İlahi Bakış Açısı
“Ferhat. Ferhat Şeref. O öldürdü.”
“Kim bu adam? Sen nereden tanıyorsun?”
“ Ben... Alp ben iyi deği-“
“Hanzade!”
Yere düşen bedeni tuttu Alp. Kucağına aldı ve salona götürdü, koltuğa yavaşça bıraktı. Günahtı ama sağlık söz konusuydu sonuçta. Hemen dışarıdaki telefonunu da aldı ve kapıyı kapattı. Hanzade’nin yanındaki koltuğa oturdu ve onun telefonundan Tuğra’yı aradı. Birkaç kere çaldıktan sonra telefon açılmıştı.
“H-Hanzade? İyi misin?”
“Alp ben. Hanzade biraz kötü oldu. Sen bana anlatsana nasıl oldu? Sen neredeydin?”
“Sen kimsin? Yüzbaşı olduğunu söyledin de Hanzade ne alaka?”
“Hanzade’nin sözlüsüyüm ben. Şimdi ne olduğunu doğru düzgün anlatacak mısın sen!”
“Ben Fatma nineyi ziyarete gitmiştim ama komşular onun iki gün önce öldüğünü söylediler. Kimse nasıl olduğunu bilmiyor. Evinde ölü bulunmuş. Dosyası kapatılmış, kimse üstünde durmamış!”
“ Tamam ben araştıracağım ama şuan senin de sakin olman gerekiyor. Bu durumda saçma geliyor ama olması gereken bu. Hanzade pek iyi değil onun ile ilgilenmem lazım. Ben birşey bulduğumda seni arayacağım.”
“Hanzade’ye iyi bak Alp o benim... Kız kardeşim gibi.”
“Ona kendimden bile daha çok seviyorum ve daha çok değer veriyorum. Sen tasalanma.”
Telefonu kapatıp sehpanın üstüne koydu.
O sırada annesi geldi içeri.
“Oğlum se- Hanzade kızımın burada ne işi var oğlum? Ay nesi var yüzü solgun bu kızın Alp!”
“Anne, biraz hasta bize börek yapıp getirdi ama tansiyonu düştü herhalde. Biraz uyusun ilgileniriz. Endişe etme.”
“Ah oğlum! Ben tuzlu ayran yapayım.”
“Yorma kendini, ben uyanınca yaparım.”
“Ya bir sus çocuk! Daha sevdiğin kıza iyi bakamıyorsun oğlum! Ben böyle mi öğrettim hiç!”
“Anne ne ala-“
“Sus tamam! Ben mutfaktayım. Sende bari kızın yanından ayrılma!”
“Tamam.”
Annesine yalan söylemeyi sevmiyordu ama onun iyiliği için yapmak zorundaydı.
Ferhat Şeref... Onu bulacaktı. Peki Hanzade’nin onun ile alakası neydi?
Kafasında birçok soru birikmişti.
Hanzade’ye bakınca eşarbını kaymış olduğunu ve saçının göründüğünü gördü, kafasını hemen başka yöne çevirdi. Sonra kendi telefonunu alıp balkona geçti. Telefonunu açıp Volkan’ı aradı.
“Kardeşim, ne yapıyorsun?”
“Valla sen arayana kadar uyuyordum Alp.”
“Ne uyuması oğlum?! Öğlen öğlen.”
“Gece uyku tutmadı be oğlum. Hem sanane lan Allah Allah.”
Güldü Alp.
“ Aşk acısı mı çekiyorsun yoksa?”
“Alp! Ne aşkı oğlum! Beni kendinle karıştırma! Ulan iki uykumuz vardı ondanda olduk!”
“Ne bileyim belki hemşire kızı düşünüyorsundur?”
“Lan Alp! Sen buraya illa geleceksin! Bak o zaman ben sana neler yapmıyorum! Ne alaka hem o kız?!”
“Artık orasını sen bileceksin. Hem rehbere kızı Ela Gözlü diye kayıt etmişsin.”
Sinirle yumdu gözlerini Volkan. Alp’in haklı olmasına sinirlenmişti ve evet o kız yüzünden uyuyamamıştı. WhatsApp hikayesine çiçekli bir elbiseli halini koymuştu ve oda bunu görmüştü. Kızın fotoğrafına bakıp durmuştu. Sonra kendine kendine söylenmişti.
“Her neyse kardeşim. Sen ne için aradın beni?”
Sıkıntılı bir nefes verdi Alp.
“Senden bir adamı araştırmanı istiyorum. Ama en ince ayrıntısına kadar.”
Yattığı yerden doğruldu Volkan.
“Ne oldu Alp? Nereden çıktı şimdi bu?”
“ Uzun hikaye kardeşim sonra anlatırım. Sen yapacak mısın onu söyle?”
“Herhalde Alp. Biz seninle kardeşiz oğlum. Adı sanı ne bu herifin?”
“Ferhat Şeref. Bu adam ile ilgili herşeyi bilmek istiyorum kardeşim.”
“Oldu bil oğlum 1 saate herşey elinde.”
“Sağol kardeşim.”
“Her zaman kardeşim.”
Telefonu kapatıp cebine koydu.
“Alp?!”
Hanzade’nin ona seslenmesi ile bir an duraksadı, sevdiği kadının dudaklarından adını duymak onu mutlu hissettirmişti.
Balkondan onun yanına geçti. Amine Hanım ve Hanzade koltukta oturuyorlardı ve Hanzade’nin elinde ayran vardı.
“Hanzade iyi misin?”
“ Biraz başım ağrıyor ama hamd olsun iyiyim.”
“Kızım maşallah sana. Böyle dinine bağlı, hanım hanımcık bir kızsın. Ben seni çok sevdim. Gelinim olsana sen benim?”
İçtiği ayran boğazında kaldı Hanzade’nin.
“Anne!?”
Hemen peçete uzatıp verdi Alp.
“Güzelim, iyi misin?”
“Alp! Şöyle deme!”
Amine Hanım hiçbir şey anlamamıştı ve oğlu ile Hanzade’ye bakıp duruyordu.
“Çocuklar? Bana sizin aranızda ne olduğunu söyleyerek misiniz?!”
“Amine teyze...”
“Ben Hanzade’ye evlenme teklifi ettim anne. Sana söyleye-“
“Alp! Oğlum neden benim haberim şimdi oluyor!?”
“Nasıl yani anne?”
“Oğlum, seni ben büyüttüm. Hastayım diye anlamayacağımı mı düşündün? Ben ta ilk başta anladım senin Hanzade kızımı sevdiğini. Çocuklar, ben çok sevindim ama böyle olmaz. Önce bir gidip isteyelim Hanzade kızımızı. Hanzade kızım? Annen ile babana haber ver. Oğlum, öyle kızı ailesinde istemeden olmaz.”
“A-amine teyze, benim anne ve babam yok.”
“B-ben bilmiyordum kızım.“
“Sorun değil. Alp senin ile konuşabilir miyiz? Önemli ve yalnız olmamak şartıyla.”
“Tamam, geçen ki kafede yarım saat sonra buluşalım.”
“Hıhım.”
“Kızım sen iyi görünmüyorsun.”
Oturduğu yerden kalktı, elindeki boş bardağı masanın üzerine kotdu ve kapının önüne doğru yürüdü.“Biraz hastayım Amine teyze. Görüşürüz. Allah’a emanet olun.”
“Tamam kızım, dikkat et kendine.”
“Sana kendim hakkında herşeyi anlatacağım Alp. Ne olduğu belirsiz birini sev istemiyorum.”
“ Kendine bir daha ne olduğu belirsiz biri diye hitap etme!”
Camdan dışarıyı izliyordu genç kadın.
“16 yaşımda annem ile babam öldü. Tek akrabam halam vardı. O da bana sahip çıkmayınca yetimhanede büyüdüm.”
Üzüntülü bir şekilde güldü genç kadın.
“Sana orada yaşadığım ve asla unutamadığım iki şeyi anlatayım mı komutan?”
“Hanzadem, yapma.”
Gözünden geçmişin acıları akmaya başladı genç kadının.
“ Bir keresinde çok dayak yemiştim ve dayanamayıp gece yarısı oradan bir şekilde kaçtım. Yolumu kaybetmiştim ve ara sokaktan kör kütük sarhoş bir adam bana saldırmıştı! Babam yaşındaydı! Benden çok güçlüydü. Kendimi o adamdan korumaya çalıştım, bağırdım, çığlık attım gelen kimse olmamıştı. En sonunda ümidimi kaybettiğim zaman genç bir adam beni kurtarmıştı son anda.”
8 Yıl Önce
İncecik tişörtü ve yırtık eski bir pantolon vardı genç kızın üzerinde. Uzun kahverengi saçları dağılmış ve aynı renk gözleri ise ağlamaktan kızarmıştı. Yüzü gözü yara ve morluk içindeydi. Korkuyla köşeye çekilmişti. Şok içindeydi. Kendisini kurtaran genç adam sarhoşu bayıltana kadar dövmüştü ve genç kıza doğru döndü.
Genç adam kötü niyetli değildi.
Genç kız korkarak koşmaya başladı. Nefesi kesilene kadar koşmuştu. En son dayanamayıp yere düştü. Arkasına baktığında genç adamın kendisine doğru koştuğunu gördü.
“G-gelme! İmdat! Yardım edin!”
Koşarak kızın yanına geldi genç adam.
“Şşştt sakin ol! Ben sana zarar vermeyeceğim. İyi misin sen? O adam sana... Bişey yaptı mı?”
G-git buradan! İmd-“
Yere diz çökerek genç kızın kollarından sıkıca tutu.
“Ben. O adam. Değilim! Şimdi sakin ol. Ben o adam gibi kanı bozuk değilim! Benimde annem var! Şimdi sakin ol ve soruma cevap ver.”
Genç adamın gözlerinin içine baktı kız. Ona güvenmek istiyordu.
“H-hayır ama sen gelmeseydin o ada-“
“Tamam sus! Anlatma daha fazla!”
Genç kızın elimden tutup ayağa kaldırdı. Kızın kıyafetlerine bakınca üstündeki ceketi çıkarıp uzattı.
“Al bunu üşüme. Küçük görünüyorsun. Ailen nerede senin?”
Ceketi alıp giydi genç kız. Adamdan uzak duruyordu.
“Ailem yok benim öldüler. Ceket için teşekkür ederim.”
“Yetimhanede mi kalıyorsun?”
“Evet.”
“Peki hangi akılla oradan Kaçtın?! Bir de gecenin bu saatinde! Senin gibi genç bir kız için sokaklar ne kadar tehlikeli haberin var mı?!”
“Bağırma bana! Sen orası nasıl bir yer bilmezsin! Zengin birine benziyorsun. Ne kadar dayak yediğimden, kaç gece aç uyuduğumu... Sen bunları bilemezsin tamam mı!”
Sıkıntılı bir nefes verdi genç adam. Bu genç kızı yetimhaneye götürmeye karar vermişti. Zorla da olsa. Onun için en güvenli yer orasıydı. Sokaklar değil.
“Şu ileride Güzelyurt yetimhanesi var. Orada mı kalıyorsun?”
Genç kız sessiz kalınca cevabını almıştı.
“Haydi git oraya. Buralar senin için güvenli değil. Korkuyorsan ben götürürüm seni.”
“Hayır! İstemiyorum! Sende rahat bırak beni! Anladım iyi birisin ama güvenemem!”
“Kızım sen deli misin?!”
“Pislik herif! Sanane! Kurtardın Allah razı olsun. Daha ne istiyorsun be!?”
Kızın kolunu sıkıca tutup kaldığı yere doğru götürmeye başladı.
“Dokunma bana! Dokunma ne olur.”
Genç kızın ağladığını görünce hemen kolunu bıraktı.
“İlaç almaya çıktım başıma gelene bak!”
“Kurtarmasaydın o zaman! Pişman mısın?”
Genç kızın dolu dolu gözlerini görünce üzüldü genç adam. Sıkıntıyla yüzünü ovuşturdu.
“Bak küçük kız, senin iyiliğin için diyorum ben.”
“Sensin be küçük!”
“Aff ergenler ile uğraşıyorum resmen Allah’ım! Söz falan dinlemiyorsun sen! Bak benim hastam var evde ilacı bitti ve ben ilacını almak için dışarı çıktım ve senin ile karşılaştım. Haydi beni söyletme.”
“Peki o adama ne olacak?”
“Dert etme sen. O adamın işini halledecekler.”
“Öldürecek misin yoksa!”
“Çok konuştun, haydi yürü.”
Kızın yürümediğini fark edince” benim kolundan tutup götürmemi istemiyorsan haydi!”
“Aff tamam!”
Dakikalar sonra yetimhanenin olduğu yere gelmişlerdi.
“Ama şimdi benim kaçtığımı öğrenirlerse beni yine dö-“
“Öyle birşey olmayacak!”
“Nasıl?”
“ Kaçıncı katta kalıyorsun?”
“1”
“Güzel. Haydi gel. Arka taraftan gireceğiz.”
“-iz derken?”
“Ben mi anlatamıyorum yoksa sen mi anlamak istemiyorsun?”
Birkaç dakika sonra
“Cam açık mı?”
“Evet.”
“Ne duruyorsun o zaman atla içeri!”
“Ya bir dur! Kimsenin uyanmaması gerekiyor!”
“Huh tamam girdim içeri.”
Genç kız camdan aşağı bakınca o adamı gördü. Hâlâ karanlık olduğu için yüzünü seçemiyordu.
“Baksana bana!”
“Ne oldu yine!”
“Ben... Çok teşekkür ederim. Bu yaptığını ömrüm boyunca unutmayacağım.”
“Teşekkür etmene gerek yok. Benim görevim bu.”
“Sen nesin ki?”
Güldü genç adam.
“Askerim ben. Benim görevim vatanımı ve milletimi korumak. Bunu içinde tabii senin gibi ergen, asabi insanlar da bulunuyor.”
“Asker misin!? İnanmıyorum! Peki kitaplarda dizilerde böyle çok soğuk, sinirli olurlar ama sen öyle durmuyorsun?”
“Küçük kız, uyku vaktin gelmedi mi senin? Haydi gir içeri, kapat camı.”
“Tamam ya!”
“Bu arada, kendine dikkat et ve ayrıca ceketimi çok mu sevdin acaba?”
Üstüne baktı genç kız. Onun ceketi vardı. Hemen üstünden çıkarıp genç adamın tam yüzüne atmıştı ama refleks ile ceketi tam zamanında tutmuştu adam.
“ Bu arada asker! İyiki o ilaç bitmiş.”
Cümlesini söyledikten sonra camı kapattı genç kız. Hava karanlık olduğu için birbirlerinin yüzlerini net olarak seçememişlerdi.
Genç adamın yüzünde anlam veremediği bir gülümseme vardı.
O gün birbirine bağlanan kalpler. Tekrar karşılaşacaktı ve bir daha asla ayrılmayacaktı.
Günümüz
“İşte böyle Alp Albayrak! Daha dur bir tane daha var!”
Hıçkırarak ağlıyordu Hanzade.
Alp gözleri dolmuş bir şekilde sevdiği kadına bakıyordu. Onun ile aslında yıllar önce karşılaşmıştı.
“Hanzade?”
“Ne var Alp?! Dur söyleme! Sevmekten vazgeçtin değil mi?! Zaten beni kim sevdi ki!”
“Seni sevmekten bu dünyada da ahirette de vazgeçmeyeceğim!”
“Alp...”
“Ağlama göz bebeğim. Ağlama.”
“Ya o adam gelmes-“
“Gelirdim Hanzadem. Seni bir kere değil bin kerede olsa kurtarırdım “
“N-ne?”
“Ne garip değil mi? Hanzade o adam bendim.”
“Ne saçmalıyorsun?!”
“Yıl önce annemin hastalığı için bir aylığına İstanbul’a gitmiştik. Sarıyer deki Güzelyurt yetimhanesinde Çarşamba gecesinde senin ile ilk defa karşılaştık göz bebeğim. Hatırla ceketimi de vermiştim. Nasıl seni tanımam ya? “
“A-alp bu olamaz! Hem sen... Günü, yeri... Biliyorsun! Ama n-“
“Kader Hanzadem. Tevafuk. Şoktayım hâlâ. Benim sevdiğime dokunmaya kalmıştı ha o adi herif! Keşke onu orada öldürseydim!”
“Alp... Seni seviyorum.”
“Tamam art- Ne?”
“Alp Albayrak ben seni seviyorum.”
“Hanzadem, göz bebeğim.”
“Alp, Fatma ninem...”
“Ben o işi halledeceğim ama sende bana yardımcı olacaksın.”
“Alp, bende ve Tuğra dan başka kimsesi yoktu! Ve ona bunu yapanı bili-“
“Ferhat Şeref. Biliyorum Hanzade ve o adamın kim olduğunu da yakında öğreneceğiz. Peki sen bu adamı nereden tanıyorsun?”
“Bunu şimdi mi söylüyorsun sen!”
“Alp sakin ol.”
“Ne demek sakin ol! O adam benim değerlime nasıl dokunur! Nasıl zorla senin başını açar! Neden daha önce söylemedin ama gebertseydim o iti!”
“Alp tamam yeter! Bulacaksın o adamı ve cezasını çekecek.”
“Tamam sakinim.”
Telefonu çaldı Alp’in arayan Volkan’dı.
“Buldum kardeşim. Ferhat Şeref. İstanbul’a holdingi var. Tüm yatırımları İstanbul’da. Yüklü bir miktarda para akışı gerçekleşiyor. Ailesi yıllar önce ölmüş. Kimsesi yok. Ne hikmetse bilinmez Hakkari’de son 3 yıldır yaşıyor. Yani o büyük uyuşturucu operasyonundan itibaren. Ne tesadüf. Adam asla tekin değil Albayrak ve ortakların çoğu yabancı. Her yıl düzenli olarak İstanbul’a gidiyormuş. Aynı yer, aynı zaman. Neredeyse son 1 aydır hiç bir haber alınamamış bu adamdan. Sanki bir anda ortadan kayboldu. Ben istihbarattan arkadaşlarıma da haber edeceğim bakalım daha neler çıkacak.“
“Kardeşim, çok sağol.”
“Her zaman kardeşim.”
Telefonu masanın üstüne koydu Alp.
“Hanzadem, göz bebeğim. Canını yakan o adamın bu dünyada sayılı nefesi kaldı.”
“Nasıl yani?”
Sadece gülümsemedi genç adam. 8 yıl önceki gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Süveyda
Non-FictionHayaller... Bir insanın dünyası hayal kurdukça güzelleşir. Tıpkı benim dünyamın güzelleştiği gibi. Karanlık bir odada küçücük bir delikten sızan gün ışığı gibi umut olmuştu ,hayal kurmak benim dünyama.