5

1.6K 109 39
                                    

Saat beşte uyanıp mıntıka temizliğinden sonra tüm karargâh içtima alanına toplanmıştı. Sayım bittikten sonra şimdi de yapacağımız görevlere göre takımlara ayrılıyorduk. Sıra bizim koğuşa geldiğinde koğuşun yarısı ıvır zıvır işlerine verilmişti. Koğuşun vizyon seviyesi mahvediyordu beni.

"Yakup Anlı, Çankırı komutanım!"
Sıra bana geldiğinde bir adım öne çıkarak kendini tanıttım.
"Yeteneğin olduğu bir alan var mı Yakup?" Fatih astsubay sorusunu yönelttiğinde birkaç saniye beyin fırtınasının ardından cevap verdim hemen.  "Komutanım bilgisayardan iyi anlarım." Fatih komutan kafasını sallayıp arkasına döndü. Okulda akıllı tahta bozulunca hocanın yanına giden öğrenci bendim. Anlıyor sayılırdım.

İşin doğrusu ayak işlerine gitmemek için anında uydurduğum bir yalandı. 
İyi anladığım falan yoktu ama kullanmayı bilirdim. Bu yeterliydi bence. Fatih komutan eli çenesinde arkaya dönerek göz gezdirdi. "Dağhan astsubayım, sizin yazıcınız yoktu değil mi?" Dişlerimle eş zamanlı olarak yumruklarımı da sıkmıştım. Nereden çıkmıştı bu şimdi? Onun yanında görev almak istemiyordum.

Sabah uyandığımda çenemde hatrı sayılır bir morluk olduğunu görmemle Dağhan komutanla artık göz göze bile gelmeyeceğime yemin etmiştim. "Yoktu  astsubayım." Arkadan olumsuz yanıt gelince hemen atıldım. "Komutanım benim babam bir dönem kuran kursuna gitmiş genlerde hocalık var. Size de uygunsa cuma günleri mescitte namaz kıldırayım ben."

Söylediğim şeyle mavi gözlerini kısarak gülüp kafasını sağa doğru çevirmişti sabır çeker gibi.  "Astsubayım sana da uygunsa bu haylazı yanına veriyorum. Hakkından gelirsin."
Resmen yağmurdan kaçarken doluya yakalandığım için kendimi parçalayasım gelmişti.

"Fark etmez bana gönder bunu."  sesini duyduğumda o yöne bakmamak için gözlerimi sıkıca kapattım. Cümlesindeki "Bu.." ben oluyordum. Hayır niye kabul etmişti ki daha dün olan şeyden sonra onun da beni görmek dahi istemeyeceğini düşünmüştüm.
Dengesiz herif.

"Emredersiniz komutanım." Ben de görevini alıp ayrılan grubun yanına geçtiğimde bizim koğuştan bir Deniz kalmıştı. Bu konu hakkında hiç konuşma fırsatımız olmadığı için nereye verileceğini merak ediyordum. Aynı soru ona da yöneltilince cevapladı. "Babam veteriner komutanım. Ben de belli dönem yanında ona yardım ettim. Tıp okumasam da pansuman falan öyle şeyleri bilirim."

"Bizler hayvan mıyız asker? Ne demeye getiriyorsun." Fatih komutanın çıkışıyla kendimi tutamayıp birkaç kişiyle birlikte gülünce gözlerim arkada keskin bakışlarıyla yüzüme bakan Dağhan komutana takıldı. Kendimi toparlayıp boğazımı temizler gibi bir ses çıkardım. Bu duruma alışsam iyi olurdu. Bir kere gözüne batmıştım adamın, kurtuluşum yoktu.

Deniz mahcubiyet içeren cümlelerini sıraladığında Fatih astsubay omzuna vurup güldü. "Revircilerin yanına geç sen de, yardımın dokunur."  Duyduğum şeyle içine düştüğüm garip havadan sıyrılıp gülümsedim. Orada olması işime yarayacaktı. Deniz yanıma geldiğinde ensesine vurup göz kırptım. O da güldüğünde derdimin ne olduğunu biliyordu.

Teker teker geriye kalan tüm askerler de görevini almıştı. Bizim gruptan Aytekin ve Ender yemekhaneye verilmişti. Cengo koğuşçu ki bu onun hepimizden önce uyanması demekti, Tolga ise benim gibi yazıcı olmuştu. Cengo ve ben hariç herkes görevinden memnundu. Keşke çenemi kapasaydım da temizliğe falan düşseydim diye hayıflanıyordum içimden.

Nöbetler bu gece başlayacağı için bugünlük antrenman yapılmayacağı söylendiğinde herkes dağıldı. Yemekhane saatine kadar serbestti, sonrasında herkes görev yerlerine dağılacaktı.
Ben ise cehenneme gidecektim.

Ellerim kamuflajımın ceplerinde düşünceli bir şekilde merdivenlerden çıkarken kolumun dürtülmesiyle yanıma döndüm. "Anlat ne oldu?" Deniz konuştuğunda bakışlarımı tekrar merdivene indirdim. "Ne ne oldu?"
"Oğlum dün gece bir geldin hortlak görmüş gibi. Çenenin haline bak." Dediği şeyle elim istemsizce çeneme çıktı.

"Kim yaptı, mesele ne?" Anlatmak istemiyordum ama anlatamayacağım bir şey de değildi. "Dün tuvalete giderken Dağhan komutanı gördüm. Gittim yanına açık açık sordum dün konuştuğumuz olayı." Kata çıktığımızda olduğu yerde kaldı. Sonradan hiç beklemediğim anda enseme vurarak sesini olabildiğince kısıp konuştu. "Yakup sen yürek mi yedin amına koyayım? Bu nasıl bir omurgasızlıktır?" Elimi kısa saçlarıma atıp sıvazladım yürümeye devam ederken.

"Yav ne bileyim. Tutamadım kendimi."
Şaşkınlığını üstünden atıp yanımda ilerlemeye başladı. "Vurdu mu sadece."
Sorduğu soruyla göz devirip ona döndüm. "Yok Deniz yeterli gelmedi duvara dayayıp bir tur da sikti." Söyledimi ciddiye almış gibi yapıp "Anladım." dedi. Sabır çekip yemekhanenin olduğu tarafa doğru giderken yanda moralimi yerine getirmeye çalışan Deniz'in komik olmayan esprilerine gülüyordum.

"O değil de bu senin burnundan getirir."
Derince iç çekip diğer hazır tabağa konulmuş yemekleri es geçerek tepsime sadece pilav ve kaşık koyup masalara doğru ilerledim. İştahım yoktu ve bunu da zorla yiyecektim. Sonradan acıkınca yemek yeme gibi bir lüksümüz olmadığı için.

En köşede duran masalardan birine geçip sandalyeyi çekerek oturdum. "Farkındayım ama zamanı geri alamıyorsun işte." Doldurduğu tepsisiyle karşıma kurulduğunda direkt yemeğe gömülmüştü. Cılız bedenine rağmen hayvan gibi yiyordu. Ağzı dolu dolu konuşmaya başladığında yüzümü ekşittim. Ben daha bir kaşık almıştım ki o koca tabağı silip süpürmüştü.

"Git adam gibi konuş özür dile." Kaşığı bırakıp geri yaslandım. "O vurdu ben niye özür diliyorum?" Hayret edermiş gibi kafasını yumulduğu zeytinyağlı yemekten kaldırarak yüzüme baktı. "Lan koskoca komutanın özeline öyle bodoslama dalınır mı? Ne bekliyordun kafanı okşamasını mı? Hepsinden önemlisi Dağhan komutandan bahsediyoruz unutma."
Kafamı salladım haklıydı ama ben haklı olmak istiyordum. Hâlâ yüzüme indirdiği yumruğun altında ezilmiş gibi hissediyordum. Buraya gelmeden önce böyle şeylerin olabileceğinin bilincindeydim ama yediremiyordum işte.

Belki de Deniz haklıydı. Özür dileyip konuyu kafamda kapatmalıydım.
Sandalyeyi geriye itip kalktığımda şapkamın olmadığını fark edip elimi hızlıca Deniz'in kafasına atıp şapkasını aldım. "Nereye lan?" Bir şey demeden arkamı dönüp hızlı adımlarla yemekhaneden çıkıp aşağı inmeye başladım. Dağhan komutanın yanına gitmem lazımdı..

itirazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin