Benim ayaklanmamla, Cüneyd de aykalanmış başını yan çevirerek gözlerini silmişti.
Bakışlarımız oturma odasının kapısına döndüğünde, odadan önce Levend amca, arkasından da Sadi Hüdayi efendi çıkmıştı.
Üzerime çeki düzen vererek, gitmek için hazırlanırken Levend amcanın sesini duydum.
"Zeynep?" kapıya dönük olan başımı Levend amcaya çevirdim.
"Efendim."
"Biz içeride biraz istişare ettik ve hepimizin ortak kanaatince senin, şu an burada kalman daha güvenli." söyledikleri benim için yeterli değildi.
"Neden?"
"Bu adamların her yerde gözü kulağı var, senin yurda gitmeni illa ki duyarlar. O zaman açık hedef haline gelirsin. Şu an en azından yerini bilmiyorlar. Ve burası şu anlık senin için, en güvenli yer."
"İyi ama... Zaten iki gündür yurda gitmiyorum. Sorun olmaz mı?" tutunacak dal arıyordum resmen.
"Ben şimdi Evren savcının yanına gidiyorum. Bu konuyu onunla da konuşur, hallederiz." dediğinde el mahkum kabullenmekten öte bir yol bulamamıştım.
"Peki." diyerek kapının önğnden çekildim ve Levend amcaya geçmesi için alan tanıdım.
Levend amca çıkınca ardından mahzun bakışlarla kapıyı kapattım. Ben de gitmek istiyordum.
"E haydi, bizde içeriye geçelim o vakit." diyerek eliyle az önce çıktığı kapıyı işaret etmişti Sadi Hüdayi efendi. Başımı sallayarak onu onaylayıp, ardından hareket ettim. Arkamdan hareket eden Cüneyd ile, bir an tereddütte kaldım.
Gerçekten istiyor muydum? Evet, istiyordum. Önceki halimizi de özlüyordum hem.
Ama ya annem? Eğer yaparsam annem çok kızardı. Ama bu beni hayatımdı.
Peki ya, hiçbir şey eskisi gibi olmazsa? Surlarda bana dokunmuş ve kriz falan geçirmemişti. Ya isterse? Cüneyd ben istemeden bana dokunur mu ki?
Attığım adımı durdurup, geriye döndüm. Merakla bana bakan gözlerine karşı tereddütlüydüm. Ya her şey daha da berbat olursa diyeydi korkularım. Yine de içimdeki ait olma isteği ağır basıyor, ve geri kalan her şeyi küçücük sorunlarmış gibi gösteriyordu.
"Kabul ediyorum." önce anlamadığı belli olan bakışlarında, yavaş yavaş ışıklar yanmaya başlamıştı. Anlamıştı.
"Emin misin?" emin olmamamdan korktuğu gözlerinden belliydi. Yalancı umutlara kanmak istemiyordu. Ama ben emindim.
Burada, bu insanların arasında kalacaksam eğer, bir sıfata ihtiyacım vardı. Aksi takdirde kendimi asla buraya ait hissetmeyecek, hep kapı ağzında bekleyecektim. Üstelik burada daha ne kadar kalmam gerektiğini de bilmiyordum.
"Eminim."
"Ne oluyor yahu, neyi kabul ettiniz?" Sadi Hüdayi efendinin sesi üzerine Cüneyd ile bakışmamı bozdum ve ona döndüm.
"Yeğeniniz bana evlilik icabında* bulundu, ben de kabul ettim." dedim hiç sekteye uğratmadan. İşin Feyza boyutunu düşünmek istemiyordum çünkü en fazla yarım saat önce nişan attığı adamla nikah kıymak üzereydim. Ve üçümü aynı evde, ne kadar olduğunu bilmediğim bir süreyi beraber geçirmek zorundaydık.
"Ney?"
"Kulağına zulmetme, zira işittiği sahihtir." arkamdan gelen Cüneyd'in sesiyle omzumun üzerinden ona baktım. Onun bakışları amcasındaydı.
Sadi Hüdayi efendi önce bize bakıp bir şey söylemek istedi, sonra ağzını kapatıp arkasında kalan odaya doğru baktı ve yine ağzını açıp kapattı. Ne söyleyeceğini bilemiyormuş gibi bir hali vardı.
"Allah sonumuzu hayreylesin." en sonunda konuştuğunda içimden 'amin' demekle yetindim.
Gerçekten Allah sonumuzu hayır etsindi, çünkü bayır aşağı tepe taklak gidiyorduk.
Sadi Hüdayi efendi daha fazla bizimle kalmak istemeyerek içeriye girdi. Ben de peşinden gidecek iken, yeniden Cüneyd'e döndüm.
"Kırgınlığım hâlâ geçmedi. Sadece kalmak için bir sebebe ihtiyacım vardı, o kadar." başını eğip alttan bir bakış attı.
"Senin canın sağ olsun." dedi yine. Başımı çevirip, içimden 'tövbe' diye mırıldandım.
"Feyza? Ona nasıl diyeceğiz?" işte ilk karın ağrıları başlamıştı bile.
"Onun haberi var."
"Nasıl?"
"Az önce konuştuğumuzda söyledim." dediğinde sinirle gözlerimi kapattım. Bu adam bazen öküz gibi davranabiliyordu.
"Kız sana nişanı atalım dedi, sen de 'ben o zaman gidip Zeynep' e evlilik teklif edeyim' mi dedin?" boşta kalamıyordu sanki. İlla biriyle bir şey olacaktı.
"Hayır tabii ki, o söyle- bir dakika nişanı Feyza'nın attığını nereden biliyorsun sen?" bu kez de kendime sinirlendim. Bazen şu ağzıma sahip çıkamıyor ve sonradan çok pişman oluyordum.
"Senin atmayacağını biliyorum çünkü." deyip yüzüne yerleşen tebessümü görmemek adına oturma odasına girdim.
İçeriye girişimle bütün yüzler bana dönmüştü. Tereddüt ederek gidip oturdum.
"Ee, nikah ne zaman?" Hasna hanınnenin sorusuyla, Sadi Hüdayi efendinin her şeyi söylediğini anlamıştım. Bu iyi olmuştu çünkü, yaşanacak olan ilk şoku görmek istemiyordum.
"Şimdi." odanın kapısından içeriye giren Cüneyd'in sesiyle tedirginliğim arttı.
Şimdi mi?
"Senin içinde uygun mudur, Zeynep hanım?" sorusuyla içimdeki tereddütlerden sıyrılmaya çalıştım.
"Uygundur."
Nikahı muhtemelen yine Cüneyd kıyacaktı. Sadi Hüdayi efendi birinci şahit olacaktı. İkinci şahit için ise Bahadır'ı çağırırlardı. Aslında Hasna hanımanne ve Feyza şahit sayısını karşılasa da, onlardan - özellikle Feyza'dan - böyle bir şey isteyemez, yapmasını da onaylamazdım. Zaten kendi acısına sabretmekle meşgulken, omzuna bir yenisini eklemek bana zul gelirdi.
Sadi Hüdayi efendi Bahadır'ı çağırmış, meclisi tamamlamıştı. Şimdi iş mehir belirlemeye geldiğinde, önceki boşanmadan kalan mehrime hâlâ dokunmadığım gibi, yenisini de istemiyordum. Yine de şeriat yerini bulsun diyerek, bir altın talep etmiştim. Fakat talebim Güneş ailesi tarafından reddedilip yerine, daha önce oturduğumuz ev konulmuştu. Tüm itirazlarıma rağmen, zoraki bir şekilde kabul ettirilmişti.
Meclis ve mehirin de tamamlanmasıyla, bir de şahitler huzurunda Cüneyd efendi yine icabda bulunmuş ve ben de kabul etmiştim.
Yerdeki başımı kaldırdığımda, birkaç gün öncesinde olduğu gibi yine kocamın gözlerine bakıyordum.
*****
İcab, evlilik akdi inşâ etmek üzere ilk olarak ortaya konulan irade beyanıdır. Kabûl ise, evlenme konusunda îcâbdan sonra ifade edilen irade beyânıdır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İki Balık
FanficKızıl Goncalar 2. sezondan itibaren, özellikle cünzey içerikli yazılacaktır.