topluyordu, iki ders arasında, Zehra'yla ilk büyük kopuşlarına neden olan genç asistanı buldu, "akşama ne yapıyorsun?" dedi.

"Hiç" dedi kız.

-Yemek yiyelim mi?

-Tabii...

Öğleyin, geniş yapraklı iri bitkileri, hasır sandalyeleri, smokinli garsonlarıyla 19. yüzyıl kolonyal lokantalarına benzeyen ünlü bir lokantada buluştular, Ece sütlü kahve rengi keten bir tayyör, beyaz ipek bir bluz, alçak topuklu bej-beyaz bir ayakkabı giymiş, tek sıra inci takmıştı, giysinin eski moda görüntüsü ona yakışıyor, nedense seçkin bir zevki daha da vurgulayıp şıklığını artırıyordu. Bu lokantaya yakışan aristokrat bir görüntüsü vardı. Öğlen yemeği için aradığı kadın tam da böyle bir kadındı.

Sevmek Yeter Mi? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin