Ben ne miyim? Rhysand Park belki milimetre ötemde gözlerime bakarken aklım çalışmayı bırakın mutemelen kendi kendini yıkmaya başlamıştı. Vücudum ısınımış ancak o sanki hiçbir şey değişmemiş gibi ellerinin boynumdaki konumunu korumuştu."Sadece sana doğruyu söylemeni söyledim. Beni basit bir sıcakla caydıramazsın"
"Yemin ederim neyden bahsettiğinizi bilmiyorum efendim... Ben... Ben bir ateş hakimiyim ki onu bile becerebileceğimden emin değilim-"
Boynumdaki elleri çekildi. Saniyeler içinde yok olup kapının gölgesinde ortaya çıktı ve kapıyı kilitledi. "Kes. Zırvalamayı."
tekrardan yanımda belirdi ve yüzüme doğru eğildi. Gözlerimin içine bakarken ne duymayı istediğini, ne görmeyi beklediğini bilmemekle kalmıyor neyden bahsettiğini bile anlamıyordum.
"Nasıl gölgelerin içini görebiliyorsun? Ailende bir gölge hakimi mi vardı? Bunun için mi eğittiler sizi? Beni nasıl gördün? Nasıl duydun?"
Şok olmuştum. Onu görmemden bahsediyordu. Onu görmek yaptığım en doğal şeymişcesine Jay'in gölgesine bakmaktı. Oradaydı. Hayatımda gördüğüm en özel en güçlü en... hoş varlık Jay'in gölgesinden bana bakıyordu.. Onu görmek hayatımın bir parçasıymış gibi hissettirmişti.
"Ben... Ben bilmiyorum sadece baktım ve siz.. oradaydınız.. Sesiniz ve gözleriniz çok net; ve yüzünüz ise daha silikti. Yemin ederim bilmiyorum... Bu.. Yapamamam gereken bir şey mi?"
Kulağıma eğildi ve dudaklarını değdirerek sakince konuştu. "Evet güzelim, bu yapamaman gereken bir şey. Çünkü gölgeler bize aittir ve yabancılara naparız biliyor musun?"
Derin nefesler almaya çalışıyordum. Kulaklarımdan boynuma inen ve tenime hafifçe değen dudakları nefesimi kesmişti. Gözlerim bulanık görüyor stresten napacağımı bilemez bir haldeydim. "Ben... yemin ederim bilmiyorum nasıl yaptığımı ya da ne olduğunu..."
"Çok az kişi görebilir. Görenlere... biz çok... çok kötü şeyler yaparız güzellik ama bu yeşil gözlere çok.. çok yazık olmaz mı? Mhm? O yüzden şimdi sen bana ailende kimin gölge hakimi olduğunu söyleyeceksin. Ya da aklına ne gelirse."
Eli yanağımı okşarken direkt olarak gözlerimin içine bakıyordu sanki yapabilirse göz bebeklerimden içeri girip aklımdan geçen her şeyi bir kenara yazmak istermiş gibi.
"Lux.. Lux'ta bir tane vardı.. O.. bize işkence ederken gördüğümü fark etmiştim... Orada bir tane görmüştüm sizin gibi-"
Kafamın yanından duvara elini geçirdi. "O bendim yeşil. O gördüğün kehribar gözler sadece bende var. O iğrenç okula sizi aldıklarını öğrendiğimizden beri peşinizdeyiz. Ben, Jay ve Ethan dört yıldır sizi izliyorduk. Amacımız her zaman Lux'un size yaptıklarıyken, senin beni görmen... Nasıl her şeyin içine sıçtı bilemezsin... Binlerce kere umursamamayı, işimize devam etmeyi istedim. Ama ben, her zaman nedensizce.. seni izledim. O yeşil gözlerden akan acı dolu yaşların beni nasıl sana çektiğini bir bilsen yeşil... Kahretsin sana bakarken bile içimde bir şeyler eriyor AMA BEN BUNUN NE OLDUĞUNU ANLAYAMIYORUM!" Onun gibilerin duyguları olmazdı. Onlar... duygudan yoksun, kötünün bel kemiği olarak yaratılmış donuk canlılardı.. Ancak karşımdaki yaratık gözlerimin önüne her şeyini sermiş benim kayıp parçayı bulup yerleştirmemi bekliyordu.
Ama onun bilmediği şey ise, benim zavallı zihnimin boş bir kanvasa kıyasla sadece küçük bir miktar renkli olmasıydı. Lux'te eğitim görmek için seçilen sekiz ateş hakiminden biri olmanın gururunun hayatımın Lux'tan öncesine mâl olacağını bilseydim her şeyin çok farklı olacağını düşünmediğim tek bir kahrolası gün bile yoktu. Lux benden her şeyimi çalmıştı; kişiliğimi, hayatımı, anılarımı ve öz güvenimi.
"LÜTFEN BEN... Lütfen yemin ederim bilmiyorum... hatırlamıyorum o günleri hatırlamıyorum, o işkenceler başladığı günden beri ben.... siktir... HİÇBİR SİKİK ŞEY HATIRLAMIYORUM. KAHRETSİN KİM OLDUĞUMU BİLMİYORUM, ÇOCUKLUĞUMU BİLMİYORUM, BİLMİYORUM... HİÇBİR KONUDA HİÇBİR SİKİK FİKRİM YOK"
delirmiş gibi bağırdım. Ciğerlerimdeki hava tükenene kadar, gözlerimden akan yaşlar ısınan vücudumdan buharlaşana kadar nefes almadan, düşünmeden bağırdım. Acınası olmayan hayatımı Sunghoon Rhys Park'ın önüne serdim. Benim bağırmam onu şaşırtmış olmalıydı ki olduğu yerde kaldı ve tek kelime etmeden beni izledi.
Sakince bana doğru geldi yanan tenimi umursamadan, yüzümü elleri arasına aldı ve gözlerime baktı.
"Sende beni çeken bir şey var il mio bello e pura volpe belki de anılarının olmaması bunun sebebidir... Gerçi benim tahminim o yeşil gözlerin ve güzel yüzün. Biliyor musun... içimdeki sesler o anıların çok... çok derinlerde açılmayı bekleyen bir kutuda gömülü olduğunu söylüyor.. Onları oradan gerekirse kazarak çıkaracağız. Ve ben her santiminde orada olacağım. Beni karanlığımda nasıl gördüğünü öğrenene kadar orayı kazacağım."
Az önce gözümden akan yaşı sildi ve gülümsedi. "O yeşil gözlerin nelere tanık olduğunu öğrenene kadar Jake Sim.. Seninle özel olarak ilgileneceğim. Ve bunu tamamen kendim için yapacağım, sakın bunu aklından çıkarma.""Elimden geleni yaparım efendim."
Senin yapabildiklerin dışında hiçbir şeyi siklemiyorum demenin yüzlerce savaş görmüş ölümsüz bir gölge hakimince söylenişi tam olarak buydu.
Ama benimle özel olarak ilgilenmesinin, her gün eğitimlerde amıma koyacağı anlamına gelebileceği aklımın ucundan geçmemişti.
---------
sardı mı bari şimdilikkk okuması eğlenceli mi hiç bilmiyorum kendi kitabım olduğu için
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buenos Aires /Jakehoon
Fanfiction"Onunla, kalenin ve okulun sahibiyle sevişiyor olmam konusunda aynı fikirde olanlarınız varsa karşıma çıkıp düşüncesini belirtebilir. Söz alınmam."