12. Bölüm

268 30 35
                                    

15 Yıl Önce

"Baba! Güneş!"

"Oğlum! Gelme buraya aslanım! Annenin yanına git!"

"Abi! Kurtar bizi! Abi!"

"Alp! Oğlum! Baban ile kardeşin gelecek yanımıza gitme gel! Bizi de görecekler! Hadi oğlum, tut elimi!"

O an annesini de kaybetmemek üzere tut elini ama babası ile kardeşi kapatmışlardı gözlerini bu dünyaya.

O akşam haberlerde " Ankara'da bir ormanda kurulan pusu sonucunda Yüzbaşı Mehmet Albayrak ve kızı Güneş Albayrak şehit edildi. Oğlu ve eşi ağır yaralı bulundu."denilmişti. Sadece birkaç kelime... Bu sadece bir taneydi. Onlarca... Yüzlerce askerimiz, polisimiz ve daha nice canını vatan uğruna feda eden yiğitlerin arkasından sadece birkaç kelime söylenirdi.

Alp, annesi ile koşarken iki el silah sesi duyulmuştu.

Kuşlar... Gökyüzüne korkarak kanat çırptı, o ormanda bulunan her canlı korkarak yuvasına girmişti. Alp ve Amine Hanım için ise zaman durmuştu.

Lastikler etrafa toz saçarak uzaklaşmıştı ormandan. Amine Hanım kızına, Alp ise ilk önce babasına doğru koşmuşu.

Babasının elini tuttu Alp. Beyaz gömleğinin göğüs kısmından kanlar akıyordu.

"Sen Alp ALBAYRAK'SIN. Sen benim oğlumsun ve ne yaşarsan yaşa sabır et evlat. Annen sana emanet oğlum."

Kelime-i şehadet getirerek gözlerini yumdu, Yüzbaşı Mehmet Albayrak. O anda hem Amine Hanımdan hem de Alp'ten acı dolu çığlıklar yankılanmıştı, ormanda. O an 5 yaşındaki Güneş ve Mehmet gitmişti bu dünyadan. 

Ormanda çığlık sesi duyunca arabayı gizli bir yere çekmişlerdi teröristler. Uzaktan baktıklarında Alp ve annesini görmüşlerdi ve arkalarında bir iz bırakmamak için onları da öldürmeyi planladılar ve iki el silah sesi daha yankılanmıştı o ormandan. İşte o zaman orada yaşayan tüm canlılar terk etmişti ormanı çünkü artık ev diye yaşadıkları yer kan olmuştu. Tüm yapraklar, ağaçlar ve toprak Albayrak ailesinin kanı olmuştu.

Günümüz

Hanzade'nin yanından ayrılıp çocuk müşahadenin olduğu yere geldim. Ve Hanzade yoğun bakımdayken yanına sürekli gelen hemşireyi gördüm.

" Hemşire Hanım bir bakar mısınız?" sorum ile yüzünü bana doğru döndü. Kızıl saçlı, çilli bir yüzü vardı. Hastanede görmesem liseye giden kız çocuğu sanardım. Çok küçük duruyordu.

"Efendim beyefendi?"

Ellerimdeki pamuk şekerleri ona doğru uzatarak " Bu şekerleri Hanzade gönderdi, çocuklar için. Onlara vermemi istedi." dedim.

Yüzünde anlamış bir ifade ile konuştu." Siz Alp misiniz?" dedi. Adımı nereden öğrendiğini merak etmiştim.

"Evet, ben Alp'im de siz adımı nereden biliyorsunuz?"

Hafif gülümseyerek " Hanzade yanına  erkek olarak sadece sizin geleceğinizi söylemişti. Bu arada ben Ela Hanzade'nin arkadaşıyım. Sizin adınızı oradan biliyorum." dedi. Kafamı 'Tamam' anlamında salladım.

Şekerleri Ela'ya verdim ve eve gitmek için hastaneden çıktım. Eve geldiğimde annem salonda oturmuş ağlıyordu. Hemen yanına gittim ve yanına oturdum. Elinde bir fotoğraf tutuyordu. Fotoğrafa baktığımda babam ile kız kardeşimin yüzü ile karşılaştım. İkisi de çok mutlu görünüyordu. Annem hıçkırarak konuşmaya başladı.

" Alp'im, oğlum. Ben Mehmedimi ve güzel kızımı çok özlüyorum oğlum. Keşke bende onların yanına gitsem de böyle acı çekmesem. Hem hastalığımdan dolayı hatırlamasam da seni de unutuyorum bazen, biliyorum. Affet oğlum beni, sana layık bir anne olamadım ben." annemin ağlaması daha kötü olmuştu.

SüveydaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin