10

146 31 28
                                    


"Gel bebeğim. Konuşalım biraz." Saat tam geceyarırısına geldiğinde lütfedip odasına gitmiştim. Çünkü içimden bir ses konuşacağı o konun çok da hoşuma gitmeyeceğini söylemişti ve haklıydı da. Yanına sakince gittim ve önce yatağının kenarına oturup vücuduma bağlı hançer ve ateşli silahları tutan kemerleri çıkardım.

"Ne konuşacağız?" Uzanıp beni belimden kavradı ve kucağına oturmamı sağladı... ya da ben kucağına oturmak istedim. Sorumu cevaplamadan önce dudaklarımı derince öptü  ve bir yandan üstümdeki ejderha pullu ceketi çıkardı. "Eğitmenler.. bizim hakkımızda ve geçen gün Cheleen'e olan şey hakkında konuşuyorlar. Belki bir süredir. Ethan bir süre burada olmayacak Cheelen'den dolayı öleceğini düşünmüştüm ancak bir şekilde yaşıyor. O eğer ölmezse.. Onunla napalım?"

Bunun ben de düşünmüştüm. Belki günlerce ancak bıçak kemiğe dayandığı halde verecek bir cevabım yoktu. Vortex Veil'da görev yapan uzman bir savaş stratejileri eğitmenini kişisel meselelerimiz yüzünden ölmekten beter etmiştik ve... bu bana adil gelmiyordu. "Bırakalım işini yapsın." Cevabımı duyar duymaz kaşları çatıldı ancak itiraz etmedi. "Ve bizim hakkımızda da bırak konuşsunlar. Tabii.. biz diye bir şey varsa."

"Tabii ki biz diye bir şey var Yeşil. Benden ne beklediğini bilmiyorum ancak benim elimden bu kadarı geliyor. Sana çiçeklerle süslü mutlu ve sakin  bir ilişki asla sunmayacağım ya da konu savaş olduğunda duvarlarımı indirmeyeceğim. Müsabakalara seni dahil etmeye devam edeceğim. Seni kendi öncelik listemde bir generalin ya da teğmenin önüne koymayacağım. Seni güçlendirmek için gerekirse canını fiziksel olarak yakacağım.. Seni cici bir yerde yemeğe çıkarmayacağım Ya da çıkma teklifi edip cevabını beklemek gibi saçma sapan şeyler yapmayacağım ki buna razı değilsen bile şunu bil ki sen benden başka kimseye ait olamazsın."

Yıkılmıştım. Beni üzen kahreden şey bana sunamayacakları değildi. Benim için yapıp yapabileceği en basit şeyi bile yapmamasıydı. Çıkma teklifi edip benim cevabımı beklemeyeceğini söylemesi gibi. Ya da beni bir eşya gibi sahiplenebileceğini düşünmesi. Gözüm dönmüştü. Benim üstümde hak iddia edebileceği hiçbir şey yoktu. Benim için peşimde dolaşıp hayatımın amına koymak dışında hiçbir şey yapmamıştı ve ben bir salak gibi bunu sevmiştim. Onun buna devam etmesini onun gibi bir varlığın peşimden öylece koşmasını bizzat istemiştim.

Ne aptallık ama. "Belki de ben de diğerleri gibi senin sahip olduğun gücü sevmişimdir Sunghoon." Yatağından kalktım ve biraz ondan uzaklaşıp kemerlerimi tekrardan taktım. "Bir dönüp bakıyorum da... Sen Sunghoon Rhysand Park olmasaydın bunların hiçbiri olmazdı. Sen her şey için gücünün arkasına saklanan kişilik yoksununun tekisin. Ve isminin arkasına saklanıp sahip olamayacağın bir şey varsa o da ben ve benim sevgim. Öylesine bir öğrenci için uğraşacağını da sanmıyorum. Nasılsa ben de seni gücün için sevdiğimi sandım. Şimdi bıçak kemiğe dayandı ve ben senin sunamayacaklarınla dolu bir hayat geçirmeyeceğim."

Kapısını sertçe çarpmadan önce ona son bir kez baktım. Yıkılmıştı. Benim az önce onun sözlerine ve tavırlarına kahrolduğum gibi kahrolduğuna emindim. Beni tek bir nedenden sevmişti. Emindim. "Seni bir generalin ya da teğmenin önüne koymayacağım.." Bunu duyduğumda zihnimde çakan tonlarca şimsekle anlamıştım bunu. O gücünden ibaretti. Gücünün altında bir insan bir kişilik yoktu. O korgeneral Sunghoon Rhys Park olmayı seçmişti. Doğuştan bir savaşçıydı ve kalbinde başka bir şeye yer açmayacaktı. O benim değildi. O vahşete kana ve savaşa aitti ben ise... hiç kimseye.

"Güzel bir iki ay geçirdik efendim. Teşekkür ederim. Yarın eğitimde görüşmek üzere."

Kapısını çarpıp oradan defoldum ve odama döndüm. Günler sonra odamdaydım ve bu sefer arkadaşlarımın da olmamasını fırsat bilerek avazım çıktığı kadar bağırıp ağladım.

Buenos Aires /JakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin