28

523 57 26
                                    

"Oğlum sen adam olmayacak mısın?"

İçeri girer girmez kapıyı arkamdan çarptığında bıkkınlıkla nefes aldım.

"İki atış.."

"Ulan mesele senin disiplinsizliğin. Verilen emire kurala aykırı davranışların. Bırak ikiyi tek mermiyi harcaman bile suç."

"Özür dilerim komutanım."

Hazır olda suçlulukla zemini izlerken yüzüne bakamadım. Yaptığımdan pişman olamıyordum. İçimde hâlâ sadece sevinç vardı.

"Sikerler özrünü. O iki merminin bedeli iki ay olacak sana. Ayrıca tutanak tutacağım. Adam olana kadar gün yüzü yok sana burada."

"Emredersiniz komutanım."

Sinirle çıkan solukları kulaklarıma dolarken sakinleşmeye çalıştığını bakmadan anlayabiliyordum.

"Sekiz atışım da isabetli oldu."

Göz ucuyla baktığımda ölümcül bakışlarının bana döndüğünü gördüm. Bir şey demeden eliyle şapkasını çıkarıp masasının önüne giderek kalçasını yasladı.

"Yeteneğin olabilir. Bunu da kanıtladın doğru. Ama bu iş burada bitmiyor Yakup. Elemelerde senin böyle eften püften saydığın şeyler senin sonun olur."

"Yaptıklarımın bedelini önceden kestirebiliyorum."

Sonradan elim çeneme giderken yandan yüzüne baktım.

"Yüzüme yediğim tekmeni kestirememiştim gerçi. Çenem birkaç cm kaymış gibi hissediyorum."

Anın atmosferini dağıtmak için tekrar konuştuğumda olumsuz anlamda kafasını salladı.

"Bir ana haber bülteninde isminin çıkma korkusu beni tüketir."

Bir süre sessizlikten sonra kurduğu cümle dumura uğratırken ne tepki vereceğimi bilememiştim. Bu yanlıştı. Bu düşüncesi çok yanlıştı bir asker olarak.

"İçten içe kabul etmesem de arkanda olmama sebebim bu."

"Dağhan, buradayken bile bana bir şey olmayacağına dair garantimiz var mı? Ya da sana? Ben yolumdan vazgeçsem, tezkeremi alıp evime dönsem, benim aynı endişemden dolayı görevini bırakmanı istediğimi düşün. Bunu yapar mıydın?"

Şapkasını geri takıp iki eliyle düzelterek yerinden kalktı. Yanıma adımladığında kollarının arasına bedenimi alırken rahatlamıştım. Ben de bir elimi ensesine çıkarırken diğerini sırtına koyarak karşılık verdim sarılışına. Kafasını boyun girintime yerleştirmişken derince soluk çekti içine.

"Saat dörtte ayakta ol. Biraz yoracağım seni."

Nefesi kulağıma çarptığında içim ürperdi.

"Diğerleri antrenmana kaldırılana kadar ne kadar mesafe kat edeceksin bakalım."

"Sen de eşlik edeceksen neden olmasın?"

Enseme çok sert olmayan bir tokat yediğimde kendimi geri çektim.

"Başına Sinan'ı yerleştirmeyi düşünüyorum."

"İnşallah askeriyedeki tek Sinan, Ayı Sinan değildir."

Gözlerini kısarak kınayıcı bir bakış attı.

"İnsanlara böyle isimler mi takıyorsun?"

"Bu ne ki? Arkandan sana söylediklerimizi bir bilsen.."

Abartarak elimi salladığımda tam üzerime adımlamıştı ki kapının çalmasıyla hemen toparlandık. Dağhan komutan masasına ilerlerlerken ellerini arkasında  birleştirdi.

"Gir."

Kapı açıldığında Deniz bakış açımıza girdi.

"Komutanım Fatih astsubayım yeni grubun atış talimine katılıp katılmayacağınızı sormamı istedi."

"Çıkın siz geliyorum."

"Emredersiniz komutanım!"

Kapıdan çıktığımızda merdivenlere ilerlerken Deniz dirseğiyle koluma vurup yandan sorgulayıcı bakışlarını attı.

"Tamam çok havalısın, hepimiz kız olsaydık sana verirdik kardeşim de senin ben ağzına sıçayım. Bu kadar cesaret aptallıktan başka bir şey değil. Ne yaptığının farkında mısın?"

Merdivenlerden indiğimiz sırada nefes almadan konuşurken biraz sesi yükselince etrafa bakındım.

"Çık çatıda megafonla bağır Deniz."

Sesini iyice alçaltıp devam etti.

"Bak ona güveniyorsan güvenme bir süreden sonra onu da sorgularlar ikinizin de başını yakarsın."

Dediği gibi başımızda olanın Dağhan olması lehime olsa da o sadece küçük bir etkendi.
Koğuşun kapısına geldiğmizde içeri girerken bizimkilerin her zamanki yerinde olduğunu gördüm. Koğuşa girer girmez bir alkış koptuğunda gülerek elimi göğsüme koydum.

"Eyvallah kardeşlerim sağ olun, var olun."

"Baban şahin mi oğlum..? O ne atıştı be! Koğuşumuzun medarı iftarı!"

Abartılarak yapılan tebriklerin arasından geçerek kendimi Tolga'nın yatağına bıraktım. Herkes başıma toplanırken ellerimi kafamın altına koyup rahat bir pozisyonda uzandım.

"Çıkarsana postallarını salak. Batırdın yatağı."

"Lan ne oldu anlatsana."

Tolga ve Cengo yatağın yanına kurulurken Ender babasının halısı serilmiş gibi yerde oturmuş, sırtını duvara yaslamıştı. Aytekin duvara yaslanmışken Deniz de ranzanın demirine kolunu yaslamış ellerini cebine yerleştirerek surat yapmıştı. Benim için ne kadar endişelendiğini her seferinde görebiliyordum. Özel kuvvetler elemelerine katılacağımı öğrenince ne tepki vereceğini kestiremiyordum.

"Bir şey olmadı beyler yaptığım atışlar komutanı derinden etkilemiş. İki ay fazla misafir edecekler beni burada. Neymiş benim burada kalmam onlar için onurmuş falan.."

"Hassiktir lan oradan boku yedin."

Cengo kafama bir tane geçirdiğinde ayaklarımı kaldırıp kafasını bacaklarımın arasına alırken boğarak öldürmeye çalıştım. Herkes alay cümlerleri kurarak dağıldığında Tolga hayıflanmaya başlamıştı. Ender dalga geçerken Aytekin üzülmüş gibi görünüyordu.

Surat ifadesi tatlı gelirken yerimden kalkıp ensesinden tutarak sarılmak için çektiğimde yüzünü buruşturdu.

"Ne oldu lan bebe."

Arkadan Cengo yatağa uzanırken sesini duydum.

"Bugün dokunma ona devrem. Yatak yüzünden her yeri tutulmuş götten yemiş gibi oturup kalkamıyor bile."

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken direkt Ender'e baktığımda yerinden kalktığını gördüm.

"Ben bir çay alıp geleyim dilimiz damağımız kurudu."

itirazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin