Jake's POV"Ne demek evlilik teklifi değil? E o zaman ne demeye bağlılık yemini edeceksiniz ki?" Pekala... Jungwon ve Sunoo'ya bu olaydan bahsettiğimden beri soruları durmak bilmemişti
"Beni geriyorsunuz!"
Saatler Gökvadide uçuş talimi yapıyor bir yandan da Sunghoon'la aramda geçen her şeyi en küçük detayına kadar inceliyorlardı."Hayır sen bu adamı ne kadardır tanıyorsun da böyle bir şeye kalkışıyorsunuz!?" Jungwon'a göre benim onunla olan ilişkim bu denli ciddi asla değildi. Sunghoon'la birbirimizi bir yıldır tanıyorduk ve ona aşık olduğumu biliyordum. Sunghoon'a olan duygularımın asla tükenmeyeceğine emin olsam da bütün bu yemin meselesi beni geriyordu.
"Ona aşık olduğumu biliyorsun Won. Sunghoon'a deli gibi aşığım ve onunla olmadığım herhangi bir evrende mutlu olabileceğimi sanmıyorum."
"Genetik olarak imkansız olmasa hamile misin de böyle bir yılda apar topar bu işleri yapıyorsunuz derdim." Sunoo yorum yapmamıştı. Yapmayacağından da emindim çünkü kendisi de içten içe Riki'yle bağlanmak istiyordu. Onlara bu yeminden bahsettiğimden beri gözlerindeki düşünceyi görebiliyordum.
"Won! Sunghoon'u seviyorum. Ve mezun olduktan sonra burada eğitmen olarak kalacağım. Hepimiz burada eğitmen olarak kalacağız. Sevgilimi tamamen kendime bağlamak istememin nesi bu kadar yanlış? Böylece aklımın bir köşesinde yersizce endişe duymayacağım. Korgeneral Rhysand Sunghoon Park tamamen bana ait olacak."
aşırı sahiplenici bir tavır olması umrumda değildi. Sunghoon basit bir büyücü değildi ve asla da olmayacaktı. Mutlaka herkes onu arzulayacak ve ona yaklaşmaya çalışacaktı. Çoğu zaman kendi derslerim bittiğinde ve onun hala dersi olduğunda yanına gitmeye başlamıştım. Baide'in sırtından inmekte zorlandığım için gölgeleri ile bana yardım ediyor ve en sonunda belimden tutup beni kendine bastırıp bütün sınıfların önünde dudaklarımı öpüyordu. "O benim." demenin fiziksel bir yolu olarak.
Savaş oyunlarının oynanmamasına karar verildiği için hepimiz mezuniyetimizi bekliyorduk. Eğitmenler yaşanan bu çatışmanın savaş oyunları yerine geçmesi gerektiğini düşünmüştü. O yüzden her şey kesindi. Ben, Jungwon ve Sunoo kalede eğitmen olarak kalacaktık. Ben binicilikte Riki'nin yanında ders verecektim. Jungwon savaş stratejileri ve Sunoo yönetim kurulunda yer alacaktı.
"Yeşil, yanıma gel."
Zihnimde yankılanan ses ile dikkatim tamamen dağıldı. "Nerede olduğunu bilmiyorum." İçimdeki garip ancak sarhoşluk verici his daha da alevlenirken düşündüm. "Zindanlara gel. Mağaranın en sonunda altın işlemeli bir kapı var. Seni bekliyorum." Neden?
Daha fazla soru sorma gereği duymadım. Aklımda orada napacağımızla ilgili oldukça net bir fikir vardı. Üstümde yeni yaptırdığım binici kıyafetlerim ve asker botlarım olsa bile umrumda değildi. Baide havada birkaç tur daha attı ve beni zindanlara giden merdivenlerin olduğu kubbenin üstüne bıraktı.
"Her şeyin en iyisini hak ediyorsun Yeşil. Seni seçmek bu Dünyaya adım attığımdan beri yaptığım en iyi şeydi. Eminim bu, Rhysand için de böyledir." Başını kubbeye doğru okşamam için uzattı. Burnunun bana değmesi ile biraz geriye savrulsam bile bozuntuya vermeden burnunu okşadım. "Seni çok seviyorum Baide. Senden başkasını istemezdim. İstemeyeceğim de." Baide memnuniyet ile yüzüme doğru buhar üfledi. Anlık sevgi gösterisini neye borçlu olduğumu bilmesem bile tadını çıkarmayı seçtim. "Hayatımın geri kalanını seninle geçirebilecek olmak bir onur. Eis ve ben... Siz düştüğünüzde düşeceğiz. Sen ve eşinden başka bir büyücülerle bağ kurmayacağız."
Eşim.. "Eşim.. O benim eşim değil mi Baide?"
"Evet Yeşil. Sunghoon senin eşin. Tamamıyla sana ait olacak ve yemininizle beraber var olmuş ve olacak her evrende birbirinize ait olacaksınız. Bunu hak ediyorsun. Aslında onu ve daha iyilerini hak ediyorsun o her ne kadar seni hak etmese de." Sesli bir kahkaha attım. Baide asla Sunghoon'u gerçekten sevmeyecekti.
"BAIDE! Jake'i vazgeçiremezsin! Bırak Sunghoon'a gitsin!" Eis'in sesini zihnimde belki üçüncü duyuşumdu. Öyle ki Baide de ben de irkildik ve Baide oflayarak beni orada bırakıp kaleden aşağı uçtu.
Hızlıca kubbenin yanındaki terasa gittim ve zindanlara giden merdivenlerden geçip işlemeli kapıyı buldum. Kalbim dışarıdan duyulacak bir ritimde atarken zihnimi boşaltmaya çalıştım. Sunghoon... sevgilim... eşim... Beraber bir yıl geçirdiğim belki hayatımda en çok değer verdiğimi sandığım her şeyi kaybettiğim bir yıl. Aurora, Katarina, Vivian, Julie, Jaemin ve nicelerinin gözlerimin önünde yok oluşuna şahit olduğum halde hiç bu kadar aşk sevgi ve ilgiyle dolup taşmamıştım. Onları kaybetmek evet hayatımın en korkunç anlarındandı ancak bu bir yıl bana fedakarlık ve kaybedilenin de bir ders bir dönüm noktası olabileceğini öğretmişti. Ölmesi gerekenin öleceğini ve zayıfın bu dünyada ölmediği sürece acı içinde olabileceğini fark ettirmişti.
Ben de zayıftım. Belki en zayıfları. Ancak aşk ve güç ile sarhoş olup kendime tırnaklarımla kazıyarak çıktığım bu zirvede bir yer açmıştım. Zayıflığımı kabullenip ölmeyi beklememiş hayatta olduğum her günümü gücümü keşfetmeye adamıştım ve şimdi de belki bu evrenin en önemli büyücülerinden biri olan Sunghoon Rhysand Park'ın eşi olacaktım. Bu benim zaferimdi. Ve şimdi uğruna belki her şeyimi kaybettiğim ancak yerine daha nicelerini kazandığım sevgilimin yanında eşi olarak duracaktım.
Kapıyı araladığımda benim gibi dövüş kıyafetlerinin içinde olan sevgilimle göz göze geldim ve koşarak kollarının arasında yerimi buldum. Dudaklarıma konan yer yer derin öpücükler ve o ne zaman etrafımda olsa cayır cayır yanan tenim sanki iletişim kuruyormuşcasına uyumluydu. "Beklemek istemedim."
"Biliyorum. Ben de."
"Bunlar senin için korkutucuysa eğer vazgeçebiliriz Jake. Sen her zaman ve her koşulda benimsin. Eşlik bağımız olsa da olmasa da." Dudaklarımdan istemsiz bir kıkırtı döküldüğünde arkamda duran mızrağa uzandı ve gözlerime baktı. "Hadi."
Elimi ona uzattım ve avcumu boyuna derin bir şekilde kesmesini izledim. Acı, büyü ve daha önce hissetmediğim binlerce his kalbimden başlayıp damarlarıma ve kaseye durmaksızın akan kanla karıştı. Ve, sevgilimin kanıyla. Kasenin dolması belki bir dakika bile almadı. Kaseyi ilk alan Sunghoon oldu. Gölge hakimleri aynı zamanda vampir oldukları için kan tüketme konsepti onun için alışıldık bir şeydi. Ben ise iğrenmeyi beklerken kase bana uzatıldığında ağzıma yayılan tat ve zihnimdeki her hücreye hücum eden his... Eşsizdi. Hayatım boyunca tattığım hiçbir şeye benzemeyen bir şeydi bu. Sunghoon'un bir parçası olmanın onun gibi gölge hakimi özellikleri taşımak olacağını biliyordum. Artık damarlarımda akan kanın sadece benim değil onun da kanı olacağını. Ancak bu his... açıklanamazdı.
Bir süre boyunca hiçbir şey ne duyabildim ne de görebildim. Sırtımı kapıya yasladım ve nefes almaya çalıştım. Bir an önce eşimi görebilmek istedim. Yanıma gelmiyor oluşu onun da bir yerde kendisine gelmeye çalışmasının işaretiydi. Eşitlendiğimizin işareti.
Belki yarım saat boyunca olduğum yerde durmak dışında hiçbir şey yapamadım. Görme ve duyma yetimi geri kazandığımda Sunghoon'un da karşımdaki altın masaya yaslandığını gördüm.
"Merhaba aşkım."
"Merhaba sevgilim."
Ona doğru dizlerimin ve ellerimin üstünde süründüm ve kucağına yerleşip yüzünü ellerimin arasına alıp dudaklarına gömüldüm.
____________________
Aşırı geç geldiği için özür dilerim bu fice final yazmak hiç hiç hiç istemiyorum ayrıca yks senemdeyim ve tel detoksu malumSİZİ ÇOK OZLEMİSİM AMA dikkat çekiyorum tekrardam
ayrıca umarım bu ficteki olayların ve bu bağlılık yemininin benim enha evrenimdeki (özellikle impurities) her Jakehoon'un kaderlerinde beraber olmanın yazılı olmasının asıl sebebi olduğunu biliyorsunuzdur. İmpurities finalinde jungwonun onlara gösterdiği başka gerçekliklerden biri de bu evrendeki görüntüleriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buenos Aires /Jakehoon
Fanfiction"kalenin ve okulun sahibiyle sevişiyor olmam konusunda onunla aynı fikirde olanlarınız varsa karşıma çıkıp düşüncesini belirtebilir. Söz alınmam." Jaem'in cesedi ayak ucumda ve devasa ejderham da arkamda buhar üfleyerek duruyorken bunu söylediğim ço...