7: Rüzgarda Savrulan Yaprak

821 75 16
                                    

Mutfakta Hasna hanımannenin hazırladığı yemeği tırtıklıyordum. Sağ olsun sababtan beri aç olabileceğimi düşünmüş ve mutfakta benim için masa hazırlamıştı.

Cüneyd'in de bu saate kadar ağzına tek lokma koymadığına emindim ama, bir şey söylemeye dilim varmıyordu. Kim olarak söyleyecektim ki?

Sahi benim bu evdeki varlığımın sebebi neydi de, hâlâ buradaydım. Beni kurtarmış, buraya getirmişlerdi ama ya sonrası... Bu insanlarla artık hiçbir bağım yoktu. Belki Cüneyd ile gönül bağım vardı lakin, onun da artık hükmü yoktu.

Annem hapiste, babam duyduğuma göre hastanede... Bu koca şehirde ne gidecek yerim var, ne de sığınacak kimsem. Memelekette olsam en azından evimi bilirdim, şimdi evsiz barksız, rüzgarın önünde savrulan bir yapraktan farkım yoktu.

Allah'ım sen yardım et bana.

Aklıma gelen tek ihtimal halamdı, lakin La edri'nin bendeleri onu rahat bırakmışlar mıdır ki? Gittiğimde evinde değilse ne olacaktı?

Levend amcalara gidemezdim, o adamlar beni orada bırakmayacakları gibi, Mira'lara da zarar verebilirdi. Bunu göze alamazdım. Tek seçeneğim halamdı.

Başımı kaldırıp, camdan dışarıya bakındım. Neredeyse sabah olmak üzereydi. Gece her şeyin üstünü örterdi, lakin gün ışığı ne var ne yok ortaya sererdi. Bu yüzden ne yapacaksam bir an önce yapmalıydım.

Hızla masadan kalkıp, ortalığı toparladım. Zaten hiç üzerimden çıkarmadığım feracemi düzelttim ve mutfaktan çıktım.

Normalde uyku konusunda çok dayanıksız olmama rağmen, yaşanılanların verdiği gerginlikten olsa gerek çok dinç hareket ediyordum.

Oturma odasına geldiğimde, herkes en az benim kadar dinç bir şekilde sedirlere oturmuş kara kara düşünüyordu.

Cüneyd ve Levend amca hâlâ odadan çıkmamışlardı.

"Hoca hazretleri?" diye seslendim dikkatini çekmek için.

"Buyur, Zeynep kızım?" tespihteki bakışları bana dönmüştü.

"Müsaade ederseniz halamın yanına gitmek isterim."

"Hayırdır Zeynep hanım, rahat ettiremedik mi seni?" yarı alaylı sorusu üzerine gerildim.

"Estağfurullah hocam. Lakin artık burada olmam münasip olmaz. Mürşid hazretlerinin yanında Levend amca var; o, onu sakinleştirir. Bana hacet kalmadı."

"Eğer isteğin buysa, bize de 'eyvallah' demek düşer. Lakin olur da halanı yerinde bulamazsan, geleceğin yeri biliyorsun."

"Sağ olun Hoca Hazretleri, Allah sizleri başımızdan eksik etmesin." bu dediğime hafif güldü.

"Baş mı kaldı, Zeynep kızım?" başımı eğmekle yetindim.

"Zeynep, emin misin? Bak dışarısı çok tehlikeli. Ne olur ne olmaz, kalsaydın kızım ha?"

"Allah razı olsun hanımanne lakin, gitmezsem aklım halamda kalır. Herkesten haberim var, ondan yok."

"Peki, sen bilirsin kızım." ona da hafifçe başımı eğip, selam verdim.

"Allah'a emanet olun o vakit."

"Sen de." arkamdan fısıldayan Feyza'yı duymamış gibi yaptım. Başımıza gelen bu musibet hepimizi etkilemişti ama, en büyük değişim hiç şüphesiz Feyza'da olmuştu. Bambaşka biri gibi davranıyordu artık.

Yavaşça oturma odasından çıktım. Beni geçirmek adına Feyza da arkamdan geliyordu. Yine kendime engel olamayarak, Cüneyd'in olduğu odanın kapısına omzumun üzerinden bir bakış attım. Titrek bir nefes ciğerlerime dolduğunda, burun direklerimin sızladığını hissettim. Kim bilir bir daha ne zaman... Belki de hiç!

Veda etmek isterdim ama biliyordum ki, bir bilinmeze gittiğimi duysa asla izin vermez ve beni o evden çıkarmazdı. Ama ben onun, nişanlısının, ve ailesinin yaşadığı evde bir sığıntı gibi kalmak istemiyordum. Aklımda o, son bakışla kendi kendime vedamı ettim.

Ağlamamak adına direnerek evin kapısından çıktım, Feyza kapıda bekliyordu. Ona başımla selam verdiğimde aynı şekilde karşılık aldım. Daha fazla beklemeden hızla sokağın içine daldım. Ardımdan kapanan kapıyla, gözyaşlarım da kendini bırakmışlardı artık. Çok bile dayanmıştım. Her şey o kadar üst üste gelmişti ki, bir köşeye çöküp ağlamamak için kendimi şimdiye kadar anca tutmuştum.

Gözyaşlarım yüzünden bulanıklaşan gözledimi silip, önümdeki dönemeci döndüğümde, karşımdakiyle kalakaldım.

"İşte buradasın."

İki BalıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin