19

1.2K 113 49
                                    

"Komutanım küfür edebilir miyim?"

Baygın bakışları konuştuğumda tekrar arsızca dudaklarıma indi.

"Çapraz nöbete bugün sen çıkmak istiyorsan et."

Dağhan komutan beni öpmüştü. Komutanım, bir de Dağhan olan komutanım az önce beni öpmüştü. Anın gerçekliği kafamda yıldırım gibi çakarken ne yapacağımı bilmiyordum. Nasıl davranacağımı ne söyleyeceğimi hiçbir şey bilmiyordum ben. Tam önümde verdiği her nefesi yüzüme çarpan adamın yanında bildiğim her şeyi unutur olmuştum.

"Seni sevmek istiyorum Yakup. Yarını düşünmeden, şimdi sevmek istiyorum. Her saniye, her dakika, her saat, her gün sonrasını düşünmeden sadece sevmek istiyorum seni."

Yutkunup gözlerine baktım. Öyle güzel bakıyordu ki istemeden bakışlarımı saklamak istedim.

"Komutanım ben bunu bu saniye, bu dakika, bu saat ve bugün yapmış olabilirim zaten."

Kelimeler iradem dışı ağzımdan dökülürken bir soluk vererek güldüğünü gördüm.

"Ne olacağını bilmiyorum ama olsun istiyorum."

"Olsun be komutanım."

İçimi eriten gülüşü büyürken varlığını unuttuğum elini belimden çekip kolundaki saate baktı.

"Birazdan çıkmam gerekiyor. Dışarıda birkaç işim var."

"Ne işi?"

"Karargâha gelirken iki de ekmek alayım mı?"

Benden uzaklaşıp masasına ilerlerken ima ettiği şeyi yeni anlayınca gözlerimi devirip arkası dönük masadan bir şeyler alırken sessiz olmasına özen göstererek bir nah çektim. Az önce ne kadar da güzeldi hiç vakit kaybetmeden hemen eski haline döndü kalas, çam, meşe odun olan her şey.

"Ben öylesine sordum zaten."

Telefonunu da kamuflajının cebine sıkıştırıp yanıma geldi.

"Sinan'a iki dosya verdim. Unutursa diye sana da söylüyorum.. gerçi senin unutman daha olası. Onları yeni gelen iki komutana teslim et."

Kafamı salladığımda tek elini kapı kulpuna attı ama aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü. Bir elini kulptan ayırmazken diğer elini belimde hissettim yine. Uzanıp dudaklarımın hemen altını öpüp geri çekilmeden gözlerime baktı. Artık hep böyle şeyler yapacaksa ben kafamı duvara vururdum ama.

"O eline koluna da sahip çık."

Ensesinde gözleri olduğunu unutarak çektiğim nahın pişmanlığını anında yaşarken gözlerimi kaçırdım. Hemen ardından odadan ayrıldığında ben de biraz içimdeki tufanla odada ayılıp bayıldıktan sonra çıktım.

*

Bugün Dağhan komutan olmadığından koğuşta bir süre uyumak için kendimi yatağa bıraktım. Herkes işinde ve gücündeydi neyse ki. O yüzden sessiz sedasız koğuşta huzur bulurken yanımda biten gözlüklü isteyeceğim son şey bile değildi. Geldiği gibi üstüne prezervatif atılan eskort gibi üstüme dosyaları atınca umursamadan diğer tarafa döndüm.

"Yakup kalk. İyice yerleşiyor bir de. Dağhan komutan bunları sana vermemi istemişti sabah."

Dağhan komutan mı? Beni öpen Dağhan komutandan mı bahsediyordu anlamadım.

"Oğlum siktir git yeni gelen iki subaya verilecekmiş hallet. Hadi koçum yorma beni."

Zaten gerdek sabahı uyanan gelin gibi kırılgan hissediyordum. Bi rahat vermiyorlardı.

"İki subay mı bir de? Grup sevmiyorum Yakup kalk dedim."

Salmayacağını anladığımda gözlüğünün kulpundan başlayarak sövüp yerimden kalktım.

"Tamam defol lan!"

Çoktan kapıdan ayrılırken ben de tuvalete ilerledim. Kendimi kastığım günler normalinden iki kat çişim geliyordu. "Destur!" Tuvaletin kapısını açıp girdiğim an geri çıkıp kapıyı kapatmam bir oldu.

İçeride gördüğüm manzara Ender'in duvara dayamış halde dudağına yapışmış olduğu Aytekin miydi? Emin olmadığım için tekrar kapıyı açtığımda birini lavabonun bir köşesinde diğerini de diğer köşesinde gördüm.

Hemen içeri geçip kapıyı kapatırken elimi belime attım odama hesap sormaya gelen annem gibi.

"Ne avel çocuklarsınız oğlum siz. Ya benim yerime başka biri görseydi amına koyayım. Bu nasıl bir rahatlık."

Aytekin bukalemun gibi renk değiştirmiş halde yandan aldığı fırçayla saçma şekilde yerleri yıkamaya başlamıştı.
O sırada Ender'in sesini duydum.

"Abi pardon. Planlanmış bir şey değildi birden.."

Sözünü bitirmeden Aytekin öksürük krizine girince Ender yanına gidip sırtını okşamaya başlamıştı. "Helal."

Çok saçmaydı her şey şu an. Oldu olacak heimlich manevrası da yapsaydı gözümün önünde. Kafamı sabır çeker gibi yana eğerken bir taraftan aralarının düzelmesine sevinmiştim.

"Dikkatli olun."

Uyarımı da verdikten sonra çişim geri kaçtığı için tuvaletten çıkıp koğuşa geri döndüm. Dosyaları alıp üst kata çıkarken komutanların odalarını birilerinden öğrendim. İlkinin odasına geldiğimde kapıyı çalıp içeri girdim. Çok mülaim bir adama benziyordu. Bir şeyler sorup dosyayı aldıktan sonra diğerine vermek için odadan ayrıldım.

İsminin Emre olduğunu öğrendiğim subay buna göre biraz daha sert duruyordu. Koşu parkurunda keskin bakışlarını sürekli herkesin üzerinde gezdirip durmuştu. Ne zaman gözüm değse dişlerini sıktığını düşündürten keskin çene hatları ve koyu çatık kaşlarıyla korkunç duruyordu

Odasının önüne geldiğimde kapıyı çaldım.

"Bekle."

Dosyayı iki elimle önümde tutarken kafamı geriye atıp beklemeye başladım. Otuz bir çekilecek zaman mıydı komutanım?

"Gel."

Sesini duyar duymaz kapıyı açıp girdiğimde masasında boş bir kağıda bir şeyler karaladığını gördüm. Kafasını kaldırıp bana baktığında esas duruşa geçtim.

"Yakup Anlı, Çankırı komutanım!"

Elindeki kalemi masaya atıp masaya iyice yaklaşarak ellerini önünde birleştirdi. Kafasını salladığında elimdeki dosyayı bir-iki adım ilerleyip masasına bıraktım.

"Dağhan komutan gönderdi komutanım."

Gözlerini yüzümden ayırmazken dosyayı alıp önüne koydu. Bakışları çok garip gelmişti o an.

"Yazıcısı mısın?"

İlk defa sesini duyduğumda sesinin de bakışları gibi keskin olduğunu anlamıştım.

"Evet komutanım."

Gülüp sonunda kafasını masaya geri çevirdiğinde kağıtta birinin yüzünün olduğunu gördüm. Bu daha garip gelmişti. Portre mi çiziyordu?

"İşini biliyor Dağhan komutanın."

Söylediğini anlamadım ama odadan bir an önce çıkmak istediğim için bir şey demedim.

"Çıkabilirsin asker."

"Emredersiniz komutanım!"

itirazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin