Koşar adımlarla evin kapısına geldiğimizde ikimiz de sırılsıklamdık. Ben çantamdan anahtarımı çıkarıp titreyen ellerimle açmaya çalışırken Arzu arkamda çabuk olmam için söylenip duruyordu.
"Off... Hadi Gül... Dondum artık... Açılmadı mı şu kapı?"
"Soğuktan ellerim titriyor kızım..." diyebildim. Aynı anda da kapı açıldı, kendimizi içeriye attık. Bir oda bir salon öğrenci evi dışarıdan farksızdı aslında... Buz gibi... Ben elimdeki şarap şişelerini ve çantayı girişe bırakıp banyodan havlu almaya koştururken, Arzu'dan kötü haber geldi,
"Hassiktiirr... Bu ne yaa? Doğal gazı kesmişler..."
"Şaka yapma Arzu. Cuma günü çıkarken vardı. Parayı yatırmadık mı yoksa?" Elimi alnıma vurup geçirdiğim şoku atlatmaya çalıştım. Yine aynı olay... İki genç bunak yine fatura yatırmayı unutmuştuk. Şu sınav döneminde en sık başımıza gelen şey... Elimdeki banyo havlusunu Arzu'ya fırlatıp,
"Anlaşıldı." dedim. Bir yandan da üzerimdeki tüm giysileri çıkarmaya başladım. "Yine birbirimizi suçlamaya başlamadan sen de çıkar üstündekileri... Yoksa zatürre oluruz bu soğukta..."
Sıçan gibi ıslanmış vaziyetteydik ikimiz de... Şirince köyünden inerken Şubat ayının ortasında günlük güneşlik parlayan kış havası, yarı yolda kapanıp yerini yağmura bırakmış, otobüs durağından eve kadar kovadan boşanırcasına yağan sağanak yağmurun altında koşturmuştuk.
Gömlek, pantolon, atlet, sütyen, külot, ne varsa bir anda hepsini çıkarıverdim. Arzu da aynısını yapmış, ama ıslak sütyen külotla duruyor, kurulanmaya çalışıyordu karşımda...
"Hadi kız manyak, çıkar şunları da... Islak donun içinde amın buz kesecek şimdi... Boşu boşuna ürolog doktor arattırma bize..." O da çıkardı kalan çamaşırlarını...
"Sırtımı kurulayıver, ben de seni kurulayayım" diyerek elimdeki havluyu sırtına geçirdim, uzun sarı ıslak saçlarını, ıslak sırtını kurulamaya çalıştım.
Donumuza kadar ıslanmıştık kelimenin tam anlamıyla... Ayakta, yüzyüze, telaşlı hareketlerle birbirimizi kurulamaya çalışıyorduk. Arzu'nun soğuktan titreyen dudakları morarmıştı. Havluyu sırtımda gezdiren elleri titriyordu. Hoş, ben de ondan farksızdım ya... Vücudumuzdaki bütün tüyler kabarmış vaziyetteydi.
"Gül... Donuyorum ben.." Dişleri takırdıyordu
"Ben de Arzucum... Ben de... Dondurulmuş pakette piliç gibiyim. Bütün tüylerim diken diken..."
Birbirimizi kurulamak için devinip duran çıplak bedenlerimiz zaten birbirine değiyor, ara ara sıcaklığını hissediyordum. Birden elimdeki havluyu bırakmadan, onu da havlumun içine alarak sımsıkı sarılıverdim kıza... Moraran dudaklarımı onun boynuna, yüzümü ıslak saçlarının arasına gömdüm, göğüslerimiz birbirinİ ezerek, kasıklarımız birbirine yapışarak öylece kaldım.
"Ne yapıyorsun sen Gül?" dedi şaşırarak, hareketsiz vaziyette...
"Eskimoların, buzun içinde kalanların yaptığını..." dedim dişlerim takırdaya takırdaya... "Belgeselde görmüştüm. Isınmaya çalışıyorum, sen de itiraz etme, aynısını yap. Sarıl..."
Belki bir on dakika, ayakta, birbirimize çırılçıplak sarılmış, havlularımızdan oluşan çadırın içinde durduk öylece... Üst kısmımız bir nebze ısındı ama bacaklarım hala donuyordu. Biraz kendimize gelmiştik yine de...