21

121 24 24
                                    


Jake's POV

İyileşmem tam olarak bir ay sürmüş ve o bir ay içinde yürüyebildiğim anda tüm zamanımı arşivlerde kayıtları inceleyerek ve Sunghoon'dan kaçarak geçirmiştim. İçimden hiçbir şey gelmiyordu. Ne Baide'le keşfe çıkmak istiyordum ne de arkadaşlarımdan başka birini görmek.

Aramızdan iyileşemeyen sadece Sunoo kalmıştı. Jungwon elini kaybetmesine ve benim bacağımı bir daha asla eskisi gibi kullanamayacak olmama rağmen ikimiz gayet iyiydik... Sunoo ise hala gerçeklikle sorunlar yaşıyordu ve Riki'nin yanından ayrılmak zorunda kaldığı zamanlarda ben ve Jungwon dışında hiçkimseye tahammül edemiyor, anksiyete ve panik atak krizleri geçiriyordu.

Jungwon ise onun için Jay'in yaptırdığı protez ele alışmak için saatlerini revirde Maude ve Ivy ile geçiriyordu. Hepimiz bu olanlardan sonra toparlanmakta zorluk yaşıyorduk. Sunghoon uzun süredir kaleye uğramamıştı bile. Yanında Jay, Ethan ve ejderhalarıyla olup olabilecek her büyücü kabasında terör estirip gölgelerinde hapise atılmış istisnasız her askerin ailelerini hatta arkadaşlarını bile kılıçtan geçiriyordu. Yaptıkları her ne kadar masumları öldürmek olsa da bizim öldürülen öğrencilerimizin intikamını alıyorlardı. Özellikle Jay Jungwon'un elinde sadece kemiklerin kurtarılabildiğini öğrendiğinden beri delirmişti. Eline geçirdiği her şeyi yok etmeye yemin etmiş gibiydi.

Ben... Ben ise belki hayatımda "benim" olarak bahsedebileceğim her şeyin bir yalan olduğunu öğrenmiştim. Annemle ilgili arşivlerde tonla kayıt vardı. Tek yumurta ikizi Siofra Sim gibi. Yirmi bir yıl önce bir bebek doğurduğunun kayıtları hatta bebeğin babası ikinci sınıf gölge hakimi Deion Weighland'ın, babamın, kayıtları da vardı. Kayıtlara göre annem benim üzerimde sadece bir sene deney yapmaya dayanabilmiş ve sonra beni ikizine -o sandığım ikizine- verip hayatına devam etmeyi amaçlamıştı. Deion oğlunu görmeye gittiğinde annemin bebekten kurtulmakla ilgili söylemlerinden sonra cinnet anında onu öldürdüğünü anlatmıştı ifadesinde. Bunları okurken hiçbir şey hissetmemiştim. Okuduğum satırlarda bahsedilen bebek ben değilmişim gibi hissetmiştim. Babam üçüncü sınıfta savaş oyunlarında rakip takımın ejderhası tarafından kafası koparılarak öldürülmüştü.

Sunghoon'un o bebeğin ben olduğumu anlayamamasının sebebi ise kayıtlarda bir kere bile adımın geçmemiş olması olduğunu fark etmemiştim. Çünkü Aeverie Sim bana bir isim verme gereğinde bile bulunmamıştı.

Beni beş yaşıma kadar büyüten kadının annem olmaması ise bana o kadar hiçbir şey hissettirmemişti ki günüme hiçbir şey olmamış gibi devam edebilmiştim. Yani.. En azından öyle sanıyordum. Sunghoon kaleye döner dönmez üstüne atlamış olmam ve beni ağlatana becermesi için bir gece boyunca yalvarıp istediğimi alınca tek kelime etmeden çekip gitmiş olmamı ise dürüst olmak gerekirse uzun süredir onu görmemiş olmama bağlamıştım.

Şimdi ise revirde Jungwon'la beraber fizik tedavi görüyorken her şeyi baştan gözden geçirip yaşananları düşünüyordum bir yandan Won'la sohbet ederken. "Jake, sence Jay beni... elim yüzünden mi görmeye gelmiyor?"

Yüzünde ve sesinde bariz bir kırgınlık vardı. Jay ona özel çelik bir protez yaptırıp ortadan kaybolmuş üstüne tek kelime etmemişti. Tabii ki Jungwon üzüldüğünü belli etmiyordu ancak kırılmıştı. Won iyileştiğinden beri Jay yanına gelmemeyi huy edinmişti.  "Bana kalırsa sana olanlar yüzünden intikam almayı aklına koymuş..  işini bitirene kadar buraya döneceğini sanmıyorum."

"Jay ve benim öyle bir ilişkimiz yok. Onun yerinde olsam ben de her parçası sağlam birini isterdim. Subay River gibi." Jay'i bazen ona bakarken yakaladığım zamanları düşündüm. Hayatında hiç onun kadar güzel ve kendine has bir yaratık görmemiş gibi bir ifade olurdu yüzünde hep. Jungwon onun sınıfında olduğunda daha mutlu bir şekilde dersini anlatır sürekli de onu izlerdi. Tabii bunları Jungwon'a anlatan kişi ben olmayacaktım.

"Jungwon, Jake'i ödünç alabilir miyim?" Bir anda arkamdan gelen sesle irkildiğimi belli etmedim. Jungwon zorlama bir gülümsemeyle başını salladı ve önüne döndü. Jay'in de döndüğünü anlamış olmalıydı ki protezi tekrar takıp bahçeye çıktı. Hepimiz gülümsemekte zorlanıyorduk. Koridorlar hala ceset doluydu, her gün en az otuz kişilik cenaze törenleri yapılıyor ölüler hanelerine göre yakılıyor ya da karanlık tabutlarda denize atılıyorlardı. Eşyalarının çoğu yakılıyor yakılmayanlar ise kaledeki katipler tarafından incelenip arşivleniyordu.

"Beni bu odaya getirmemeni sana söyledim değil mi Sunghoon?" Onun odasından nefret ediyordum. Onun kollarında birbirimize aşık olarak uyuduğumuz günler aklıma geliyor kalbimde hissettiğim acı tüm vücuduma dağılıyordu. "Burası bizim odamız Jake."

"Bana Jake dediğin sürece biz hiçbir şey değiliz Sunghoon." Ondan nefret etmeyi istediğim kadar hiçbir şeyi istemiyordum. Beni kendisine bağımlı hale getirmiş adımı bile unutturacak kadar aşık etmişti şimdi de hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Ellerini yanaklarıma yerleştirdi ve gözlerim baktı. "O gözlerin yeşil olmadıkça sana yeşil demenin ne anlamı var bebeğim?"

Ellerini yüzümden çekip belime yerleştirdi ve sanki hiçbir şey yapmıyormuş gibi gözlerime bakmaya devam ederek tişörtümü çıkardı. "Senin için Yeşil olmadıkça senin olmanın ne anlamı var? Beni istemediğini bu kadar belli edemezdin.."

Sadece sessizce gülüp dudaklarını köprücük kemiklerimin üstünde gezdirdi. "Senin için yapamayacağım hiçbir şey yok.. Seni düşünmediğim bir saniye yok Jake.." Dili ve dişleri boynumda yer yer iz bırakıyordu. Pantolonumun düğmesini çözerken kollarımın hala başımın üstünde tutulduğunu fark ettim. Gölgeleri ellerinin şeklini almış kollarımı başımın üstünde tutuyor elleri de vücudumda geziyor ve dudakları kasıklarımdayken anlayamadığım bir şeyler söylüyordu.

"Sana dokunalı bir hafta oldu ama neden vücudum senin için yalvarıyor?" Zihnimde yankılanan ses beni öyle çaresiz bir hale getirmişti ki onu içimde hissetmek için çığlık atarak yalvaracak hale gelmiştim. "belki de benden... mhmm... sana geriye kalan tek şey vücudum olduğu içindir Rhysand Park.."

Tenime doğru gülerken kollarımı yukarıda tutan gölgeden ellerden biri boynuma inerken gözlerimin önüne karanlık bir perde çekti. Nefesim kesilirken ve tek hissedebildiğim şey zevk ve onun dokunuşlarıyken yalvarmamak zordu. "Sunghoon... siktir, eğer ne istediğini söylersen..." boynumdaki el tutuşunu daha da sıkılaştırarak nefesimi kesti.

"Adımla çığlık atıp daha fazlası için bana yalvardığını tüm kalenin duymasını istiyorum. Senin... bana ait olduğunu vücuduna kazımak ve o gözlerin yeşile dönüp yıldızları görene kadar seni becermek istiyorum. Anlıyor musun beni?"

Anlıyordum. Kahretsin söylediklerini bir an önce yapmasına ihtiyacım vardı. Onu daha da yakınımda hissetmediğim sürece içimdeki ve ruhumdaki boşluk yalvarmaya devam edecekti.
Belime tekrardan tırmanan elleri vücudumu yatağına, bir zamanlar yatağımız olan yatağına yönlendirdi

Ve bütün gece bana yıldızları tek tek saydırdı.
Sabah kollarında uyandığımda ise gözlerim tekrardan yeşildi.


_____________________
fiziksel olarak smut yazamıyorum affedin ahali

Buenos Aires /JakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin