Melisa camı açmış, bir kolunu pencereye dayayarak bir sigara yakmıştı.
İkisi de konuşmuyorlardı, Melisa kendi aldırmaz sessizliğinin içine çekilmişti, Zehra ise konuşamayacak kadar gergindi, bu Kadının yanında hissettiklerine bir isim bulmaya çalışıyordu, onunlayken nefret ettiği kadınsı bir ürkeklik beliriyordu içinde, onunla tartışamıyor, kabalıklarını keskin bir espriyle engelleyemiyor, zekası ve cümleleri gücünü kaybediyordu. Her an çirkin bir muameleyle kabalaşabileceğini hissettiğinden çocukluğundan beri çok korktuğu bir düzeysizlikle, bir "ucuzlukla" karşılaşmamak için hep alttan alıyordu. İlişkilerinin biçimi bu olmuştu, bunu da görüyordu. Onun kendisini önemsememesi, üstelik de kendisiyle asla kıyaslanamayacak kadınlarla onu aynı sınıftan görmesi Zehra'yı şaşırtıyor, ona diğerlerinden farklı olduğunu kanıtlamak, onu sinirlendiren kendini beğenmişliğini kırıp parçalamak istiyor, bunu da zekaya hiç aldırmayan, zarafetten etkilenmeyen bir Kadının yanında ancak kadınlığıyla yapabileceğine inanıyor ama kadınlığını nasıl göstereceğini bilmiyordu.
Aslında küçümsediği, bir başka yerde asla yüzüne bakmayacağını düşündüğü bu kadının dikkatini çekebilmek için
onun düzeyine inmek, onun anlayacağı bir dilden konuşmak gerektiğini düşünüyor ve her seferinde de onun anladığı tek şeyin kadının bedeninden başka bir şey olmadığını görüyordu. Ne ruhu, ne zekâsı, ne bilgisi, ne şakaları bu Kadını etkilemiyordu, bedeninin bile etkilediğinden çok emin değildi.
Hastalıklı bir inatla, bu kadına gerçeği göstermek, kendisinin onun için aslında ulaşılamaz bir kadın olduğunu anlatmak istiyordu.
Bunu niye böylesine istediği ise onun için de bir sırdı.
Nedenini bilmiyordu, bildiği bunu istediğiydi.
Usul bir sesle,
- Pencereyi kapatır mısın lütfen, üşüyorum, dedi.
-Melisa sigarasını kayalıkların üstüne fırlatıp hoşnutsuz bir şekilde camı kapattı.
"Düşüncesiz kadın" diye geçirdi içinden öfkeyle, onun tanıdığı kadınlar ve erkekler ilk seferde oradan geçerken kadının üşüdüğünü
gördüklerinde ikinci sefer geçişlerinde kadın uyarmadan o pencereyi kapatırlardı ama Melisa onlardan biri değildi. İşin garibi, köydeki ekipte öyleleri vardı, zeki, kibar, yakışıklı, güzel aşık olunabilecek, aşk yaşanacak, yanlarında bir "ucuzluk" endişesiyle tedirgin olunmayacak insanlar onlarım. Hiçbiri Zehra’nın ilgisini çekmemişti. "Bunun kabalığı ve düşüncesizliği de Tekin'in sakatlığı gibi bir şey mi benim için" diye düşünmüştü,
"Hande’ye rakip olamayacak, asla aşık olamayacağım biriyle mi ilgilenmeyi tercih ediyorum." Buna inanmaya yatkındı ama içerlerden bir ses bunun da çok doğru olmadığını söylüyordu ona.
Kendine itiraf etmek istemese de bu Kadından ve kabalığından
korkuyordu ama bu Kadının yanındayken başka hiç kimseden korkmuyordu .. Melisa'yı o köydeki bütün insanlardan farklı kılan da aralarındaki korkuyla beslenen bu ilişkiydi. Zehra bunu asla kabul etmek istemeyecekti ama birinin
yanında böylesine zavallı bir kadın gibi çıplak ve kaba bir korku hissetmeyi de, onun yanında başka hiç kimseden korkmamayı da garip bir biçimde çekici buluyordu. Her şeye rağmen
hala içinde istediği zaman bu oyunu değiştirebileceğini, korkmaktan vazgeçebileceğini söyleyen bir inanç vardı ama bunu isteyecek mi, ne zaman isteyecek, isterse gerçekten becerebilecek mi, bunu bilmiyor, bunu düşünmeyi hep erteliyordu. Vadiden, lacivertlerşen bir toz bulutuyla geçiyorlardı, Melisa farları yakmıştı, ışık, mor kahverengi bir gölgeliğin içine parlak beyaz bir su gibi boşalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Yeter Mi?
FanfictionSeni seviyorum beni seviyorsun peki bu biz olmaya yetecek mi Hande?