18. Bölüm

530 33 40
                                    

Sözün üzerinden 3 hafta geçmişti. Ve 1 hafta sonra da düğün olacaktı. Alp ile konuştuk, lojmana taşınacaktık ve evi dizme işi rahat olsun diye dini nikah bugün ikindi vaktinden sonra kıyılacaktı. Çünkü birbirimize helal değilken eşyaları yerleştirmek zor olacaktı. Ben evimi hemen hemen toplamıştım ki zaten çok da bir eşyam yoktu. Dün Tuğra’yı aramıştım. Düğünüme gelmesi için. Bir an yaptığımın yanlış olduğunu düşünmüştüm ama sonra asıl yanlış davet etmemektir diye düşündüm.

1 Gün Önce

Hastanedeydim. Ve biraz hava almak için bahçeye çıktım. Dakikalarca telefon rehberinde elim ise aynı kişinin adının üstündeydi.

Tuğra... Onu arayacaktım. En son cesaretimi toplayıp aradım.

“Efendim Hanzade?”

“Selamun Aleyküm Tuğra.”

“Aleyküm selam.”

“Nasılsın?”

“İyiyim sen nasılsın?”

“Bende iyiyim elhamdülillah. Ben seni şey için aramıştım...”

“Kötü birşey yok değil mi?”

“Yok yok yani tam tersi hayırlı bir şey.”

“Tamam dinliyorum seni.”

Derim bir nefes aldım ve pat diye söylendim.

“Tuğra ben evleniyorum.”

İlk birkaç dakika ses gelmedi ama sonra konuştu.

“O asker çocukla değil mi?”

“Evet.”

“Hayırlısı olsun. Sevimdim senin adına. Ee ne zaman düğün?”

“1 hafta sonra.”

“Tamam gelirim. Yanımda birisini de getirebilir miyim?”

“Tabii.”

“Tamam o zaman. Görüşürüz.”

“Görüşürüz.”




Günümüz

Şuan Ela yanımdaydı. Ve zarif ipek beyaz hatlarımı belli etmeyen bir elbise giymiştim, beyaz sufle takmıştım.

Ela’ya baktığımda ağlıyordu. Yanına gittim ve ona sarıldım.

“Çilli güzel, neden ağlıyorsun?”

“H-hanzadem, sen çok güzel olmuşsun. Nereden nereye. “

Bende göz yaşlarıma hakim olmaya çalışarak ona sımsıkı sarıldım.


“ Mehir olarak ne istersin kızım?”

Dini nihakımız kıyılıyordu. Mehir olarak en çok istediğim birşey vardı onu isteyecektim.

Ellerim dizlerimde ve gözlerim ise ellerimdeydi.

“Mehir olarak umreye gitmek istiyorum.”

İmam da dahil bir çift göz hissediyordum üzerimde. Koyu mavi gözler...

Ben ellerime bakarken nasibim konuştu. “Mehir olarak umreye gitmeyi, Ankara’da müstakil bir ev, dört katlı apartmanın 2 katı, altın ve pırlanta seti veriyorum.”

Gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı. O kadar çok şeye gerek yoktu ki!

İmam bana döndü. “ Mehmet oğlu Alp’i kocalığa kabul ettin mi?”

“Ettim.”

Üç kere bana sorduktan sonra aynı soruyu Alp’e sordu. Dualar edildi. Ve artık birbirimize helaldik.

İmam ve şahitler ( ela ve Volkan) yanımızdan gidince Alp bana seslendi. “Hanzadem?”

“Efendim?”

Ayağa kalktı. Ve elini bana uzattı.

Oturduğum yerden kafamı kaldırıp ona baktığımda bana gülümsediğini gördüm. Bende ona gülümseyip elimi ona doğru uzattım. Elimi tutarak ayağa kaldırdı.

Ve ikimizde şuan ayaktaydık. Ellerimiz ortamızda sımsıkı birbirini tutmuş bir şekilde duruyordu.

“Seni seviyorum. Küçük kız çocuğu.”

Son cümlesine güldüm.

“Bende seni seviyorum. Asker.”

Uzanıp Alp’in elini öptüm. Ve o da benim alnımdan öptü.

Alp “Şükür namazı kılalım mı?”

“Sorman hata.”

Alp bir adım önde bende hemen arkasında şükür namazımızı kılmıştık.

***

“Aff Alp! Ağlayacağım şimdi! Yerleri  boya yapmışsın!”

4 gün sonra düğünümüz vardı ve Alp ile yaşayacağımız evi boyuyorduk. Diğer ev eşyalarını dini nikahtan sonra almıştık.

Elinde ki boya fırçası ile bana döndü.

Ama ben yüz ifadesini görünce gülmeden edemedim.

“Neye gülüyorsun sen öyle?!”

“Neye olacak hayatım sana. Nasıl becerdin yüzünü boya yapmayı?”

“Ne bileyim ben ya! Dedim sana boyacı çağıralım uğraşmayalım diye!”

Elindeki boya fırçasını yere attı ama boya dolu kovaya gelince tüm boya yere döküldü!

Sinir hastası olmak üzereyim.

“ Alp! Ne yaptın yaaa!”

Ellerini teslim oluyormuş gibi kaldırdı.

“Tüm bunlar sen bana iyi işler öpücüğü vermedin diye oldu bir kere! Benim suçum değil senin suçun!”

Küser gibi kollarını göğsünde bağladı.

Elimdeki fırçayı dikkatlice yere koydum. Ve koca bebeğin yanına gittim.

“Yiaa çen küstün mü çen oyy kıyamam ben çana.”

“Hanzadeee! Çocuk muşum gibi niye konuşuyorsun?”

“E çünkü öylesin.”

Ona kocaman sırıttım. Yanağından öpüp, sarıldım.

O da bana sımsıkı sarıldı.

“Hah şöyle be hatunum ya!”

Bu hitabına gülmüştüm.

“Çocuklar?”

Hihh Amine teyze!

Resmen Alp’i kendimden itmiştim! Utancımdan.

Benim yaptığım şeye Alp şaşırıp kalmıştı.

“E-efendim Amine teyzecim?”

Amine teyze yanıma gelerek “ Kızım ne teyzesi! Annen oldum ben senin artık! Hem ne diye utanıyorsun benden güzel kızım?”

“Tamam Amine teyzecim ay yani Amine annecim.”

Alp “Ee annem sen niye geldin?”

“Sırık çocuğum benim! Dur ben geri gideyim!”

Alp “Hey hey tamam Valide ya şaka yaptık!”deyip Amine anneye sarıldı.



Ela’dan

Bugün nöbetteydim ve aşırı yoruldum!
Kantinden çay alıp bahçeye çıktım. Ve bir banka oturdum. Çayımdan bir yudum aldım. Gözlerimi kapatıp derin nefes aldım. Gözlerim kapalıyken yanıma birisi oturmuştu.

“Çok mu yoruldun?”

Gözlerimi saniyesinde açtım.

Volkan yanımda oturuyordu!

“S-sen niye geldin? Hasta değilsin değil mi? Kötü bir şey de olmadı?”

Volkan gülerek “ Sakin ol ela gözlü yani Ela yok Hemşire Ela. Amann kafa mı bıraktın insan da!”

Yanımdan kalktı ve çıkışa doğru yürümeye başladı.

Hemen ayağa kalktım ve ona seslendim.

“Hey dur nereye gidiyorsun!? Ne dedim ki ben?”

Durmuştu.

Hızlı adımlar ile önüne geçtim.

“ Seninle hiç tanışmadık. İsimlerimizi biliyoruz ama olsun. Ben Ela Güzel.”

Elimi ona doğru uzattım.

Ben galiba hoşlanıyordum bu askerden.

İfadesiz bir yüz ile bana bakmaya devam etti.

“Ee bak nöbetteyim mola saatimin bitmesine az kaldı. Haydi elim böyle mi kalacak?”

Elimi tuttu “ Ben de Volkan Şahin.”dedi ve elimi geri bıraktı.

Gülümseyerek “ Güzel. Ee eğer hasta olsaydın yanıma gelip oturmazdın. Her neyse.”

Cebimden çikolata çıkardım ve ikiye bölüp bir parçasını ona uzattım.

“Afiyet olsun!”

Gülümseyerek çikolata parçasını aldı.



Volkan’dan

Bugün izin günüydü. Bende yürüyüş yapıyordum. Ana yoldan geçen bir ambulans gördüm ve aklıma ela gözlü geldi.

Ve ben kendimi hastane bahçesinde buldum.

Aklımdan çıkmıyordu. Gönlüm gece gündüz onu düşünüyordu.

Bahçede bir bankta oturuyordu ve gözleri kapalıydı. Gidip yanına oturdum neden yaptığımı bilmesem de.

“Çok mu yoruldun?”

Aniden gözlerini açtı.

“S-sen niye geldin? Hasta değilsin değil mi? Kötü bir şey de olmadı?”

Bu haline güldüm. Ne zaman heyecanlı olsa yanakları kızarıyordu ve galiba bundan haberi yoktu.

“Sakin ol ela gözlü yani Ela yok Hemşire Ela. Amann kafa mı bıraktın insan da!”

İçimden kendime küfürler ederek çıkışa doğru yürüdüm. Ne diye geldim ki! Kıza da rezil oldum!

“Hey dur nereye gidiyorsun!? Ne dedim ki ben?!”

Durdum.

Ve arkamdan gelerek önümde durdu.

“Seninle hiç tanışmadık. İsimlerimizi biliyoruz ama olsun. Ben Ela Güzel.”dedi ve elini bana doğru uzattı.

Dikkatlice ona baktım. Çok güzeldi, narindi, herkesi mutlu etmek isteyen bir görünüşü vardı.

“Ee nöbetteyim mola saatimin bitmesine az kaldı. Elim böyle mi kalacak?”

Bana uzattığı elini tuttum.

“Bende Volkan Şahin.”dedim ve elini bıraktım.

“Ee eğer hasta olsaydın yanıma gelip oturmazdın. Her neyse.”

Cebinden çikolata çıkardıp ikiye böldü ve bir parçasını bana uzattı.

“Afiyet olsun!”Gülümseyerek çikolatayı aldım.


SüveydaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin