4

1.7K 109 48
                                    

bölüm müziği: kalmak türküsü

Pencerenin önünde yere kurulmuş yatma vaktine kadar birkaç gündür yaptığımız gibi sohbet ediyorduk. Deniz'le ben duvara yaslanmışken diğerleri çevremize dizilmişti. Bugün revirden çıkar çıkmaz tokatlayarak kaportanın sağlam olduğunu anlamıştım.
Bu can dostum için yaptığım bir fedakârlıktı.

Çevremize Cengo, Tolga, Aytekin ve Ender kurulmuştu. Diğerleri ya ikişerli ya üçerli takılırken koşuşta biz göt ve don gibiydik. Aramızda öylesine gereksiz bir samimiyet oluşmuştu ki bunu sabah Ender'in diş fırçasını kaybettiği için Aytekin'inkini istediğinde anladım. "Oldu olacak öpüşün bir de." diyerek olaya el atmıştım tabii ki.

Yanmayan kalorifer peteği sırtımı acıttığında sağ sol yaparak kütlettim. Ağır eğitimler yüzünden her tarafım tutulmuştu. Yorgunluktan ortada dönen sohbete odaklanamıyordum. Taa ki Tolga'dan o ismi duyana kadar.

"Bakın size ne anlatacağım.." sesini iyice kısarak etrafına bakındı ve iyice bize doğru eğildi. "Bu Dağhan Komutan var ya."
Kafamızı salladığımızda devam etmesini bekledik. "Zamanında kısa dönem bir asker bunun emrine karşı gelmiş." Merakla hemen söze atıldım. "Nasıl karşı gelmiş lan?"

Herkes sorduğum soruyla kafasını sallayıp tekrar Tolga'ya döndü. "Bir şeyi yap demiş o da sen bana emir veremezsin demiş, bir arbede dönmüş orada." Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdığımda, "Benden daha manyakları varmış." diyerek hayret ettim.

"Arbede sırasında Dağhan Komutan bunun suratına tekme atmış. Sonradan yerden doğrulup Komutan'ın üstüne atlamış, belindeki silahı almış." Duyduklarımızla dumura uğrarken Tolga devam etti. "Tam Komutan'ın bacağına sıkacağı sırada Komutan silaha vurmuş o sırada ateş edilmiş." Aytekin olayın içindeymiş gibi korkudan bana sokulunca gülmeden edemedim. Kolumu omzuna atıp kendime çektim.

"Vay anasını." Deniz ve diğerleri de yorum yapmaya başladığında aklıma gelen soruyu sordum hemen.  "Bu terörist miymiş amına koyayım bu nasıl olay?" Kafasını olumsuz anlamda sallayıp anlatmaya devam etti.
"Adamı araştırmışlar askerden önceki hayatını falan kafadan kontak delinin tekiymiş. Bir sürü adam yaralama darp gibi olayı varmış sicili kabarıkmış anlayacağınız."

"Peki ikisinden biri yaralanmış mı bu olayda?" Ender'in sorusuyla hepimiz Tolga'ya kitlendik.
"Evet, Komutan'a bir şey olmamış ama kurşun adamın dizine isabet etmiş." Geçmiş bir olay olmasına rağmen Dağhan Komutan'ın yaralanmamış olması içime su serpmişti.
"Adam sakat kalmış. O olaydan sonra yürüyememiş."

"İyi olmuş orospu çocuğuna." Herkes çıkışımla beni onaylayarak kafasını sallayıp sövmüşlerdi. Ben de aklıma gelen şeyle anlık ortamdan soyutlanmıştım. Demek bu yüzden emir konusunda bu kadar katıydı. Yaşadığı olay ufak tefek bir şey değildi. Bir askerini vurmak zorunda kalmış, sakat bırakmıştı. Sebebi ne olursa olsun ağır bir şeydi.

"Sen bunu nereden öğrendin?" Deniz sorduğunda yine etrafına bakınıp konuşmaya başlamıştı Tolga. "Bugün bahçede iki rütbeli konuşurken duydum."

"Vay be Tolga, sen de ne yere bakan yürek yakanmışsın haberimiz yok." Deniz'in söylediğine sırıtırken istifini bozmadan devam etti.
"Ama olayın çok bilinmeyen tarafı.. olay sırasında orada Komutan ve askerden başka kimse yokmuş. Bu anlatılanlar da Komutan'ın ifadesiymiş. Asker soruşturmada olay hakkında tek kelime etmemiş. Kimisi Dağhan Komutan'ın sinirlenip gözü dönerek vurduğu teorisini ortaya atmış."

İşte şimdi daha da şaşırtıcıydı. Askerin konuşmaması aslında normal karşılanabilirdi, adam hem kafadan kontak hem de suçlu durumdaymış ama kafama yatmayan şeyler vardı. Koskoca komutan yalan söyleyecek değildi sonuçta. Askerini vurmasının da başka bir nedeni olur muydu diye düşünüyordum. "Keşke olayı Dağhan Komutan'dan dinleme şansım olsaydı." diye geçirdim içimden. Tolga'nın anlattıkları kulaktan dolma bilgilerdi olayın iç yüzü farklı olabilirdi.

Kafamdaki düşüncelerle oturduğum yerden kalktım. Bizimkiler normal sohbete dönmüş Aytekin'le uğraşmaya başlamışlardı çoktan. Tuvalete gideceğimi söyleyip koğuştan çıktım. Yarın herkese görev dağılımı yapılacaktı. Okuldan mezun olup direkt askere geldiğim için bana hangi alanda görev vereceklerini merak ediyordum.

Tuvaletlerin olduğu koridora girdiğimde karşıda Yüzbaşı'na elindeki dosyaları veren Dağhan Komutan'ı görmemle duraksadım. İçimdeki merak duygusu zehir gibi kanıma işlemişti. Sonuçlarını düşünmeden yumruğumu sıkıp Komutan'a doğru ilerledim. Bu sırada Yüzbaşı elindeki dosyalarla birlikte yukarı çıkmıştı. Dağhan Komutan'ın yanına vardığımda çatık kaşlarıyla yüzüme baktı.

"Komutan'ım, bir şey sormak istiyorum." Ellerini arkasında birleştirip bana doğru döndüğünde ben de çevrede birinin duyma ihtimaline karşı bir adım daha atarak iyice yaklaştım. "Sor." Çaktırmamaya çalışırken belinde silahı var mı diye yokluyordum gözlerimle. Doğru olup olmadığını bilmediğim bir mesele karşımda duran adamdan daha da ürkmeme sebep olmuştu. Ne olursa olsun öğrenmeden rahat edemeyeceğimi bildiğimden şimdi tezinden olup bitsin kafasındaydım. İçimi kemiren merak duygusunu söküp atmadan rahat yoktu.
"Yanımda Deniz'i mi getirseydim acaba?" Daldığım fayans çizgilerine bakarken yanlışkıkla aklımdan geçeni dilime döktüğüm sırada Komutan'ın baskın sesini duymamla irkilip kafamı kaldırdım. "Ne geveliyorsun lan?"

Yutkunup ecelimin gözlerinin içine bakarak sonunu düşünmeden konuştum hızla. "Askerinizi sakatladığınız doğru mu Komutan'ım?" Sorduğum sorunun her hecesinde yüzündeki değişimi görmemem için kör olmam gerekirdi. Gözlerindeki acıya bire bir şahit olmuştum. O an anladım olayın farklı bir yüzü olduğunu. Böyle dik duruşa sahip acımasız birinin anlatıldığı gibi kendini savunmak için yaptığı şey onu bu kadar etkilemezdi muhtemelen.

Nefesimi tutmuş cevabı beklerken saniyeler içinde yediğim yumrukla yere serilmem hiç hesaba katmadığım bir şeydi. Yüzümün sızısıyla ağzımdan bir inilti dökülürken korkunç sesini duydum. "Siktir git yat! Bir daha da haddin olmayan meselelere burnunu sokma."

Dönüp baktığımda ürpermeme sebep olacak o yüz ifadesini görmüştüm. Sinirden alnında ve boynundaki damarlar çıkmış yüzü kızarmıştı. Koyu tonda göz bebekleri kan çanağına dönmüş sanki beni öldürmemek için kendini zor zaptediyor gibiydi.

Hızlıca yerden kalktım. "Emredersiniz Komutan'ım." Sesim küsmüş bir çocuğun sesinden farksız çıkmıştı. Attığı yumruk gururumu incitirken kafama sıkması daha cazip gelmişti o an. Arkamı dönüp hızla tuvalete attım kendimi. İlk musluğu sonuna kadar açıp soğuk suyla yüzümü yıkadım birkaç kere. "Ruh hastası." Dizlerim hâlâ titrerken ne hissedeceğimi şaşırmıştım. "Al sana merak gerizekalı."

Tuvaletten çıktığımda bir daha o yöne bakmamaya çalışarak koğuşuma ilerledim.
"Oğlum noldu lan? Yüzün kireç gibi olmuş." Cengo'nun sorduğu soruyla birkaç kişi bana dikkat kesilirken yatağa ilerleyip botlarımı çıkararak yorganın altına girdim. Kimseye hesap verecek halde değildim. Hangi kafayla gidip böyle ağır bir konu hakkında soru sormuştum ki? Kamuflajı bile çıkarmadan kendimi uykunun kollarına teslim ettim. Günü hafızamdan silebilseydim keşke.

itirazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin