1

3.7K 137 49
                                    

"Yakup oğlum yapma lan, adamın kulağına gidecek boku yiyeceksin."

Tolga'nın uyarısını duyunca gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ellerimi arkamda bağlayarak cebimden kantinin anahtarını çıkardım. Bugün kantin görevlisiydim ve gevşekliğimden ödün vermeyerek yeni antrenmandan dönmüş koğuş arkadaşlarıma şebeklik yapmaya gelmiştim. Yaptığım Dağhan Komutan taklidine gülmek onları antrenmandan daha çok yormuştu. Gülmelerinin arasında yaptığı uyarılar hem ayranım dökülmesin hem götüm sikilmesin hesabına geliyordu. Beleşe piyes çeviriyordum adamlara hâlâ hayıflanmaları bitmiyordu. Korkak herifler.

Elimdeki anahtarı ağır adımlarla yürüyüp karşı taraftaki ranzanın demirine birkaç kere vurdum. Sert bakışlarım Deniz'in sırıtarak yattığı yatağı delip geçerken iki ranzanın arasına girdim. Elimi üst ranzanın demirine atıp oyunuma ayak uyduran yoldaşıma doğru eğilerek kalın olan sesimi olabildiğince inceltip konuştum. "Hayatım?"
Arkamdaki kıkırtılar ciddi ve oldukça yakışıklı suratımı sekteye uğratsa da dişlerimi sıkıp mimik oynatmadım.

"Çankırı'nın travestisi de hiç çekilmezmiş amına koyayım." Ender'in yaptığı espriye dayanamayıp kahkaha attıktan sonra istifimi bozmadan devam ettim.
"Hayatım kalk hadi, kahvaltı hazır."

Burada bir haftada kardeşim bellediğim muhtemelen bundan sonra da en yakınım olacak Er, Deniz cevap verdi. "Sevgilim." Sonunu uzatarak tıpkı o gün Aytekin'in yaptığı gibi seslendi. Şu an aramızda eğlenemeyen tek kişi oydu çünkü bu olay askeriyenin bilindik namı salınmış sert Astsubayı, Dağhan Komutan'la onun arasında geçmişti.
Şimdi de yatağında demire yaslanmış, bacaklarını kendine çekerek oturmuş ve somurtarak bizi izliyordu.

Avuç içimi tıpkı o gün komutanın yaptığı gibi üst ranzaya vurdum. "Kalk asker!"
İşittiğim net ve sert sesimle içimden "Benden de iyi komutan olurmuş." diye geçirmeden edemedim.

"Hasta mısın lan!" O gün Aytekin yataktan kalkmayınca Dağhan Komutan bunu "Kafadan hasta mısın?" anlamında sorsa da safaloz devrem komutanın onu muhtemelen kendisini düşünüp sorduğunu sanarak şu an tam da Deniz'in söylediği gibi cevap verdi.

"Komutanım sormayın, hava değişikliğinden neyin midir nedir anlamadım. Bir halsizlik var ki anlatama.." Deniz sözünü bitirmeden seri şekilde yakasını kavrayıp oturduğu yerden kaldırdım. "Bedellin on iki gün uzadı, buranın havasına alışsan iyi olur."

Gösterimiz bittiğinde hepimiz kahkahalara boğulurken kapının ağzındaki ranzaya yaslanmış şekilde bizi izleyen Dağhan komutandan bir haber olmasaydık keşke. "Benim sesim o kadar ince mi asker?" Ortama buz gibi giren sakin sesi hepimizi anında esas duruşa dizmişti. Şimdi sıçmıştın Yakup.

Kimseden çıt çıkmayınca deli cesareti olsa gerek, ela gözlerimi kapıya doğru çevirdiğim an komutanla göz göze geldim. Disiplininden, askerlere verdiği acımasız cezalarından ya da otoritesinden midir bilinmez onunla göz göze gelmek buz dolu bir varile girmekle aynı hissiyatı taşıyordu. Gözlerimi gelen ürpertiyle tekrar önüme çevirdiğimde yeri göğü sarsan sert adımları duyuldu koğuşta. "Soru sordum asker!"

Aklıma gelen şeyle yutkunup bir adım öne çıktım. "Hayır komutanım!" Sesim titremediği için sadece Ramazan'da hatırladığım Allah'a şükrettim. Ne saçmalıyordu bu adam? Gayet iyi taklit yapmıştım, o da sesini inceltmişti o zaman. Tabi bu savunmayı yapacak durumda ve mertebede değildim ne yazık ki.

"Taklidimi iyi yapamadığın için seni tüm katların tuvalet görevlisi yapıyorum bugün." Söylediği şeyle gözlerimi olabildiğince açıp ağzımı araladım. "Ama komutanım.." Kaşlarını çatıp sorgular gibi kafasını eğdi. "Ama?"

"Emredersiniz komutanım!" işi daha fazla yokuşa sürmemek ve başka çarem olmadığını bilmeyerek onayladım. Tuvalet görevlisi demek tüm binanın yaptığı boktan haberdar olacaksın demekti. Bu görev iki gün önce tuvalete kolum kadar sıçıp temizlemeyen pis herifin bulunamamasıyla konulmuştu. Her kata bir görevli konacak tuvalete girip çıkandan sonra temiz olup olmadığını kontrol edecekti. Eğer ki günün sonunda pis bir tuvalet olursa onu görevli temizleyecekti. İtiraz etmeye kalkmamın sebebi bunu tüm katlarda nasıl başaracağım sorusuydu. Altıya bölünemeyeceğime göre günün sonunda tuvalet temizlemek farz olmuştu. Başta Toygar'ın yaptığı boku yiyeceksin uyarısını dikkate alsaydım keşke.

Dağhan komutan her birimize gözlerini gezdirip bakışlarını yanımda duran Deniz'e sabitledi.
"Ve sen, adın neydi?" Daha geleli bir hafta olduğundan ve koğuşta otuz kişi olduğumuzdan dolayı isimlerimizi ezberleyememişlerdi.

Deniz bir adım öne çıkarak selam ve benimkine kıyasla daha az kalın olan sesiyle tekmil verdi.
"Acemi Er Deniz Kavak Mersin, emredin komutanım!"
Göz ucuyla baktığımda kafasını sallayıp arkasını döndü. "Benimle gel."

Komutan arkasını dönüp koğuştan çıkarken Deniz ağlamaklı suratını bana çevirip işaret parmağını salladı. Dudaklarını oynatarak bir şeyler söylüyordu giderken ama anlamadım. Muhtemelen sövüyordu. Olduğum duruma rağmen bu haline gülmeden edemedim. Onlar kapıdan çıktıklarında ben de koğuşumla helalleşip anahtarı diğer kantin görevlisine teslim etmeye gittim.

Günün sonunda kokudan ya gazi ya şehit olacaktım.

itirazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin