18

157 27 24
                                    


Jake's POV

Gözlerime batan kum ve talaşlar yüzünden nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tek bildiğim gafil avlanıp ormanlarımızı yeteri kadar korumadığımızdı. Baide önümüze çıkan her şeyi yakıyorken ben de tozun izin verdiği ölçüde Sunoo ve Jungwon'u görmeye çalışıyordum.

Sonra onu gördüm. Rhysand Park, bütün ihtişamı ile bize doğru uçarken etrafında yakılmadık hiçbir şey bırakmayan Eis'i. Sevgilimin vücudunu kaplayan karanlık ve dehşet fiziksel bir hal almaya başladı. Büyüdü, ve önüne çıkan her şeyi yuttu. Vaughn, demek ki yok edilmemişti.

"Yeşil! Beni duyuyor musun?"

Ona cevap vermeden önce tam üstümüzden uçan bir wyvern'ın karnı ve göğsünü boylu boyunca hançerimle yardım ve dökülen organlarından kaçmak için biraz daha aşağı uçtuk. Baide onunla konuşabilmem adına bana zaman kazandırmak için kendi etrafında manevralar yaparak gelişigüzel her şeyi ateşe vermeye başladı.

"Evet! İyi misin? O neydi?"

"Boşver. Jake uçurumun dibinde bir mağara var oraya git! Kemik oymacısını bul! O yapması gerekeni biliyor, sadece onu bul ve sakın sözlerine kanma. Kemik oymacısının olduğu yerde ışık olmaz ona bir wyvern kemiği götür ve bizi düşünme! Seni seviyorum. İyi olacağız."

Baide Sunghoon'un sözleri ile manevra yapmayı bırakıp önüne çıkan ilk yaratığı dişlerinin arasına alıp gökvadi uçurumuna yöneldi. Dağdan aşağı uçmadan önce son gördüğüm şey ise Vaughn'un bana doğru dönüp korkunç bir şekilde zifiri karanlığın en dibinden gülüşüydü. Dilini sivri devasa dişlerinin üzerinde gezdirdi ve önüne gelen her şeyi toz etmeye koyuldu.

Benim zihnimi ise meşgul eden tek şey onun en büyük korkum yerine bana kendi saf varlığını sunmasıydı. Uçurumun bitişine Baide gibi bir yaratığın sığması mümkün olmadığı için ben kazıkları bir merdiven olarak kullanmak zorunda kalmıştım. Tek elimde devasa bir kemikle gerçekten ölmemek için sahip olduğum her eğitimi kullanmam gerekmişti. Kazıklar en dibe doğru gerçekten bir merdiven gibi daireler çizerek ve yüzey alanları genişleyerek alçalmaya başlarken; çok sakin bir fısıltı, bir melodi kulaklarımı doldurdu.

Kadife gibi yumuşak bir ses tüm odağımı bozarken, ölü kokusu ciğerlerimi doldurdu. Kemik oymacısının ormanlardan kaçıp buraya neden geldiği çok barizdi. Burası uçurumdan geçememiş ve düşmüş öğrencilerin mezarlığıydı. Cesetlerinin ve ruhlarının çürüyüp sadece kemiklerinin geriye kaldığı o mezarlıktı burası. Tam yere inmeden önce neredeyse tüm seçimlerim ve hayatımı gözden geçirdim. Eğer Baide beni o gün seçmemiş olsa ben de buradaki kemik yığınının bir parçası olabilirdim. Yere adımımı atar atmaz gelen çatırtı sesi omurgamdan aşağı bir ürperti gönderirken ağlamamak için kendimi sıktım.

"Bir insanın kemiklerinin üstüne basıyorsun"

"Onlara saygısızlık ediyorsun."

"Bir zamanlar ruhları ve hayalleri vardı şimdi ise senin botlarının altında çıtırdayan kurumuş birer yapraktan farksızlar."

Zihnimde yankı yapan düşünceleri bir kenara ittim ve sesin merkezine odaklandım. Avucumda etrafı aydınlatacak kadar bir ateş yaktım ve etrafıma bakmamaya çalıştım ancak uçurumdan son geçen birinci sınıfların daha tam çürümemiş cesetleri tekrar yavaşlamama sebep oldu. Düşmenin etkisiyle çoğunun dağılacak bir beyni bile kalmamış suratları tamamen parçalanmıştı. Kimisinin kolu bir köşede başka bir cesedin üstünde kimisinin dehşet dolu ifadesi hala yok olmamış ancak boynundan kopmuş kafası ise bazen bastığım yerlerdeydi.

"Rhysand buraya biricik aşkını gönderecek kadar zor duruma nasıl düşmüş olabilir ki?"

ince bir ses.. Karanlığın en derininden gelen ince bir sesle olduğum yerde sıçramamaya çalıştım.
Ona doğru ilerledikçe karşıma Fabiana'ya benzer bir figür çıktı. Gözlerine bakana kadar dehşet ve kafa karışıklığı ile zihnim bulanırken açık mavi gözleri fark ettim. Onun oymacı olduğunu beynim kabul etmek istemezken biraz daha yaklaştım. Avcumdaki hafif ateş bütün elimi kaplayıp daha da yükselip alevlere dönüştükçe Fabiana'yı daha net görebildim. Yüzü ve vücudunun yarısı benim tarafımdan yanmadan önceki çekici hali ve küstah gülümsemesiyle karşımdaydı.

"Senin kim olduğunu biliyorum. Kaldı ki Fabiana olsan bile şu anda sikime takacağım son şey kim olduğun olurdu. Vaughn bir kez daha sizinle beraber savaşmak istiyor."

Oymacı gözlerini tamamen açıp yüzündeki çirkin gülümsemeden kurtuldu. Şükürler olsun.

"Peki ben bunun karşılığında ne alacağım? Getirdiğin wyvern kemiği buradan çıkacak olursan sağ çıkmana yeter. Ancak buradan ayrılmana yeteceğini sanmıyorum."

Oyunlarına kanma.. Seninle oyun oynayacak... Dikkatli ol.

"Ne istiyorsun?"

"Bir sır. Ruhunun en derinliğinden çekip çıkaracağın sevimli bir sır istiyorum." Dudaklarında kurnazca bir gülümseme belirdi. Ben ise ne istediğinden emin değildim. Ruhumun ve zihnimin en derinlerine inip bir sır çıkaracak vaktim yoktu. Sunghoon, arkadaşlarım ve baide orada ölümle yüz yüzeyken benim burada bilmece çözmem adil asla değildi.

"Sunghoon'a aşığım."
Pekala.. pek büyük bir sır değildi. Yani sır bile sayılmayabilirdi. Oymacı gözlerini devirdi ve bana olabildiğince yaklaştı.

"Bunu bilmeyen herhangi bir nesne olduğunu sanmıyorum Yeşil. O sana böyle sesleniyor değil mi? Yeşil. Peki o güzel gözlerin her duygu değişiminde neden griye döndüğünü açıklamaya ne dersin hm?"

Hasiktir. Derince bir iç çekip ağzıma dolan kan ve salyadan dolayı yutkundum ve gerçeği söylemenin bana ve Sunghoon'a, bize, vereceği zararı düşündüm. Beynim neredeyse sıvı bir hal alacak kadar yorulup düşüncelerle dolarken bütün hayatımı gözlerimin önünden geçirdim.

"Tik tak Yeşil. Zaman tükeniyor. Sevgilin orada tek başına değil mi? onu kurtarman lazım. zaman tükeniyor. Tik tak."

"Biyolojik babam bir gölge hakimi. Ve ben bütün çocukluğumu hatırlıyorum. Buraya geldiğim ilk günde Sunghoon'a hatırlamadığıma dair yalan söyledim. Babamı korumak istedim.."

Ve bütün dünyam arkamdan gelen sesle başıma yıkıldı. Sunghoon oradaydı.. Gölgelere saklanmış bizi dinliyordu..

"Ne demek bana yalan söyledin? Bunu.. Ben... Onca zaman bir yalancıya așık olduğumu sanmışım..."

Arkama dönmeye korkuyordum. Gözlerindeki hayal kırıklığının bana napacağını biliyordum. Ona aşıktım. Deli gibi aşıktım ve bütün ilişkimizi bir yalanın üzerine kurmuştum.

"Gidebilirsin küçük yalancı. Orada tam arkanda savaşıyor olacağım."

Sanki uğruna savaşacağım bir şey kalmış gibi...

-----------------------------
Ayyy cokkk uzun sure sonra bolum attim basima gelenleri anlatsam ayri kitap olur hani o kadar cok sey oldu......

Azicik da plot twist

Buenos Aires /JakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin