Ay ay ay 15. Bölüme geldiiiik
Lütfen oy vermeyi unutmayalım
Yorumlarda buluşalım🩷
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Melek içeri yüzü bembeyaz olmuş bir şekilde girdi. Bu hali beni korkutmuştu.
"Melek ne oldu? Rengin atmış, iyi misin?"
Tedirgince bana baktı. Anlatıp, anlatmamak arasında kararsız kalmıştı. En sonunda konuşmaya karar verdi. Koltuğa, yanıma oturdu.
"Ben marketten dönerken bir şey gördüm, Elzem."
"Ne gördün?" diye sordum merakla. Onu neyin bu kadar etkilediğini merak ediyordum.
"Aslan ve Sedef'i gördüm. Gülerek birbirlerine sarılıyorlardı. Çok yakınlardı." dedi sessizce.
Söylediklerini idrak edebilmem bir kaç saniyemi almıştı. Aslan ve Sedef sarılıyorlardı. Dün sarıldığımda bana karşılık vermeye bile tenezzül etmeyen adam, bugün Sedef'le sarılıyordu. Güldüm. Bildiğin kahkaha atarak güldüm. Melek bana korkuyla bakıyordu. Bense gözlerimden yaş gelene kadar gülmüştüm.
Ayağa kalkarak Melek'in kenara bıraktığı poşetleri alıp mutfağa geçtim. İçinde ki malzemeleri yerlerine yerleştirmeye başladım. Kapı çaldığında gidip açtım. Gülerek gelen Ahsen'e sarıldım. Arkamı döndüğümde Melek kocaman olmuş gözleriyle beni izliyordu. Beraber içeri geçtik. Ahsen nasıl olduğumu, günümün nasıl geçtiğini sorduğunda muhabbet etmeye başladık.
Melek'in gözleri sürekli sorgularcasına bana dönüyordu. Bu bakışları Ahsen'in dikkatini çekince olan biten her şeyi ona da anlattım. Ahsen'in güzel yüzü sinirden kızarmıştı.
"Biz onu zamanında güzel dövemedik o yüzden böyle oldu bu çocuk. Bu yaştan sonra abla dayağı nasıl yenirmiş bir görsün. O koca kafasını kırdığımda, beyni tekrar çalışmaya başlar belki." diyerek ayaklandığında onu zor durdurmuştuk. Zavallı Melek'im bu seferde korkuyla ona bakıyordu. Kızcağız bir günde on yaş yaşlanmıştı bizim yüzümüzden.
Ahsen sinirle bana döndü. "Bana bak, benim salak kardeşim yüzünden üzüldüğünü görmeyeceğim. Yoksa gerçekten kırarım onun kafasını. Belasını Sedef'ten bulmazsa benden bulur."
Ahsen'in çıkışlarının ardından geç saate kadar dertleşmiştik. Kızlar eve dağıldığında kendime düşünmeyi yasaklayarak yatağa geçip uyudum.
Sonra ki günler ise kendimi işe vermiştim. Efsun abla olanları öğrendikten sonra işe gitmemi yasaklamıştı. İki hafta boyunca evden çalıştım. Kendimi tamamen işime vermiştim. Çalışan herkesi evde olsam bile darlıyor, sürekli bilgi istiyordum.
Çalışmadığım saatleri ise Ahsen, Melek ve Eymen'le geçiriyordum. Aslan'ın olduğu ortamlara ise girmemek konusunda kararlıydım. Israrlar işe yaramayınca, Eymen bir keresinde beni kucağına alarak götürmeyi bile denemişti. Omuzunu ısırdığımda ise canının sağlığı için pes etmek zorunda kalmıştı.
Şimdi ise üçü yine toplanmış, beni yarın meyhaneye gelmem konusunda ikna etmeye çalışıyorlardı. Ahsen bir ara üstüme yürümeye bile çalışmıştı.
"Ya sen nasıl inat bir insansın. Bana bak yarın benim doğum günüm. Sana gelmeme şansı sunmuyorum. Gelmek zorundasın. Yoksa seninle bir daha konuşmam. Oğlumuda göremezsin. Hatta bu ikisini de konuşturmam seninle. Saat 19.30'da hazır olacaksın. Beni daha fazla çıldırtma. Sedef gelmeyecek zaten." dediğinde istemeye istemeye onaylamak zorunda kaldım.
Yarın pazardı ve ben ertesi günü işe geri dönüyordum. Berber biraz daha sohbet ettikten sonra geç olunca herkes dağıldı. Bir kaç gündür aklımdaki düşünceleri susturabilmek için uyku ilacı alıyordum. Sağlıksız olduğunu bilsem de bir süreliğine buna ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şûrîde
General FictionŞûrîde: Farsça bir kelimedir. Yanık, yanmış olan, tutuşmuş, perişan, karışık anlamlarına geldiği gibi tutkun, aşık, meftun için de kullanılır. Elzem&Aslan