“Hanzade gizum ha bi buraya bakaysun!”dedi,Karadeniz şivesi ile Fatma ninem. Gülerekten ”Celdum Celdum da ne bağırıp duraysun huysuz keçi seni.”dedim.
Fatma ninemin evinin hemen altında yöresel yemekleri yaptığı küçük bir dükkanı vardı. Fakülteden geldiğim zamanlar da birkaç saat yardım ediyordum. Tombul yanakları, hemen kızaran beyaz teni ve başına bağladığı Keşanı ile tam karadeniz kadınıydı.
Koşarak yanına gittiğimde “ Ha şu deli giza bak sen ,bağa bakasun riv riv edeceğune alasın ha bu tabaklari da cötür mutfağa.” Yanağına minik bir öpücük kondurduğum sırada “ Sen nasıl emredersen öyle olsun fatma sultanım .”dediğimde güldü.
Fatma nine benim bu hayatta tam bu saatten sonra ben ne yapacağım dediğim zaman hayatıma girdi ve benim herşeyim oldu.
Elinden tabakları alıp mutfağa doğru gittim. Tabakları tezgaha koyduğum sırada arkamdan tanıdık bir ses”Bir şey lazım mı Hanzade ?”dedi.
Arkamı döndüğümde Tuğra’yı gördüm. Uzun boyu, siyah saçları, yeşil gözleri ve giyindiği kıyafet şekli ile tam İstanbul beyfendisi gibi duruyordu ama bir Karadeniz uşağıydı. Trabzon da yaşıyor olmasına rağmen şiveli konuşmuyordu galiba şirkette çalışdığı için dikkat ediyordu fakat sinirlendiği zaman kendisi fark etmese de şiveli konuşuyordu.
Biraz kısa boylu olduğum için başımı kaldırarak yüzüne baktığı da onunda bana gülümseyerek baktığını gördüm. Hemen gözlerimi kaçırarak “Yok ben herşeyi hallettim. Keşke gelmeden önce haber verseydin boşuna geldin.”dedim.
Bana biraz fazla yakın durduğunu düşünerek bir adım geri gittiğimde kaşları hafif çatılır gibi olmuştu ama hemen geri eski haline geldi. Benim sınırlarımı bildiği için o da tebessüm ederek bir adım geri gitti.
“ Kusura bakma yakın durduğumun farkında değildim.”dedi. Ben ise sorun olmadığını belli edercesine tebessüm ettim. Yanıma gelip biraz uzağımda tezgaha yaslandığı sırada içten bir gülümseme ile “Şal yerine Keşan takmışsın. Daha sık tak keşanı çok yakışmış sana.”dedi. 1 yıl önce fatma ninenin desteği ile tesettüre girmiştim.” Teşekkür ederim.”dedim.”Eee fakülte nasıl gidiyor doktor hanım?”dedi. Hafif alaylı bir ses tonu ile.
Kendisi biraz unutkan olduğum için sürekli ‘hastayı ameliyat masasında da unutursun sen ‘ dediği için. O kadar da değil yani!
Oflayarak “ Güzel gidiyor elhamdülillah ama 2 ay sonra mezun olacağım.Çok heyecanlıyım ya heyecandan ilerdeki sınavda iyi bir not alamaz isem ?” Ben bunları söylediğim sırada hafifçe bana dönerek “ Sen o kadar çalışıp durdun ve hâlâ da çalışmaya devam ediyorsun Hanzade. Çalışıp gelmişsin son sınıfa bunu mu başaramayacaksın sen? Kendine güven ve umudunu kaybetmemen için her zaman yaptığın gibi hayal kurmaktan vazgeçme.”dedi.
Haklıydı benim umudum olan hayallerim vardı, gün geçtikçe gerçekleşen hayallerim. Fatma nine elinde bez ile mutfağa girdi .
“ Ha bu cünde bitti çok şükur.” Dedi. Tabii sonra Tuğra’yı fark edince “ Ha benum uşağum celmuş hoşgeldun da ama ben sağa girginum 2 cündur ne deyu celmeyesun yanima uşağum . Biliysun ha bu riv riv eden gizla baş edemeyrum ben çok konuşay çok!”dedi.
Ahh tabii ne zaman Tuğra gelse Fatma nine hemen benim yaptığım haylazlıkları tabiiki gerçekten yapmadığım şeyleri (azıcık gerçeklik payı olabilir.)anlatırdı.Tuğra Fatma ninenin anlattığı herşeye gülerek cevap vermişti. Bu ikisi varya sanki ben orada yokmuşum gibi beni çekiştiriyorlar ya!
Her zaman yaptığımız gibi müşteriler gittiğinde kendimize yemekler hazırlayıp yerken sohbetimizi ettik. Bu bizim yıllardan beri yaptığımız ve yıllardan beri hiç değişmeyen nadir şeylerdi.
Tuğra küçük yaştan itibaren tanıyormuş Fatma nineyi. Bende Fatma nineyi 6 yıl önce o kötü kazanın olduğu gün tanımıştım.
Dükkanı kapattıktan sonra Tuğra evine giderken bizde yukarı çıkıyorduk. Merdivenleri çıktığımız sırada Fatma nine “ Ha bu Tuğra uşak da pek akillidur, efendidur. Bildiğum gadaruyla da kötü bir davranişi da yoktur.”dedi.
Fatma nine... Ne zaman Tuğra bize gelse her akşam bana bunları söylüyor. Tuğra ile beni yakınlaştırmaya çalışıyor ama ben onu kardeşim gibi görüyorum. Mesela ben ilk Trabzon’a geldiğimde fakülteden birkaç kişi bana saldırmıştı sırf bu yüzden geçen yıla kadar hafta da bir bana savunma dersleri veriyordu abi edası ile! Ama gün geçtikçe bana olan bakışları değişmeye başladı. O benim fark etmediğimi düşünse de ben fark etmiştim.
Eve gidince Fatma nine ile vedalaşıp odama geçtim. Ev iki oda ve bir salondan oluşuyordu. Benim odam ne küçük ne de orta diyebileceğim bir büyüklükteydi. Beyaz renk duvarlarım, krem rengi mobilyalarım vardı. Yatsı namazımı kılmadığımı farkettim. Yatsı namazını kıldıktan sonra biraz Kur’an’ı Kerim okumaya çalıştım daha yeni öğrenmiştim.
Fatma nine öğretmişti.’ Ben kur’an okumayı öğrenmek istiyorum’ dediğimde nasıl da heyecanla ‘ hemen alasun abdestini celesun yanima gizum.’ Demişti. Kur’an okumayı bitirdikten sonra 4 saate yakın ders çalıştım. Saatin gece yarısını geçtiğini gördüm. Uzun koyu kahverengi örgülü saçlarımı açıp yatağıma uzandım.
Her gece olduğu gibi elim istemsizce boynumdaki kolyeye gitti. Kalp şeklinde olan kolyemi açtım ve içindeki iki resme baktım. İki fotoğraf, iki yarım kalan hayata baktım. Belki de o gece yaşananlar olmasaydı ben şuan bu durumda olmazdım, bilmiyorum.
Sol gözümden akan bir damla yaş geriye kalan gözyaşlarımın da akmasına olanak sağladı. Bugün tam 8 yıl oldu. 22 Mayıs... 8 yıl önce açılan bir yaranın kapanması lazımdı değil mi? Ama benim yaram hâlâ kanamaya devam ediyordu. İşte o gün kararan dünyama hayallerim ile parlak bir geleceğe umut ettim.
***
Sabah ezan sesi ile gözümü yavaşça açtım ve yatakta oturur pozisyona geldim. Saç lastiğim ile saçlarımı şimdilik dağınık bir topuz yaptım. Ezan bitene kadar yatağımı topladım ve banyoya gidip gereken işlerimi hallettikten sonra abdest alıp çıktım ve Fatma nineyi uyandırmak için odasına gittim. Bu aralar sabah namazına uyanamadığı için ben kaldırıyordum. Fatma nine ile beraber namazımızı kıldıktan sonra Fatma nine tekrar uyudu ben ise fakülte için hazırlanmaya başladım. Bugün hastanede birkaç ameliyata gireceğim için scrubs giydikten sonra üstüne de feraceyi giydim ve koyu kahverengi şalımı takıp evden çıktım.
Çantamı genellikle akşamları hazırladığım için hemen takmıştım. Fakülte eve 2 saatlik yol mesafesi kadar uzun olduğu için önce merkeze bir minibüs ile gittim oradan da fakültenin orada bırakan otobüse bindim. Benim tıp fakültesi rutinim genellikle hiç değişmedi. Her zamanki gibi fakülteden gel, Fatma nineye yardım et, ders çalış ve uyu. Buraya geldiğimden beri bu böyle olmuştu. Tabii ki arada Tuğra ikimizi de alıp gezmeye götürüyordu.
Bugün ilk önce birkaç ameliyata girmiştim. Ameliyattan sonra dersim olduğu için derse girdim. Bugünüm bu şekilde geçmişti bile. Fakülteden çıktığım sırada arabası ile Tuğra’yı fark ettiğimde şaşırdım çünkü bugün Cuma ve o Cuma günleri hep şirkette oluyordu. Siyah Audi’sinin ön kapısına yaslanmış etrafa bakıyordu. Beyaz kazak, lacivert pantolon ve beyaz spor ayakkabı giymişti. Saçlarını her zaman yaptığı gibi dağınık bırakmıştı. Yeşil gözler beni bulunca gülümsedi ve yanıma geldi.
Gülümseyerek “Selamün aleyküm, Hanzade nasılsın?”dedi. Şaşkınlığımı gizleyemeyerek “Aleyküm selam da Tuğra bugün senin şirkette olman gerekmiyor mu? Neden geldin ki buraya?” dedim şaşkınlığımı gizleyemerek. O ise dudaklarında içten bir gülümseme belirterek” Haznede yine kendi doğum gününü unuttun değil mi?”dedi.
Doğru ya bugün hem doğduğum gün hem de öldüğüm gündü. Ah hangi insan hem doğduğu hem de öldüğü günü unutabilir ki.
Ben ise onu yüzüne tezat bir yüz ifadesi ile “Tuğra benim doğum günlerini sevmediğimi biliyorsun ama neden her seferinde bunu yapıyorsun?”dedim.
Tuğra her yıl doğum günümde beni küçük yeşil bahçeli bir eve götürür oraya Fatma ninem ve fakülteden birkaç arkadaşım gelirdi ve doğum günümü kutlardı. Ben aslında doğum günlerini çok severdim ama 8 yıl öncesinde. Tuğra hiçbir zaman doğum günlerini neden sevmediğimi bilmedi. Merak edip sorunca da ‘hoşuma gitmiyor, sevmiyorum.’ Diyordum ama Fatma nine biliyordu. O benim bu hayatta güvendiğim nadide insanlardan biriydi.
Tuğra oflayarak “İnsan neden doğum günlerini sevmez anlamıyorum ki. Hanzade bak tamam sevmiyorsun ama Fatma nine ve arkadaşların orada lütfen ayıp olmasın inat etme de gel hadi. Hem bu seninle burada kutladığımız son doğum gününün. Yine unuttun değil mi doktor hanım 2 ay sonra gidiyorsun.”dedi. Son cümlesini gülerek ve alaylı bir ses tonu ile söylemişti. Tuğra’yı üzmek istemediğim için gülümseyerek “Tamam gelirim.”dedim.
Tuğra’ya gerçekten değer veriyorum çünkü o da Fatma nine gibi benim mutluluğumu istiyordu. Aldığı cevaptan hoşnut olmalı ki tebessüm ederek bir şeyler mırıldandı ve arabaya doğru gitti. Bende arkasından gidip arka koltuğa oturdum. Yol boyunca ikimizde konuşmadık.
Doğum günümü kutladığı eve geldiğimizde önce arabadan ben inip eve doğru yürüdüm,o da arkamdan geliyordu. Eve girdiğimde her zaman ki gibi değildi. Bu sefer daha sade bir şekilde süslenmişti. Bu daha çok hoşuma gitmişti. Bu sefer ki doğum günüm diğerleri gibi geçmişti.
Tuğra başta olmak üzere herkes doğum günümü kutladı, pastayı kesip yedik ve sıra hediyelere gelmişti. Arkadaşlarım fosforlu kalemler, şal, minik kokulu defterler ve okuma kitapları almışlardı. Küçük bir çocuk gibi fosforlu kalem ve kokulu defter sevdamı bildikleri için bunları da almışlardı. Fatma ninem bana turuncu ve krem renkli bir atkı örmüştü. Kendisi ben atandığım yerde üşütmeyeyim, hasta olmayayım diye örmüş atkıyı. Canım ninem ya.
Herkes hediyelerini vermişti ve sıra Tuğra’ya geldi. Elinde minik kurdeleli küçük siyah bir kutu ile yanıma geldi. Elinden kutuyu aldığımda “Doğum günün kutlu olsun nice mutlu senelere Hanzade. İnşallah beğenirsin.”dedi. Bende “Teşekkür ederim. Sen aldıysan beğenirim ben.”dedim.
Nasıl yapıyordu bilmiyorum ama her seferinde hoşuma giden hediyeler almasını başarıyor. Kutuyu açtığımda yıldızlı bir altın yüzük vardı. “Bu çok güzel ve pahalı bir hediye hiç gerek yoktu Tuğra. Teşekkür ederim.”dedim ve yüzüğü alıp sol elime taktığım sırada “Senin mutlu olmandan önemli değil Hanzade.”dedi tebessüm ederek.
Hediyelerde bitince biraz sohbet edip yavaştan herkes gitmeye başladı. Tuğra’ya çok ısrar etsem de evi toplamama izin vermedi. Fatma nine ile beni eve kadar getirdi. Fatma nine çok yorgun olduğunu söyledi ve önce arabadan o indi. Bende arabadan ineceğim sıra “Herşey için ve bu zamana kadar yanımda olduğun için sana çok teşekkür ederim Tuğra. Hayırlı geceler.”dedim. O da “Asıl ben sana teşekkür ederim Hanzade. Annesinin bile değer vermediği birine değer verdiğin için. Sana da hayırlı geceler.”dedi ve bende tebessüm ederek arabadan indim.
Tuğra’nın annesi daha o 9 yaşındayken babası ve oğlunu terk edip gitmiş bir daha da hiç aramamış. Yıllar sonra Tuğra annesinin yerini bulmuş ve yanına gitmiş ama annesi doğru düzgün onun yüzüne bile bakmadan “ Baban ve özellikle sen gençlik yıllarımda yaptığım bir hataydınız ve ben bu hatadan geç de olsa kurtulduğum için çok mutluyum.”demiş ve kapıyı yüzüne kapatmış. Tuğra da o günden sonra ne annesini aramış ne de bu yaşadıklarını babası anlatmıştı. Çünkü Levent Bey, Fulya Hanımı çok sevmiş ve hâlâ da sevmeye devam ediyormuş. Bunu 2 yıl önce Tuğra bana kendi doğum günüde ilk kez yanımda ağlayarak anlatmıştı ve ben onu ilk ve son kez ağlarken görmüştüm.
Yorgun bir şekilde merdivenleri çıkıp eve girdiğimde Fatma nineyi salonda otururken gördüm. Beni görünce “Ha bi celesun yanima Hanzade gizum.”dedi. Yanına gidip oturduğumda suskunluğum sebebini bildiği için “Sıkmayasun ha o tatli caninu gizum. Olacaği varmuş diyelum da. Bak biliyrım özleyeysun anani babani. Elumizdan celen yaradana onlarun cünahlari içun dua etmektur cüzel kizum . Ben varum da yaninda. Bağa bak bakayum, sen boyle yapinca ha bu koca kari çok korkay haa . Sen bu koca kari Fatma ninenun üzulmesuni istemiysan asmayacaksun ha o güzel sifatinu.”dedi. Sol gözümden akan bir damla yaş ile birlikte sıkıca sarıldım karşımdaki güzel yürekli kadına.
Fatma ninem ile biraz havadan sudan konuştuktan sonra o uyumaya odasına gitti. Bende üzerimi değiştirip abdest aldım namazımı kıldıktan sonra Allah’a onlar için dua ettim. Bugün biraz yorgun olduğum için 2 saat kadar ders çalışıp uyudum. Her gece ki gibi kolyemi tutarak uyudum sanki yanımdalarmış gibi.
Bölümü nasıl buldunuz? Yorum ve oylarınızı eksit etmeyin lütfen. Allah'a emanet olun ☺️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Süveyda
Non-FictionHayaller... Bir insanın dünyası hayal kurdukça güzelleşir. Tıpkı benim dünyamın güzelleştiği gibi. Karanlık bir odada küçücük bir delikten sızan gün ışığı gibi umut olmuştu ,hayal kurmak benim dünyama.