Resmi nikah kıyılmış, akşam ki düğün için hazırlanıyordum.
Saçlarımı tararken o gün geldi aklıma.
**
“Anne! Bak bugün benim doğum günüm! Sen hep saçlarını topluyorsun! Bugün bari aç, güzelce dalga yapalım. Çok yakışacak!”
Oturduğu yataktan kalktı ve yanıma geldi. Saçlarımı okşadı.
“Güzel kızım, Hanzadem. Sana birşey söyleyeceğim. Kızım, ne yaşarsan yaşa ümidini asla kaybetme. Sen benim yaşamak için tek sebebimsin. Kızım saçlarımı senin için bu sefer açacağım ama sakın babana senin istediğini söyleme. Tamam mı?”
“Tamam annem.”
Heyecanla kıyafetime baktım. Bembeyaz bir elbise giymiştim, saçlarım ise su dalgasıydı. Bugün 16 yaşıma girmiştim ve ailecek bunu akşam yemeğinde kutlayacaktık.
Bilemezdim ki o gece ikisini de kaybedeceğimi.
Anneme bir adam laf atmış, babamda sinirle apar topar eve getirmişti. Sonra babam ilk defa anneme vurmuştu. Babamın lafına göre annemde adama bakmış! Benim annem tek bir adamı sevdi ki o da ölümüne sebep oldu.
Babamın gözü dönmüştü. Ben salonun bir köşesine geçmiş ağlıyordum. Babam sonra bir anda bana doğru geldi ama annem onu durdurmak istedi, babam yine vurdu.
Saçlarımdan tutmuş tam bana vuracakken annem babamın kafasına vazoyu geçirmişti. Babam anneme çok sert vurdu. Annem yere düşüp kafasını cam masanın ucuna vurdu. Kafasından kanlar gelmeye başladı.
“Annee!”
Hemen nabzına baktım, yok denecek kadar azdı.
Babama döndüm. Ayakta durmuş, donuk gözlerle anneme bakıyordu. Yanına gittim.
“Baba! Baba ambulansı ara! Baba!”
Sonra elime telefonunu verdi ve yavaş adımlarla yatak odasına gitti.
Hemen ambulansı aradım. Annemin başında beklerken sağlık ekipleri geldi. Onlar annem ile ilgilenirken bende babama bakmaya gittim.
Çığlığıma sağlık ekipleri yanıma geldi.
Babam kendini asmıştı. Dizlerimin bağı çözülmüştü, dayanamamıştım.
Annemin 3 aylık hamile olduğunu öğrenmiştim hastanede.
Ben o gün hem ailemi hemde 16 yaşımı gömmüştüm toprağa.
**
Göz yaşlarımı silerek saçlarımı topladım.
“Kız Hanzade, ne oldu? Dondun kaldın!”
Gülerek arkamı döndüm.
Ayşegül, Esra ve Ela vardı yanımda hazırlanıyorduk. Dün kına gecesi yapmıştık kendi aramızda. Hastaneden birkaç arkadaşım da gelmişti.
“Yok birşey, ooo hanımlar çok güzel olmuşsunuz.”
Ayşegül turuncu belini saran bir elbise, Esra krem rengi abiye, Ela ise simsiyah hafif sırt dekoltesi olan bir elbise giymişti. Ayşegül, hafif çıkan göbeği ve kilo aldığı için tombul olan yanakları ile çok şirin görünüyordu.
Gelinlik yerine onun kadar güzel, zarif bir beyaz abiye giymiştim. Başörtüm omuzlarımdan düşecek şekilde yapılmıştı. Çok hafif makyaj yapmıştım. Kapatıcı, pudra, maskara, ruj ve allık sadece bunları kullanmıştım.
Kızlarda hazır olunca evden çıktık. Ela’nın evindeydik. Burada hazırlanmıştık.
Düğünün olacağı yere gelmiştik. Ben gelin odasına gittim ve Alp’in gelmesini bekledim yarım saate başlayacaktı. Yolda gelirken aradım ama açmamıştı. Birkaç dakika sonra kapım açıldı. Ve içeri nasibim girdi. Benim elbiseme zıt simsiyah bir damatlık giymişti. Onu görünce hemen ayağa kalktım ve yanına gittim.
“Alp sen çok yakışıklı olmuşsun!”
Yüzümü ona çevirdiğimde bana büyülenmiş gibi bakıyordu. Elimi havaya kaldırıp salladım.
“Alp! İyi misin?”
“B-ben...”kafasını iki yanına sallayıp “Sen bana zararsın ama bu dünyada gördüğüm en güzel zarar. Eğer birgün kalbim durursa bu senin yüzünden bunu bil göz bebeğim.”
Ben çok iyi bir eş bulmuştum. Onu çok seviyordum.
Gülümseyerek ona sarıldım hemen o da kollarını belime doladı.
“Tamam hadi gidelim düğün başlamak üzere.”
Beni onaylayıp kolunu uzattı bende kolunu tuttum ve odadan çıktık. Salondan içeri girmemizle alkış tufanı kopmuştu. Herkes buradaydı. Kızlar, Adem, Hakan , Berk, Kerem, Volkan, İsmet Albay, Figan Hanım, Ufuk, Amine Anne, Alp’in diğer arkadaşları, benim hastaneden meslektaşlarım, Kızların aileleri... Tuğra ve yanında kumral bir kız vardı. El ele tutuşmulardı ve bana gülümsüyorlardı. Çok mutlu olmuştum. Birsini sevdiği için. Haklarında hayırlısı olsun.
***
Düğün güzel gidiyordu yavaş yavaş herkes gitmişti bizde birazdan gidecektik. Düğün sırasında Ufuk ve Esra’nın bakışmaları, Volkan ile Ela’nın arada birbirlerine gülümsemeleri... Gibi şeyleri yakalamıştım. Masada oturmuş su içerken Tuğra ve kız arkadaşı geldi yanıma.
“Selamün Aleyküm Hanzade.”
“Aleyküm selam. Hoşgeldiniz!”
Kumral kız elini bana doğru uzatıp “ Merhaba, ben Elçin.”dedi. Bende aynı şekilde karşılık verdi. “Bende Hanzade. Memnun oldum.” “Bende. Çok güzel olmuşsun. Alp Bey ile çok yakışıyorsunuz.”
Gülümsedim “Çok teşekkür ederim. Sizde öyle.”
Biraz konuştuktan sonra herkes gitmişti ve bizde evimize gitmek için düğün salonundan ayrılmıştık.
Evimize gelmiştik. Alp besmele çekerek kapıyı açtı. Bana dönüp “ Evimin Sultanı hayatıma ve evime hoş geldin. “ dedi ve içeri geçip elini bana uzattı. Elini tutup içeri girdim. “Hoş buldum nasibim. Sende kalbime hoş geldin. Bu ev çok güzel günlere şahit olsun. Hz. Ali ve Hz. Fatıma gibi mutluluğumuz olsun.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Süveyda
Non-FictionHayaller... Bir insanın dünyası hayal kurdukça güzelleşir. Tıpkı benim dünyamın güzelleştiği gibi. Karanlık bir odada küçücük bir delikten sızan gün ışığı gibi umut olmuştu ,hayal kurmak benim dünyama.