7

177 32 30
                                    


Jake's POV

"Gerçekten o çocuğu dövüşte yenmek yerine Sunghoon'a itaat edip revire gitmene inanamıyorum yeşil." Baide belki son dört saattir sanki beni ispiyonlayan kendisi değilmiş gibi başımın etini yerken savaş stratejilerine konsantre olmaya çalışıyordum.

"Öğrenci, dikkatini topla. Burada ben son on yılın önde gelen yoğurt markalarından bahsetmiyorum." Ethan'dan gelen yorumla binanın dışından bir kükreme duyuldu. Sınıftaki herkes gelen sesin kaynağını ararken Ethan ise bana dik dik bakıyordu.

"Kimse. Seninle. Öyle. Konuşamaz." Sınıftaki herkes korkuyla yerinden fırlarken ben de aralarına karışmak için ayaklandım. "Çok haklısın Baide ama biraz sakin mi olsak?" Kafamdan 300-350 metre boyundaki ejderhamı sakinleştirmeye çalışırken bir yandan sınıfın çoğunluğuna ayak uydurmaya uğraşıyordum.

"Yerinize oturun dedim! Sizi buraya süs olun diye mi binbir zorlukla aldık biz? En küçük seste kendinizden geçerseniz kendi gücünüze nasıl hakim olacaksınız?" Ethan bize var gücüyle böğürürken herkes tekrardan yerlerine geçti. "Onun da bir ejderhası var yeşil. Falconiform türü bir dişi. Yanlış hatırlamıyorsam ismi Cheleen."

"Zihnimi rahat bırakır mısınız?" Baide'in zihnimdeki varlığı ne kadar keyifliyse Eis ve Sunghoon'unki de bir o kadar keyifsizdi. Rahatsızlıktan ziyade kendime ait bir alanımın olmayışına üzülüyordum.

"Seninle dersten sonra konuşalım öğrenci." Bir anda arkamda beliren Ethan yüzünden neredeyse olduğum yerde sıçrıyordum ki kendimi zor sakin kalmaya ikna ettim. "Her şeyden haberiniz varsa konuşacak bir şey de yoktur."

Biraz sert ve kaba çıkışıma karşılık tek kaşını kaldırdı ancak sesizce kısa bir gülüşten sonra derse geri döndü. Yıllar boyu biz büyücülerin kullandığı stratejiler ve savaş hikayeleriyle geçen iki saatten sonra derslerin bitmesiyle Ethan'ı sikime bile takmayarak koşarak Sunghoon'un odasına gittim.

Her oraya giriş ve çıkışımda kenardaki devasa şömine ve yüksek alevler dikkatimi çekiyor bize ne zaman elementlerimizi kullanarak elementallere ulaşmayı öğreteceklerini merak ediyordum. Birçok kez o alevlere dokunmuştum, ev gibi hissettirmişlerdi. Uzun yıllar sonra evimi bulmuşum gibi hissetmiştim. Kıyafetlerimin yanmayacağını bilsem daha da yaklaşıp tüm vücudumu ateşe maruz bırakmak istemiştim. Vücudumdaki soğuk yanıklarına iyi gelen tek şeydi alevlerim.

"Yeşil... Gel içeri güzelim." Şöminenin önünde dizlerimin üzerine çökmüşken bir anda onun varlığını hissetmemle gerçeğe döndüm. "Çok güzeller Sunghoon." Alevlerden gözlerimi alamıyor ne kadar bakarsam bakayım onların bir parçası olamadıkça yeterli gelmiyordu. "Sen daha güzelsin. Gel hadi." Biraz eğilerek elimi tuttu ve beni odasında duran cam vitrin içindeki savaş takımının yanına götürdü.

"Bu... çok güzel." küçük ejderha pulları üstüne işlenmiş deri kısa kollu bir üst ve demir dizlikleri olan deri bir pantolondan oluşan takım hançerlere uygun, göğüse kollara ve bacaklara bağlanan vücut kemerleri ve ateşli silah kılıflarıyla bir araya getirilmiş, gerçek bir savaşçı zırhı ortaya çıkmıştı. "Senin için yapıldı. iki hafta sonra ikinci sınıflar ejderhalarla tanıştırılacak. Tabii... hayatta kalanlar. Ancak sen o grubun bir parçası değil üçüncü grubun bir parçası olup uçuş eğitimine başlayacaksın."

Gözlerim fal taşı gibi açılırken dehşetle karşımdaki gölge hakimine baktım. "Ne demek hayatta kalanlar Sunghoon?" Jungwon... Sunoo... Jaemin... Sınıfımdaki herkes ölebilir demeye mi çalışıyordu?

"İkinci sınıflar iki hafta sonra ejderhalarla gökvadide karşılaşacaklar. Tabii gökvadiye ulaşabilirlerse." İğrençti. Her şey... zaten sayıca çok az olan element büyücülerini öldürmek üstüne kurulu bu sistem... vahşiceydi. Ve ben bunun bir parçası olamayacaktım. Kendi sınıfımdaki en beceriksiz büyücü ben olmama rağmen ölümle burun buruna bile gelmeyecektim. Sırf bütün bu var oluşun sahibiyle aramdaki bağdan dolayı.. Sinirden gözüm dönmüştü. Karşımda duran cam vitrini bir yerlere vurmayı istiyordum.

"Ben de oradan geçmek istiyorum Sunghoon. Sırf seninle... aramızda ejderhalarımızdan dolayı bir eşlik bağı var diye... ölüme gönderilmeyecek, özel muamele gören kişi olmak istemiyorum." Kendi öfkem bünyeme fazla geliyor, nasıl böyle bir şeyi midesi kalkmadan söyleyebildiğini aklım almıyordu. Bu kadar vahşet, bu kadar zalimlik ve tanrılara karşı bile ölüm tanrısını oynama cürreti... çok fazlaydı.

"Sen ve benim aramdaki şey eşlik bağından çok daha fazla yeşil ancak sanırım idrak edemediğin bazı daha önemli detaylar var. Sen ölürsen hepimiz ölürüz. Baide, Eis, ben. Hepimiz dakikalar içerisinde geberip gideriz." Bakışları sertti. Gri gözleri yavaş yavaş kırmızıya dönüşüyor üstüme yürürken bana sanki burada deli olan benmişim gibi bakıyordu. "Zaten sayılı olan büyücüleri nasıl, ne cürretle ölüme gönderirsin!? Nasıl yapabildiniz yüzyıllardır nasıl izleyebildiniz sizden olanların ölümünü? Sunghoon bu vahşet!"

Midem bulanıyor gözlerim bulanık görüyor ve ellerim kıvılcımlar ve kor ateş zerreleriyle aydınlanırken zangır zangır titriyordu. "Biz savaşçıyız. Buraya özel olarak davetle getirilmeyen büyücüleri kollarımızı açarak karşıladığımızı mı sanıyorsun? Buraya ulaşmak için geçtikleri yollarda yüzde sekseni ölüyor. Bizim görevimiz güçlüleri yetiştirmek. Ayakbağı olacak, bu görevlerde hatta müsabaka minderlerinde can verecek olanlar savaşta bizi yavaşlatacak olanlar. Onları biz değil uğruna ölmeyi seçtikleri savaşçı eğitimleri öldürüyor. Alışsan iyi edersin."

Buraya geldiğimden beri ondan duyduğum en gaddarca cümleleri duymuştum. "Alışsan iyi edersin..." gözlerimin içine duygusuz ve ölü kırmızı gözleriyle bakıp bu cümleyi sarf ettiğinde dizlerimin bağı çözüldü. Söylediklerinde haklıydı ancak benim bunların hiçbirinden ne geçmiş ne de geçecek olmam beni en çok yaralayan kısımdı.
"Benim Baide'le bağ kurmama izin vermemeliydin. Önce ölümü karşıma alıp ne gerekiyorsa her şeyi yapmalıydım ben... Benim yerimde olsalardı binlerce kişinin hayatı kurtulabilirdi... Ben sadece senin ilgini çeken, içindeki yardımseveri uyandıran zavallının teki olduğum için bunların hepsinden muaf olmayı HAK ETMEDİM!"

Gözlerinden ince bir ışık geçti. "Sen kendini kanıtladın. Kıtadaki en büyük ve en kıdemli ejderha seni seçti. Sen düştüğünde o da düşecek. Kendi iradesiyle. Bir daha benim hakkımda, kendin ya da Baide'in hakkında böyle bir şeyi dillendirdiğini duyarsam yemin ederim ki sana hayatın boyunca kendini acındırabileceğin gerçek bir neden veririm. Şimdi beni iyi dinle; sen benim için asla bir zavallı değildin ve olmadın da. Sana hep hayrandım. Yüzlerce yıllık hayatımda senin gibi biriyle tanışmayı bekledim seni gördüğümden beri benim ilgi odağımsın. Sen ne hissedersen hisset sen benim için asla bir ayakbağı olmayacaksın. "

Bu cümleleri bana başka bir zaman sarf etmiş olsaydı ona aşık olduğumu bile düşünebilirdim ancak şu an Sunghoon her ağzını açışında kusmayı istiyordum. "Benim... gitmem lazım. Yalnız kalmalıyım." Odasını elimden geldiğince hızlı bir şekilde terk ettikten sonra Baide'i müsabaka arenasının arkasına çağırdım ve gün doğana kadar ağladım.

O günden sonra iki hafta boyunca ne Sunghoon'u gördüm ne de zihnimde sesini duydum. ders listelerinde adım yoktu. Baide'i görmeye gittiğimde Eis'in yanında değildi. Ve ben, o olmadan hiçbir şeyin anlamı yokmuş gibi hissettiğim iki haftada Vortex Veil'a geldiğimden beri ruhumu besleyen o tamamlanmışlık duygusunun yok oluşuna tanık oldum.

-----------
Soracak sorunuz anlamadığınız bir detay varsa buraya alayımmm

Beğendiniz mi bölümü

Buenos Aires /JakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin