8

1.5K 101 53
                                    

"Koğuş kalk!" duyduğum sesle uykuyla uyanıklık arasında kendimi yataktan attığımda hâlâ gözlerim kapalıydı. Ne olurdu bir kere de şu amına kodumun yerinde insan gibi uyandırılsaydık? Hava daha aydınlanmadığı için ışıkları yaktıklarında gözlerimi iyice kıstım.

Karşı tarafta Dağhan komutanın soğuk bakışlarının hedefi olduğumu gördüğümde ise yutkunup kafamı çevirdim. Dün gece aşırı sıcak olduğu ve yorganla yattığım için terleyip tişörtümü çıkarmıştım. Şimdi sıcak yataktan çıkmanın ve komutanın bakışlarının etkisiyle titreme gelmişti. Yanıma gelen bedenle kafamı çevirdiğimde Deniz'i gördüm. Yanağımdan makas alıp tıpkı bir sapık gibi vücudumu süzdü.

"Uyandın mı prenses."

Anormal bulduğum neşesi gözüme batarken gözlerimle aşağıyı işaret ettim. Bakışlarını aşağı çevirdiğinde nah yaptığım elimi gördü. Tam kolunu boynuma sarmıştı ki Dağhan komutanın sesini duyduk.

"Giyinin!"

Diğerleriyle birlikte hızla giyinmeye başlamıştım ki o sırada hâlâ uyuyan Aytekin'i görmemle Deniz'i o yöne bakması için dürttüm. İkimiz de gülerken Dağhan komutanın o yöne doğru adımladığını fark ettim.

Yanına vardığında diziyle dürttüğü sırada Aytekin homurdanıp arkasını döndü. Gülme sesleri koğuşta çoğalırken Dağhan komutan ciddiyetle ve sabırla tekrar dürttü. "Kalk lan! Hangi takımdansın sen?" Deniz'le birbirimize baktığımızda ikimizin aklından da aynı şey geçiyordu. Yemekhane ve kahvaltı. Çoktan uyanıp yemekhaneye gitmesi gerekiyordu bu salağın. Yarrağı tutmuştu yine.

Komutan Aytekin'den ses gelmeyince ensesinden tutup kaldırdı. "Beşiktaş komutanım!" Korkuyla bağırdığında gülme sesleri yükseldi. Uslanmıyorduk.

Dağhan komutan tam bir şey söyleyecekken telefon sesi duyuldu. Dişlerini sıkarak Aytekin'i bıraktığında o da direkt yataktan çıkıp giyinmeye başlamıştı. Arka cebinden telefonu çıkardığında ise koğuştaki herkes işine dönmüşken ben alttan alttan onu izliyordum.

Ekrana baktığında yüzünde anlık bir afallama oluştuğunu görmüştüm. Beklemeden telefonu açıp kulağına götürdüğünde koğuşun kapısına doğru yürümeye başlamıştı. Tam koğuştan çıkacakken adımları yere çivilenmiş gibi aniden durdu.

Bir taraftan kamuflajımı giyinirken diğer taraftan merak içinde izliyordum. Telefonu tuttuğu eli yavaş yavaş inerken telefon elinden kayıp yere düşmüştü. Kaşlarım çatılırken birkaç kişinin de dikkati o yöne çekilmişti.

"Komutanım iyi misiniz?" kapının dışından bir askerin sesini duyduğumda eğilip yerden telefonunu aldığını gördüm. Adımlarım otomatikman o yöne giderken Dağhan komutanın önündeki askeri itip hızlı adımlarla uzaklaştığını gördüm. Askerin elindeki telefonu gördüğümde elinden alacakken kolunu arkasına götürdü. "Hayırdır?"

Gözlerimi kapatıp sabır çekerek açtım. "Kardeş ben Dağhan komutanın yazıcısıyım. Sen ver, ben veririm ona." Anlamış gibi kafasını sallayıp uzattığında ters ters bakıp çektim elinden.

Merdivenleri ikişerli üçerli çıkarken içimde anlamsız bir endişe vardı. Kötü bir haber aldığı belliydi ailesinden birine mi bir şey olmuştu acaba diye düşünürken kata çıktığımda hızlı adımlarla odasının önüne geldim.

Kapıyı çaldığımda içeriden ses gelmeyince açıp içeri girdim. Dağhan komutanın olmadığını görünce derin nefes alarak elimdeki telefona baktım. Ekranı açtığımda duvar kağıdığında türk bayrağı olduğunu ve ekran kilidinin olmadığını gördüm.

İçimdeki duyguyla açmak istesem de bu kadarının fazla olacağını bilerek kafamı sallayıp masasına doğru adımlayıp telefonu masaya bıraktım. Gözüm pencereden görünen bahçeye kaydığında Dağhan komutanın koşarak bahçe kapısından çıktığını gördüm. Bu görüntü tahminimin doğru çıkma olasılığını beslerken canım iyice sıkılmıştı.

Antrenmanın sonunda herkes dağılırken bizim grup yine pazardan dönerken ayaküstü dedikodu yapan teyzeler gibi toplanmıştı. Bir eksiğimiz vardı o da Aytekin. Gülmekten çimlere yığılarak izliyorduk onu da.

Fatih komutan sırtında keyifle etrafı izlerken, "On!" diye bağırdı. Bahisler ortaya konulmaya başlandığında cebimden ikiyüz kağıt çıkarıp ortaya bıraktım. "Bu turu tamamlamadan yığılır."
Toygar kafasını sallayıp o da iki yüzlük bırakırken konuştu. "Sanmıyorum, Aytekin şimdiye kadar dayandıysa hırs yapmış demektir. En az beş turu daha var." Analizini ortaya sürdüğünde göz devirdim.

"Valla beyler yirmiye yolu var suratına baksanıza Aytekin'i ilk defa bu kadar sinirli görüyorum." Kafamızı çevirdiğimizde açık tenli olmasına rağmen suratının kıpkırmızı açık renkte kaşlarının çatık olduğunu gördüm. Gerçekten sinirlenmiş gibi duruyordu. Tanıdığımız Aytekin beşinci turun sonunda ağlayarak yere yığılırdı.

Cengo'da Deniz'e katıldığında ikisi de yüzer kağıt koymuşlardı ortaya. Aramızda eğlenmeyen tek kişi Ender gibiydi. Farklı bir yöne bakarak dalgın dalgın bir şeyler düşünüyordu. Bir şeye canının sıkkın olduğunu anlamıştık ama bir şey anlatmamıştı.

Benim kafam da onun kadar dalgın olduğu için kafamı dağıtmaya çalışıyordum. Aklım hâlâ Dağhan komutandaydı. Birinden haber alma şansım olsa düşünmeden sorardım ama kimsenin haberi yok gibiydi.

Fatih komutan Aytekin'in beşiktaşlı olduğunu öğrendiğinde sabah geç kalmasını bahane ederek ceza vermişti. Şimdi ki keyfine bakılırsa onun da haberi olmadığını anlamıştım.

"Siyahını siktik! Beyazı kararttık!"

"Siyahını sik..siktik. Beyazı.."

Beşiktaşı duvardan duvara vuran sözleri tekrarladıklarında yanımda hayvani sesler çıkararak gülen arkadaşlarıma katılmıştım ben de.

Dağhan komutan gelene kadar içim rahat etmeyecekti. Ne durumda olduğunu merak etmekten alı koyamıyordum kendimi.

itirazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin