11

1.5K 95 24
                                    

bölüm şarkısı koymak istemiyorum ama duman şarkılarıyla yazıyorum isteyen dinleyebilir

"Ardında tek bir cümle, bir cümle bırakıp gitti."

"Hakkınızı helal edin, yeterince yük oldum benden bu kadar dayanacak gücüm kalmadı." 

Dağhan komutan son cümlesinden sonra ne bir şey söylemişti ne de ben bir şey sormuştum. Ölmüştü, her ne kadar sorumlusunun kendisi olduğunu söylese de buna inanmamıştım. Kendini buna inandırmış gibi duruyordu. Ne söylersem söyleyeyim düşüncesinin değişeceğini de sanmıyordum.

"Yemeğinizi yediniz mi?"

Bu yüzden işe yaramayacak teselliler vermek yerine kafamı toparladığımda işe yarar bir soru sormuştum. 

Gittiğinden beri yemek yememiş gibi bitkin duruyordu. Dudaklarının kuruluğundan su bile içmediğini düşünüyordum.

Soruma cevap alamayınca kapıya doğru ruh gibi bakan bedenden gözlerimi ayırıp ayağa kalktım.

"Nereye gidiyorsun?"

Sonunda dikkatini üzerime çevirdiğinde ellerimi kamuflajıma sürterek cevapladım.

"Komutanım çok bitkin görünüyorsunuz, bir şeyler yiyip uyusanız iyi olucak."

"Anlattıklarımı dinlemedin mi?"

Boğuk sesini işittiğimde ne ima ettiğini anlamıştım. Sandığının aksine gözümde değişmemişti. Olay ufak tefek bir şey değildi bunun bilincindeydim fakat komutanın olayda bunları hak edecek kadar suçu olduğunu düşünmüyordum.

Rehavete kapılarak onu kurtaramaması tetiğe onun bastığı anlamına gelmiyordu.
Aynı şekilde intihar etmesi de birine muhtaç şekilde yaşamak zorunda olmanın yükünü kaldıramamasıymış. Komutanın her iki olayda payı olsa da tüm günahı sırtlaması acımasızlıktı.

"Dinledim, bana güvenebilirsiniz."

Söylediğim şeyle hem konunun burada kalacağını hem de ona karşı bir duvar örülmeyeceğini ima etmiştim. O da anlamış olacak ki kafasını sallayarak bakışlarını çevirdi.

"Getirme bir şey yemek istemiyorum."

"Olmaz öyle aç susuz nereye kadar.."

Söylenerek arkamı dönmüştüm ki tanıdığım Dağhan komutanın sesini duymuştum.

"Rica etmiyorum Yakup, emrediyorum."

"Ama komutanım.."

İki kaşını da kaldırdığında itiraz kabul etmeyeceğini anlayıp pes ettim.

"Emredersiniz komutanım."

Kafasını usulca sallayıp yaslandığı duvara dayadığında gözleri yavaşça kapanmıştı.

"Git uyu artık yarın öğlene kadar uyutacağımı düşünüyorsan, düşünme öyle bir şey olmayacak."

Bu halde bile sert komutan tavırları takınmasına istemsizce güldüm. Ne olursa olsun duruşundan taviz vermeyen bir yapısı vardı. Kendini buna programlamıştı sanki. Üzülemez, ağlayamaz, yorulmaz, hasta olmaz, beni her koşulda mekan saat ayırmaksızın azarlar..

"Emredersiniz."

Gözlerimi yüzünden ayırıp kapıya doğru adımlarken bir saati aşkın süredir burada olduğumun farkında değildim.

Kapının önüne geldiğimde kulpu tutup açacakken sesini duydum. "Yakup." Sanki bunu bekliyormuş gibi hızla arkamı dönüp hâlâ aynı pozisyonda gözleri kapalı olan komutana baktım.

"Sağ ol."

Dudaklarımı birbirine bastırıp ellerimi önümde birleştirdim.

"Siz sağ olun komutanım."

Böylelikle biraz olsun iyi geldiğimi anlamıştım. Yüzümde komutanı memnun ettiğim için midir nedir bilinmez silemediğim gülümsemeyle odasını terk edip koğuşuma ilerledim. Düşünmekten epey bir süre de uyuyamayacağım için sabah bir Aytekin sahnesi de bana çekilebilirdi.

*

Sabah zor bela uyandığımda normalinden oldukça kısa süren antrenman garip gelse de işime yarayan bir şey olmuştu.

Gece Dağhan komutanın anlattıkları yüzünden gözüme zor bela uyku girmişti. Hiç tanımadığım birinin ölümü beni gereğinden fazla etkilemişti.

Dağhan komutanı antrenmanda göremeyince Fatih komutan'dan, bir günlüğüne izin aldığını öğrenebilmiştim. Tek dileğim kendini kısa sürede toparlayıp geri dönmesiydi. Kışlada bizim koğuşla birlikte birçok kişi Dağhan komutanın yokluğuna sevinirken durum benim için farklıydı.

Normalde olayı bilmesem ben de sevinebilirdim belki ama olmayışının sebebi beni mutlu edemeyecek kadar ağırdı.

Kendisine fiziksel bir zarar vermeyeceğinden emin olsam da içten içe dün gördüğüm hali korkutuyordu. Tahminlerime göre şimdi de sorumluluk edineceği yaşlı bir kadın vardı. Yapacağı varsa da bu yüzden yapamayacağından emindim.

Yarın izin günüydü.

Geçen iki hafta Dağhan komutan yüzünden izine çıkamamıştık. Sebebini bile hatırlamıyordum. Aldığımız cezanın haddi hesabı olmadığı için kafam karışıyordu. Hâttâ şimdi karşımızda uyandığından beri "Ben bir yavşağım." diyen Deniz'i izlerken yarınımız yokmuşçasına gülüyorduk.

Ben Dağhan komutanın peşinden gittiğimde elindeki mektupla Fatih komutana yakalanmış olduğunu öğrenmiştim. Fatih komutan mektubu okuduktan sonra açıklama yapamayan Deniz'e böyle bir ceza vermişti.

"Ben yir bavşağım."

Otomatiğe bağlamış şekilde söylerken arada karıştırınca kahkaha sesimiz bahçede yankılanmıştı yine.

"Neysin canım? Duyamadım?"

"Yakup bir yavşak."

Söylediği şeyle yalandan sinirlenmiş gibi yerimden doğrulurken gözlerimi yüzünden ayırmadan kafamı binaya doğru çevirip seslendim.

"Fatih komutanım."

Sonunu uzatarak seslendiğimde sesimi bastıran Deniz olmuştu.

"Ben yavşağım!"

Tekrar kahkahalara boğulduğumuzda karşıdan gelen ineği gördüğümde dikkatim o yöne kaymıştı. Elinde birkaç dosyayla yanımıza geldiğinde dosyaları uzattı.

"İçindeki birkaç evrağı Albay'a imzalattıktan sonra yarın Dağhan komutanın evine götürecekmişsin."

Taramalı tüfek gibi konuştuğunda dosyaları kucağımda toparlayarak ayağa kalktım.

"Dağhan komutanın evine mi gideceğim?"

"Yok yakup kargoyla gönder."

Kafamı sallayıp binaya doğru bir adım attığımda kolumdan tutmasıyla kafamı çevirip ne oluyor anlamında salladım.

"Ulan salak tabii ki evine götüreceksin. Yarın Albay burada olmayacak şimdiden imzalat. Adresi Fatih komutan yarın sana gönderir."

Anladığımda dosyalara göz atarak binaya doğru yürüdüm.

İşine devam ediyor olması sevindirse de bir taraftan da kötü hissettirmişti. Daha uzun süreli bir izin alması onun için daha iyi olabilirdi. Belki de kafasını dağıtmak için yapmak istiyordu.

Kafamdaki düşüncelerle yarın gördüğümde biraz olsun toparladığını umut ederek Albay'ın odasına ilerledim.

itirazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin