12: Vicdan Muhasebesi

955 73 41
                                    


Zeynep'ten

İçerideki gergin bekleyiş, rahat oturmama bile engel oluyordu. Sanki diken üstündeydim. Kimseden çıt çıkmıyor, herkes Cüneyd ve Feyza'nın konuşmalarını bitirmesini bekliyordu.

Gitmek istiyordum, yine. Buraya ait değildim, bu insanlarla aramda bir bağ yoktu. Gitmem gerekiyordu. Ama bunu nasıl dile getireceğimi bilmiyordum. Daha az önce surların tepesinde ölümle burun buruna gelmişken, tekrar aynı harekette bulunacak cesaretim de yoktu.

Cesaretimi toparlayıp tam ağzımı açmak üzereyken, bize doğru gelen adım seslerini işitti kulaklarım.

Geliyorlardı.

Bakışlarım oturduğumuz odanın kapısına saliselik bir uğramış, hemen arkasından da kucağımda birleştirdiğim ellerime dönmüştü.

Gitmeliydim, buraya gelmem bile kocaman bir hataydı. Benim burada ne işim vardı?

"Bizim size söylemek istediğimiz bir şey var." Feyza'nın sesinden çok söyledikleri dikkatimi çekmişti. Bir karar almışlardı ve bunu buradaki insanlara duyurmak istiyorlardı.

Benim burada ne işim vardı?

Aldıkları kararı tahmin etmek zor değildi. Nişanlılık sürecini sona erdirip, evlenmek istediklerini söyleyeceklerdi. Benim buradaki varlığım da muhtemelen süreci hızlandırmak istemelerinin nedenlerinden biriydi.

Benim burada ne işim vardı?

Kalbimden taşan hayal kırıklıkları gözlerime batıyor, onları kanatıyordu. Kucağımda yumruk olan ellerim insanların dikkatini çekmesin diye feracemin düğmeleriyle oynamaya başlamıştı. Burnumda yine aynı sızı... Gözlerim de bulanık görmeye başladı. Göz yaşlarım görüşümü engelliyordu.

Allah aşkına, benim burada ne işim vardı!

"Biz bu nişanı bitirmeye karar verdik." istemsizce kapanan gözlerim ve onlardan firar eden birer damla yaş, kucağımdaki elimin üzerine düştü. Üzerimde bazı bakışları hissetsem de kafamı kaldırmaya cesaret edemiyordum.

Titreyen parmaklarım, yine düğmelerin etrafında dolaşıyordu. Ben ise ağlamak istiyordum, ama burada yapamazdım. Olmazdı.

"Nasıl yani?" Hasna hanımannenin yanımdaki sesini duyduğumda bile başımı kaldırıp, bakmamıştım.

"Şöyle ki, aramızdaki bu münasebeti tamamen bitirmeye karak verdik. Nişanı atıyoruz." duyduklarım algı süzgecimden geçerken, kaşlarımın çatıldığını hissettim ama yine de kafamı kaldırıp bakmadım.

Eğer anladığım şey doğruysa ve eğer ben kafamı kaldırıp bakarsam; umutlandığımı ya da sevindiğimi falan düşünebilirlerdi. Böyle düşünmelerini istemiyordum, çünkü Cüneyd'in bu nişanı yapma amacı benim onunla ilgili umutlarımı yıkmaktı zaten. O yüzden bekledikleri gibi bir tepki vermeyecek, ve burada değilmiş gibi davranacaktım.

Peki ya asıl soru; ben sevinmiş ya da umutlanmış mıydım?

Bilmiyordum.

Her zaman beklemediğim bir şeyle karşılaşınca mideme yumruk yemişim gibi bir his oluşurdu içimde. Şimdi de aynısı vardı, ama bunun yanında kıpır kıpır olan bir şeyler de vardı.

"Neden?" Hasna hanımannenin kızgın sesini duyduğumda, sesi kadar kızgın bakışlarının muhtemelen Cüneyd'de olduğunu tahmin edebiliyordum. Ama onun bilmediği bir şey vardı ki; Cüneyd kimseyi yarı yolda bırakmazdı. Hele ki, onunla ilgili hayaller kurduğunu, umutlar beslediğini bildiği Feyza'yı asla.

Eğer Feyza nişanı atmak istemeseydi, Cüneyd bu işi evliliğe kadar götürürdü, biliyordum. Ama aslı soru şuydu ki, Feyza neden nişanı atmak istedi?

Benim yüzümden olabilir miydi? Beni tekrar bu eve getirdiği içindi belki de.

Vicdan azabı da usul usul ruhuma işlerken, artık gerçekten buradan gitmem gerektiğini düşünüyordum. Herkesin düşünceye dalıp, sessizleşmesini fırsat bilerek başımı kaldırdım ve kimseyle göz göze gelmemeye dikkat ederek direkt muhatabıma baktım.

"Levend amca, beni yurda bırakır mısın?" ilk başta halama gitmek istesem de, onun da evde olup olmadığını bilmiyordum. Bu yüzden riske giremezdim.

"Olur tabi, bırakırım." dediğinde rahat bir nefes alarak ayaklandım. Bakışlarım Sadi Hüdayi efendi ve Hasna hanımannenin üzerind esaliselik oyalanıp yere inmişti.

"Müsaadenizle." deyip bir şey söylemelerine müsaade etmeden odanın çıkışına ilerledim. Çıkışa yakın olan ikilinin gözelrini üzerimde hissetsem de, hiç yoklarmış gibi yürüyüp kapıdan çıktım.

Dış kapının önüne geldiğimde, arkamadan gelen adım sesleriyle Levend hocanın da ayaklandığını anlamıştım. Dış kapının kolunu tutup, aşağı indireceğim sırada, duyduğum sesle yerimde dikleştim.

"Zeynep Hanım!"

****
Bayramınız mübarek olsun (Cübbo style)

Buraya beni Kızıl Goncalar'a başlatan editi ve şarkıyı koyuyorum.

Bir sonraki bölüme kadar iyi kalın🙋🏼‍♀️

İki BalıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin