8. Bölüm

786 58 36
                                    

İlahi Bakış Açısı

Amine Hanım içtiği ilaçlardan dolayı uyuyordu. Oğlunu hatırlaması kısa sürmüştü. Yine unutmuştu. Amine Hanım 15 yıl önce yaşadığı kaza yüzünden akıl sağlığını kaybetmişti. Hastalığı çok ileri gitmişti.

Elinde sigarası balkonda oturmuş güneşin batışını izliyordu. Gözleri güneşte olsa da aklı yine geçmişteydi. Keşke diye geçirdi içinden yaptığı ve yapamadığı her şey için. Ölüm Allah’ın emriydi. Ama biraz daha yanında kalamazlar mıydı?

Birşeyler yemek için mutfağa girdiğinde tezgahın üstünde olan böreği fark etti. Hanzade’nin yaptığı böreği. O da ayrı bir dertti. Bu kadar ona benzemek zorunda mıydı yani diye söylendi. Neden aklından çıkmadığını, neden sürekli onu düşündüğünü anlamıştı. En büyük pişmanlığına benziyordu, Hanzade’yi her görmesine sanki onu görüyordu. Derin bir nefes aldı. Ve böğrekten bir dilim yedi. Böreği o kadar lezzetli bulmuştu ki birkaç dilim daha yemişti.


Alp göreve tekrardan dönmüştü. Aradan üç hafta geçmişti.
“ Yüzbaşı Alp!”diye arkasından bir ses duydu Alp. Seslenen İsmet Albay’dı. Alp ve diğer askerler hemen selam duruşuna geçti. Albay rahat emrini verdikten sonra Alp’e doğru döndü. “Birazdan yanıma gel.”

Alp, İsmet Albay’ın odasına gitmişti. İsmet Albay ayakta arkası dönük, ellerini belinde birleştirmişti. Alp odaya girdiğinde önüne döndü. “Geçen sefer ki terörist grubu tekrardan harekete geçti. Sivil halkın yaşadığı bir bölgeyi bombalamışlar dinsizler. Sen ve timin den istediğim bir gölge gibi sessizce takip edeceksiniz. Ne yaptığınızı sadece Allah bilecek. O kadar sessiz olacaksınız ki bir ruh gibi dolaşacaksınız. Bu grubu bir kere daha elimizden kaçırmaya lüksümüz yok üsteğmenim. Bilgileri akşam toplantı yaptığımızda vereceğim. Şuan nerede olduklarını tespit etmeye çalışıyoruz. Her türlü ihtimali düşünmeliyiz. Bu grubun arkasında sandığımızdan daha büyük ve siviller için çok tehlikeli biri var. Yerlerini öğrenir öğrenmez harekete geçeçeksiniz. Sana ve ekibine güveniyorum Yüzbaşı. Allah yardımcınız olsun.”dedi.
Alp kafası ile onayladı Albay’ı. “Çıkabilirsin.”dedi Albay. Alp kafası ile onaylayıp odadan çıktı.

Hanzade’nin Anlatımıyla

Son üç hafta da o kadar çok yorulmuştum ki doğru düzgün yemek bile yiyemediğim için birkaç kilo bile vermiştim! Neredeyse her hafta nöbet tutmuştum. Serhat’ın küçük kardeşi askere gideceği için izin almıştı bir haftalık kardeşi ile vakit geçirmek istemişti. Bu yüzden işim biraz artmıştı.

Son birkaç gündür evime çiçek buketi geliyordu bu durum o kadar saçmaydı ki kim bana çiçek gönderirdi ki burada tanıdığım birkaç kişi vardı sadece!

“Hanzade!”adımın söylenmesi ile düşüncelerimden ayrılıp oturduğum banktan arkama baktım. Biraz dinlenmek ve hava almak için bahçeye çıkmıştım. Ela elinde iki tane karton bardakla yüzünde gamzelerini belli edecek kadar güzel bir gülümseme ile yanıma geliyordu. Ela, o kadar çok narin bir insandı ki anlatamam karşıda ki insanı kırmaktan çok korkardı. Sanki 22 yaşında değilde 10 yaşında bir çocuktu. Kayseri den gelmiş buraya annesi ile babası benim gibi yoktu. Trafik kazasında hayatlarını kaybetmişti. Ela’yı ise babaannesi ile dedesi büyütmüştü.

Çok iyi kalpli bir arkadaş edinmiştim. Allah’a karşıma böyle güzel, merhametli insanlar çıkması için dua etmiştim. Duam kabul olmuştu elhamdülillah. Allah dua da ısrarcı olanları severdi.

“Ay her yere baktım seni bulamadım. En sonunda bahçede olduğunu düşünerek çay alıp geldim yanına.”dedi yanıma gelip otururken gülümsemesi eksik olmazdı her zaman o güzel yüzünde. Bende ona kocaman bir gülümseme gönderip bana uzattığı çayı aldım.
“Teşekkür ederim. Gamzeli güzel!”dedim gülerek ve göz kırptım. Gamzeleri çok tatlı durduğu için yüzünde ona bu şekilde hitap ediyordum. Kendisine hitap şeklime karşılık gülmüştü.
Biraz sohbet edip çaylarımızı içmiştik.

Hastaneden çıkmıştım. İki gün iznim vardı! O kadar çok mutlu olmuştum ki anlatamam. Saat altı civarındaydı. Evimin olduğu katın merdivenlerini çıkarken önüme çıkan engel ile durdum. Amine teyze üzerinde eski bir elbise ve siyah bir yazma bağlamıştı. Oldukça tuhaftı giysileri. Amine teyze tesettürlü biriydi. Merdivenlerde krize girmiş gibi ellerini başında birleştirmiş birşeyler mırıldanarak sallanıyordu.
“Amine teyze!”hemen yanına gidip ona birkaç defa seslendim. En sonunda önce sallanması durdu sonra ellerini kafasından çekip bana baktı. Gözleri kızarmıştı.
“G-Güneş kızım geldin mi annem. Kapıda kaldım ben hadi evimize girelim. Ben çok korktum kızım!”dedi ve ağlamaya başladı. Şaşkınlığını bir kenara atıp ona ayak uydurdum.”Tamam. Bak geldim ben hadi gel kalk da evimize gidelim.”dedim. Söylediğimi yaparak ayağa kalktı ama sonra beklemediğim birşey oldu. Bana ‘kızım’dedikten sonra sıkıca sarıldı.

Bu his... Çok farklıydı. Yıllarca Fatma ninem ile kalmıştım. Bana çok kez sarıldığı anlar olmuştu ama Amine teyze sarılınca Fatma nine de ki gibi değildi. Çok daha farklı. Sanki bu hisse yıllardır hasrettim. Bu his bir annenin çocuğuna sarıldığı histi. Ve ben bu hisse yıllardır hasrettim. Ve ben bu hisse hep hasret kalacaktım.

Amine teyze den ayrılıp evime getirdim. Evde Alp yoktu muhtemelen yoksa annesini bırakmazdı. Anahtarı evde unutmuş olmalıydı. Koltuğa oturttum Amine teyzeyi biraz daha iyiydi. Üzerimi değiştirmiştim. Siyah bir eşofman üstüme ise beyaz bir kazak giymiştim. Amine teyzeye siyah minik mavi çiçekleri olan günlük bir elbisem vardı onu giymesini istemiştim çünkü üzerindeki oldukça eski ve bazı yerleri yırtıktı. Başörtü olarak da Trabzon’da aldığım krem rengi çok hoş bir yazma vermiştim. Kendi kıyafetlerini katlayıp bir köşeye koymuştum.

Koltuk da oturuyorduk. Bana ilk defa yüzünde gördüğüm bir gülümseme ile bakıyordu. Hani yıllardır hasretini çektiğin kişiye sonunda kavuştuğunda yüzünde olan o gülümseme ile bakıyordu.

“Güneşim, annem ben acıktım. Hadi bana güzel bir yemek yap.”dedi. Tebessüm ettim. Gerçek olmasa da bir an hayal ettim. Annem yaşıyor olsaydı benden de yemek yapmamı ister miydi? Kafam ile onaylayıp mutfağa geçtim.

Geçen hafta yapıp buzluğa attığım mantı ve yaprak sarması vardı aklıma ilk onları yapmak gelmişti hem hemen hazır olurdu.
Yemekler hazır olunca tabaklara koydum. Tepsiye tabakların yanına su ve peçete de koyup Amine teyzenin yanına gittim.

Yemekleri bir güzel yemişti. Sonra uykusu geldiğini söylemişti. Salonda rahat edemeyeceğini düşünüp kendi odama götürmüştüm. Bende salondan akşam namazını kılıp biraz Kur’an’ı Kerim okumuştum.

Saat on olmuştu. Amine teyze uyuyordu. Alp hâlâ evine dönmemişti. Birkaç sefer eve gidip kapıya vurmuştum ama kimse açmamıştı.
Kitap okuduğum sırada dış koridordan anne diye seslenen tanıdık bir ses duydum. Bu Alp’in sesiydi. Hemen kalkıp feracemi ve başörtümü takıp kapıyı açtım.

“Alp!”sesim bana bile farklı gelmişti. Yukarı kata çıkan merdivende durup bana baktı.”Amine teyze bende. İçeride uyuyor.”dedim. Neredeyse koşarak evime resmen daldı! Bende içeriye girdim.
Yatağımın kenarına yavru bir kedi gibi sinmiş annesinin açıkta kalan elini öpüyordu. Annesine çok bağlı olmalıydı.
“Eve geldiğimde merdivende oturuyordu. Kriz geçiriyordu sonra kapıda kaldığını söyledi. Bende eve getirdim. Uyumadan önce gayet iyiydi. Merak etme. Sadece bana Güneş diğe sesleniyordu.”dedim.
Ayağa kalkıp önünü bana döndü. Ben ona bakmasam da bana baktığını hissediyordum. “Teşekkür ederim.”dedi sesinde hiçbir duygu belirtisi yoktu. Kafam ile onayladım sadece. “ Yemek yedi, üstünü tuhaf giyinmişti bu yüzden kendi kıyafetlerimden giydirdim.”dedim. Sağol demişti. Hâlâ bana bakıyordu ve bu durum beni rahatsız etmemişti!
Ey nefsim ne oluyor sana! Allah’ım sen beni nefsimdem koru!

“Oğlum?” Amine teyze gözlerini açmış Alp’e bakıyordu.
“Annem! İyi misin?”dedi Alp hemen annesinin yanına çökerek. “İyiyim ben oğlum. Güneşim bana çok güzel bakıyor. Senin sevdiğin yemekten yaptı bana.”dedi ve bana döndü.” Güneşim yaptığın yemeklerden koyar mısın?”dedi. Alp” Gerek yok. Aç değilim.”dedi. “Aaa olmaz oğlum. Sen Alp’e bakma kızım koy yemek.”dedi. Kafam karışık bir şekilde mutfağa gittim.

Güneş kimdi?

Elimdeki tepsiye bir tabak sarma koymuştum. Mantı az yapmıştım. Bir tek ben yediğim için. Amine teyze ve Alp salona geçmişler, konuşuyorlardı. Tepsiyi Alp’in önüne koydum. “Hadi ye oğlum geçen gün istemiştin de yapmayı unutmuştum. Hem en sevdiğin şey. Kısmet işte.”dedi Amine teyze. Anne-oğul gülerek beraber yiyorlardı. Ben ise köşede oturmuş onları izliyordum.

Evlerine gitmek için ayağa kalktılar. Alp ayakta bana bakıyordu. Amine teyze çoktan kapıdan çıkmıştı bile.

O tanıdık ses”Hanzade, herşey için teşekkür ederim. Senden birşey isteyebilir miyim?”dedi. Kafam ile onayladım. Yüzüne bakmıyordum. “ Ben bu gece ne zaman eve döneceğimi bilmediğim bir göreve gideceğim. Anneme komşular bakıyor ama görüyorsun yine de bu türlü şeyler yaşamasından korkuyorum. Sen anneme bakar mısın?”dedi. Düşünmeden cevap verdim çünkü düşünecek birşey yoktu. Cevabım belliydi.” Tabii ki de bakarım. Sen merak etme. Hem iki gün iznim var evde olacağım bakarım ben.”dedim. Amine teyzenin seslenmesiyle kapıya doğru gitti. Kapıdan çıkacağı sırada arkasını dönüp bana baktı.” Bu arada sarma çok güzel olmuştu.”dedi ve içten bir gülümseme ile bakıp kapıyı kapatıp gitti.

Yanaklarım mı ısındı?


Sabah ezanı ile gözlerimi açtım. Namazı kılıp Kur’an’ı Kerim okudum. Alp ve arkadaşları için dua ettim sağ salim eve dönmeleri için. Neden özellikle adını söylediğimi bilmesem de.

Güneş doğmuştu. Saat on civarındaydı. Amine teyzeye gitmek için kapıyı açtığımda yerde buket bir şekilde çiçek vardı bu sefer farklı olarak beyaz gül ama... Üzerlerinde kan vardı! Hemen elime aldığımda üstünde bir not vardı. Notu açıp okudum.

Beğendin mi benim minik çiçeğim. Bana alışmak senin iyiliğin için olur. Benim dediklerime karşı gelirsen masumiyetine aynı bu beyaz güller gibi kan sıçratırım ama kan en kıymetlinin kanıyla olur. “

Ben daha ne olduğunu kavrayamadan ağzımı bir el kapadı. Ve saniyeler içinde bilincimi kaybettim. En son hatırladığım şey ise elimden yere düşen kanlı güller olmuştu.


















SüveydaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin