4

190 31 22
                                    


Ya da her sikik gece yatağımın dibinde beni izleyeceği anlamına geleceğini tahmin edememiştim. Bazı geceler ben uyurken baş ucuma oturup kahrolası MOTIVASYON konuşmaları yapıyor bazen de sadece dikilip içindeki ucube vampir kişiliği ortaya çıkararak gün doğana kadar bana bakıyordu.

Bir hafta içinde bana tek yaklaştığı zamanlar gecelerken gündüzleri ise onunla olan derslerimizde Lux'ta geçirdiğim kabus gibi günlere şükür ettirecek kadar zorluyor, kimseye göstermediği o gaddarlığını ya da diğer öğrencilerden kaynaklanan sinirini üstümden atıyordu.

"Hadi ama yeşil! Biraz karanlığa maruz kalmak senin canını yakmamalı." gibi saçma sapan şeyler söylüyor, derslerde adil dövüşün diye herkesi tembihledikten ve dünyanın en eğlenceli yaratığı gibi davrandıktan sonra sıra bana gelince beni karanlığında boğuyor şeytanın bile önünde eğileceği türden büyüleri ve teknikleri üstümde deneyip de buna içimdeki körelmiş alevleri canlandırmak için küçük bir motivasyon adını veriyordu. Gün boyunca baş dönmesi SİYAH KUSMAK ve bulanık görmek dışında bir sikime yaramıyordu.

Ona odaklanmaktan başka hiçbir sikim yapmayıp kalan vaktimi Jungwon ve yeni tatilden dönen oda arkadaşımız Sunoo ile geçiriyordum. Odamızda olmasına şaşırmamıştık ancak yarı siren bir ateş hakimi de ilk kez görüyorduk. Tanrıya şükür ki Sunoo oldukça sıcakkanlı ve tatlı biriydi. Ailesi tarafından dışlanmış ve annesini tanımamış bir çocuk olduğu için bizim gibi o da buraya özel davetle gelmişti. Jungwon'la da iyi anlaşıyordu ve şimdilik başımdaki Rhys belasıyla beraber fazlasına da ihtiyacım yoktu.

Rhys beni yalnız bıraktığı sürece gayet mutluydum ancak bir paranoyak gibi gördüğüm her gölgeyi izlemekten kendimi alıkoyamıyordum. Geceleri ise her yerin karanlık olmasının tedirginliğini yaşıyor gözüme zorlukla bir ya da iki saat uyku giriyordu.

İlk haftam tamamen aynı rutinin tekrarı gibi geçmiş ve arkadaşlarımın davranışlarında bile bir değişiklik yaşanmamıştı. Taa ki cumartesi gecesine kadar.

Uykumun tam ortasında kendimi kapılarla dolu bir kara delikte bulmayı beklememiştim. Ya da o delikte tam önümde duran pirinç kapının ardında çakan şimşekler yüzünden vücudu kaskatı hale gelene kadar kendini sıkmış duvarı izleyen Rhys Park'ı gördüğüm gibi düşünmeden o kapının gölgesinden içeriye girip ona kendimi atarcasına paniklemiş halde koşmayı da beklememiştim.

"Efendim.. Siz iyi misiniz?"

sesimle beraber kendine gelmiş gibiydi ancak duvarı izlemeyi sürdürdü.

"Bana Sunghoon de yeşil. Buraya nasıl geldin?"

bir milim kıpırdamadı.

"Bilmiyorum ben... Rüyada olduğumu sanıyordum karanlık bir boşlukta kapılar vardı ve sizi görünce... İçimden bir ses sizinle olmam gerektiğini söyledi.. Kusura bakmayın."

Yorgundum. Uykusuzdum ve inanılmaz tükenmiştim. Vortex Veil'a alışmaya çalışıyor bir yandan tamamen fiziksel derslere katılıyor ve savaş eğitimi alıyordum. Bunların üstüne tabii ki okulun sahibi bana birnevi kafayı takmıştı ve bu işin sonu muhtemelen ikimizden birinin delirmesiyle bitecekti. Lux'ta aldığımız teorik ve akademik eğitim burada bir sike yaramadıkça daha da yıpranıyor daha da endişeleniyordum.

Okumayı daha öğrenmemiş bir çocuk lisede ne kadar çaresizce ben ve Jungwon on katı daha çaresizdik. Kalan beşimiz hakkında hiçbir fikrimiz yoktu ve onları görmemize izin verilmiyordu. Bu kadar derdin üstüne şimdi de bu az önce yaptığım saçma şey de eklenmişken ilk delirenin ben olacağıma emindim.

"Burada ejderhalarımız olduğunu biliyor muydun yeşil?"

Delirmiştim.

"Mümkün değil."

Buenos Aires /JakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin