Yanımda yürüyen gözlüklüyü dürttüğümde aynı zamanda sorular soruyordum ama ağzını bıçak açmıyordu. Altı üstü birkaç dosyayı yalanla üstüne yığmıştım. Bunda ne vardı? Hem bu kadar kısa sürede dosyaları geçirmesi de imkansızdı. Olan yine bana olmuştu.
Bizim kata geldiğimizde gözlüklünün yönlendirmesiyle bizim odaya doğru yürüdük. Kaşlarım çatılırken bizim odanın önüne geldiğimizde içeride Dağhan komutanı görmemle yutkundum.
Sen şimdi naneyi yememiş miydin Yakup?Arkası bize dönük benim masamın hemen önünde duruyordu. Bahane düşünürken yanına adımladım. "Komutanım.." Elindeki dosyadan gözlerini ayırıp kafasını kaldırmadan bana çevirdi. Bakışları tedirgin suratımı arşınlarken yakalarına yapışıp, "Konuş artık be adam!" diye haykırmak istiyordum.
"Bu ilk ciltte sıralama hatası yapmışsın."
Anlamsız bakışlarımı komutandan çekip gözlüklüye çevirdiğimde sırıtarak göz kırpmıştı. Korkum giderek hafiflerken vücuduma sarılı binlerce halattan kurtulmuştum sanki. Ben en son kimden bu denli korktuğumu hatırlamıyorum bile.
Gelen rahatlıkla komutana doğru adımlayıp kalçamı masaya yasladım. Az önce attığı dosyayı elime alırken mavi kapağını açıp göz gezdirdim. "Gözümden kaçmış ya hallederim."
Kafamı yana çevirdiğimde fazla yakınında olduğumu fark ettim. Yutkunup samimiyetsiz bir gülüş bırakırken o garip bir ifadeyle yüzümü seyrediyordu ama çok geçmeden transtan çıkmış gibi kendini toparladı.
"Ve.." söze girerken ne uzaklaşmıştı ne de ensemden tutup camdan sarkıtmıştı. Gerçekten de iyi gününde olmalıydı. "Benim verdiğim işi bitirmeden bir daha gönüllü birine yardıma falan gitme."
Kafamı direkt gözlüklüye çevirdiğimde kaş göz işareti yaparak bir şeyler anlatıyordu. Ama ben maldım, asla anlayamıyordum bu kaş göz işaretlerinden."Emredersiniz komutanım." Daha fazla konuşursam tezgahı güme yollardım. Arkasını döndüğünde gözlüklü de yerinden kalkmıştı. Elleri arkasında bağlı şekilde odadan çıktığında hızla gözlüklünün masasına vardım.
"O yalanı ben bile düşünemezdim. Kabul et öğrencin olayım." Sandalyesine otururken göz devirip bilgisayara gömüldü yine. "Bu ilk ve son seferlikti. Bir daha böyle saçma sapan bir şey yaparsan ellerimle teslim ederim seni Dağhan astsubaya."
"Yav tamam, acil işim olduğu için yaptım. Bir daha olmaz." Elime masadan bir kalem alıp uğraşırken yüzüme ters ters baktı. "Acil işin Yaren hemşireyi ayartmak mıydı? Paçanı kurtardım hâlâ yalan söylüyorsun gerçekten iflah olmazsın sen."
Dudaklarımı büzüp tavana baktım. Alışkanlık olmuştu. "Bir dakika bir dakika.." derken farkına vardığım şeyle oturduğum yerden kalkıp açık olan kapıyı kapattım. Biri pat diye dalar ihtimaline karşı ellerimi çebime koyup yan şekilde kapıya yaslandım. "Yaren hemşireyle aramda olanı nereden biliyorsun?"
"Burada değişmeyen kural gibiymiş bu. Her gelen yeni erler mutlaka hemşireye yazarmış. O da karşılıksız bırakmaz kuyruk sallarmış hepsine."
Duyduklarımla Beşir'i dinleyen Adnan Ziyagil yıkımına uğramıştım. Kaç Behlül vardı bu amına koyduğumun yerinde?
"Gerçek değildir. Duyduğun her şeye inanıyor musun sen?"
Gözlüklüye hışımla yaklaştığımda kafasına yakın bir yerlerde hayali bir nesneyi eliyle itiyormuş gibi yaparak konuştu. "Ya bir çekil boynuzların gözüme batacak." Gülmeye başladığında boğazından kavradım.
"Yalan söyledim de! Gerçek değil de!"
Elimden kurtulmaya çalışırken aynı zamanda gülüyordu. Şerefsiz inek.
"İnanmazsan altıncı koğuştan Ferdi'ye sor." Kapı açıldığında geri çekilmiştim. Nasıl iki gün boyunca duygularımla oynadı? Kendimi bir gün çıkıp akşam ayrılan liseliler gibi hissediyordum. Kullanılmış, yapayalnız.Kapıdan elindeki gofretin hepsini ağzına basmış yenisini açarak masasına ilerleyen diğer yazıcı girmişti. "Üzülme kanka bir iki güne atlatırsın. Ben bir güne atlatmıştım o da, o kenafir gözlerinin hatrına." Ağzım şaşkınlıkla açılırken masama ilerleyip bedenimi sandalyeye bıraktım. Bu haber bir iki saat aşk acısı çekmeme sebep olacaktı.
Demek bu yüzden hiç çekinmiyordu."Eee Yakup." Ağzı dolu dolu konuşan hayvana bakışlarımı çevirdiğimde ne var anlamında kafamı salladım. "Tanışmayacak mıyız?" Önümdeki dosyalardan kağıtları çıkarırken cevapladım. "Gerek yok gözlüklünün ismi gözlüklü. Bundan sonra arkasını kollayacağım, borçlu olduğum devrem. Sen de ayı."
Sözümü bitirmeye kalmadan kafama fırlattığı yarısı yenmiş gofreti tek elimle havada yakalayıp sırıtarak ambalajını açtım. Kalan kısmının hepsini ağzıma attığımda karnımın aç olduğunu yeni fark etmiştim.
"Ben Sinan, bu da Kadir." Gözlüklü benim aksine insan gibi kendilerini tanıttığında ben de onun gibi bilgisayarı açıp önüme koyduğum dosyada yazanları geçiriyordum. Kafamı salladım, ben bulduğum lakaplarla ilerlemeyi tercih ediyordum.
İki saatin sonunda hepsini bitirdiğimde gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Hava çoktan kararmış odada tek kalmıştım. Benim aksine klavyeyi gözü kapalı kullandıkları için benden çok önce işlerini bitirmiş koğuşlarına çekilmişlerdi ikisi de. Ayı Kadir'den yardım istediğimde el işareti çekip gitmişti. Gözlüklü de çok yorgun durduğu için hiç istememiştim.
Bilgisayarı kapattıktan sonra yerimden doğrulmadan önce sandalyede geri yaslanıp kollarımı kaldırarak esnedim. Sandalyede oturmaktan götüm düzleşmişti. Üç dosyayla birlikle ışığı kapatıp odadan çıktığımda etrafta fazla ses yoktu.
Adımlarımı Dağhan komutanın odasına yöneltirken dosyaları kapıyı aralayarak fırlatıp koşarak yatağıma gidip uyumak istiyordum.
Kapıyı çalıp içeri girdiğimde komutanı yine kitaplığın yanındaki koltukta gördüm. Ardından önündeki sehpanın üzerinde duran yemekleri. Ağzı dolu bir şekilde arkasına yaslandığında bakışlarımı yemeklerden çektim.
"Komutanım bitirdim bunları." Ağzı dolu olduğu için konuşmayıp eliyle masayı işaret etti. Adımlayıp dosyaları masaya koyduğumda odada karnımın guruldama sesi duyulmuştu. Umarım sadece ben duymuşumdur diyerek selam verip odadan ayrılmak için arkamı dönmüştüm ki Dağhan komutanın sesini duydum.
"Yemeğini yemedin mi asker?"
Tekrar ona döndüğümde önündeki peçeteyi alıp ağzını sildiğini gördüm.
"Yemedim komutanım."
Çenesiyle karşı koltuğu işaret ettiğinde anlamayıp kafamı salladım. Tekrar aynı şeyi yaptığında istemsizce tekrar göz kırpıp kafa salladım.
"Otur lan şuraya!"
Sert sesi odayı inletirken irkilip hızlıca geçip oturdum. Şöyle söyleseydi ya. Zaten açlıktan, yorgunluktan beynim durmuştu.
"Ye."
Bir yemeklere bir komutana baktığımda ikiletmeden gömülmüştüm. Yemekler dışarıdan söylendiği için bu teklifi reddedemezdim. Buranın yemeklerinden çok sıkılmıştım. Bir şey demeden yemeği yerken anamın yemeklerini özlediğimi hissettim. Kokusu bile yeterdi onların.
Yeterince yiyip doyduğumu hissedince yan tarafta duran yarısı dolu bardağı da kafama dikmiştim. Komutanın bardağı olması nedensiz iğrendirmemişti beni.
Öyle çok titiz biri olduğum da söylenemezdi.Başından beri beni izlediğini bildiğim Dağhan komutana bakıp yerimden kalktığımda gülümsedim.
"Sağ olun komutanım."
"Sen de sağ ol asker."
Şarkı söylememi isteyeceğini düşünürken eliyle kapıyı gösterdi.
"Çıkabilirsin."
"Şarkı söylemeyeyim mi komutanım?" Bu yüzden yemeğini paylaştığını düşünerek rahatça yemiştim.
Bu sefer yüzündeki tebessümü net bir şekilde yakaladım. Hemen kendini toparlasa da bundan emindim. Dağhan komutanın ikinci kez güldüğünü görüyordum ve buna yine sebep olan bendim. Garip bir his içime dolarken sesini duydum.
"Yakup siktirip gitsene artık."
Geçiş bölümüydü diğer bölüm olaylara giriyoranzi
biraz da hüzün 😜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
itiraz
General FictionSıkı kurallara ve iyi bir disipline sahip olan Komutan'ın, kurallarına karşı gelerek düzenini işgal eden askerin hikayesi. * Gerçekte kurguda bulunan bazı sahnelerin söz konusu bile olmayacağını bilerek yazdım. Tsk ile başımız derde girmesin.