3

1.9K 112 25
                                    

Çamurları siktir edip üzerimi hızlıca giyinip Dağhan Komutan'ın odasının olduğu kata çıkmıştım. Kapısının önüne vardığımda iki kere tıklattım. "Gel."

Kapıyı açıp içeri girdim ve kapattım. Komutan oldukça düzenli masasının arkasında ayakta duruyordu. Beni görünce elindeki dosyayı masaya fırlatıp koltuğuna yerleşti. İfadesiz suratıyla yüzümü incelerken ortamın aurası rahatsız etmişti beni. "Emredin Komutan'ım."

Masaya eğilirken standartın üstünde büyük ellerini masanın üstünde birleştirdi.
"Emredeyim, etmesine de sen emiri sorgulamadan yerine getirebilir misin asker?"

Anlamayarak kaşlarımı çattım. "Nasıl.."
Derin nefes alarak oturduğu yerden kalktı. Bu adamın yanında bu kadar gerilmeme anlam veremiyordum şimdiden ellerimin içi terlemişti.
Kollarını arkada birleştirip yavaş adımlarla yanıma ilerledi. Korku filmi mi çeviriyorduk? Dibime girdiğinde yüzümü inceleyip ardından etrafımda adımlamaya başlamıştı.

"Komutan'ın sana emir verdiğinde nasıl cevap verirsin asker?" Oldukça sakin çıkan sesi rahatlamama değil aksine iyice gerilmeme sebep oluyordu. "Emredersiniz komutanım diye." Bekletmeden cevap verdiğimde onu göremiyordum. Arkamdaydı, sikmese bari diye geçirdim içimden.

"O zaman sen niye emir verdiğimde çocuk gibi ya kafanı sallayıp ya da sorguluyorsun?" Buna mı takılmıştı? Gerçekten inanamıyordum.
"Estağfurullah komutanım.. sorgulamak ne haddime. Ben öyle lafın gelişi.."

Duraksayarak konuştuğumda arkadan sesini duydum. "Lafın gelişi de olmasın Yakup." Kafamı salladım.
Kafamı sikeyim ki kafamı salladım. Görmediğini umut ederek hemen ardından son ses cevap verdim. "Emredersiniz komutanım!"
Hayatımda hiç buna benzer bir korku daha yaşamamıştım.

"Sesinin güzel olduğunu söylüyorlar." Şaşırarak kafamı hafif sağa çevirip sorgular gibi bakındım. Bunu kim söylüyordu? Evet sesim güzeldi, sürekli mırıldanırdım ve bir iki kere koğuşta türkü söylediğim de olmuştu ama bunu dillendirmelerini beklemiyordum. Komutanın kulağına gitmesini de. Değişen konuyla gerginliğim gitse de hâlâ diken üstündeydim.
"Yani.. bir numarası yok komutanım. Mırıldanmayı severim."

"Söyle bir şeyler." Anlamayarak istemsizce arkama döndüğümde kitaplığın yanında duran iki küçük koltuktan birine kurulmuş sigara yaktığını gördüm. Tamamen ona döndüğümde ciddi olduğunu anladım. "Ne söyleyeyim Komutan'ım?" Sigarayı solgun dudaklarına götürerek derince içine çekti. Kara gözleri kısılırken yüzüme bakıyordu. "Ne istersen."
Tam nedenini soracakken tek kaşını kaldırmasıyla aklıma az önce yaptığımız konuşma geldi. Sorgulama Yakup, yap.

"İtirazım var bu zalim kadere." Ne heyecan ne utanma vardı üstümde, türkü söylemeyi severdim.
Parmaklarına çok yakıştırdığım sigarayı küllüğe uzatıp külünü düşürdükten sonra tekrar dudaklarına götürdü. "İtirazım var bu sonsuz kedere." Normalde ağzıma sürmediğim şeyi şimdi o kadar canım çekmişti ki.. çok güzel içiyordu.

Yanık sesimle türküye devam ederken komutan yeni bir sigara daha yakmıştı.
"Feleğin cilvesine hayatın sillesine dertlerin cümlesine itirazım var."
Sesimin güzelliği de yine babama benziyordu. Tüm iyi özelliklerimi ondan almıştım. Beyaz tenime tezat kömür rengi saçlarımı, ela gözlerimi, yapılı burnumu hâttâ gülüşümü bile. Babamın bir klonuydum adeta. Görünüşümden oldukça memnundum.
Askere gelmeden önce de saçlarımı kısa kullanırdım ama sakallarımın olmayışı beni fazlasıyla çıplak hissettiriyordu.

Türküyü bitirdiğimde memnun olmuş gibi kafasını salladı. İçimde yaşadığım beyin fırtınasıyla acaba bir derdi tasası mı var diye düşündüm. Aşk acısı çekiyor bile olabilirdi.

itirazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin